80’lerde Son Uçak adlı bir film seyretmiştim. Konu olarak, Nikaragua’da o zamanın diktatörü Somoza iktidarının son dönemleri anlatılmaktaydı. Filmde kominist Sandinista gerillaları silahlı eylemlerle iktidarı devirmek üzere ülkenin başkentine doğru yürüyorlar. Film, bu minval üzere akıp gidiyordu. Etrafındaki çember gittikçe daralan diktatörün son döneminde yaşadıkları, ruh hali, etrafı ile iletişimi filmin ana temasını teşkil ediyordu.
Diktatörle birlikte, filmin akışına eklenmiş ‘Amerikalı bir gazeteci’ karakteri senaryonun tamamlayıcısı durumundaydı. Bu ikili arasında geçen bir diyalog ise, filmin esas sahnesi mahiyetindeydi.
Amerika’nın çıkar ilişkisini bitirdiği ve ‘kullanışlılık’ süresi dolan tüm ‘liderlere’ uyguladığı tarifeden habersiz olan ya da öyle görünen Somoza, filmdeki Amerikalı gazeteciye dert yanıyordu!. Amerikalı gazeteci dediysek siz buna Amerikan çıkarlarının temsilcisi yahut istihbaratın irtibat görevlisi diyebilirsiniz.
O zamana kadar ülkesi yerine Amerikan çıkarları için çalışan diktatör, kendisine yardım etmeyen Amerika ve başkanı hakkında gazeteciye; ‘’Bu Başkan Rus ajanı olmasın sonra’’ diyerek ruh halini veciz ifadelerle yansıtmaktaydı. Filmde dikkat çeken bir ezik eda ile.
Tabii gazetecinin yüzünde bir ‘acı tebessüm’. Manidar bir gülümseme. Olanları seyirciye tabileştirme şeklinde bir algıyı besleyen bir senaryo.
Somoza, bu durumu o anda çözebilecek psikolojiye sahip değil. Ülkenin tarihi akışı içindeki rolünün bittiğine dair çaresizlik yüklü çırpınışları ile artık o bir ‘zavallı’ konumundaydı.
Ülkeden ayrılma vaktinin geldiğini gören ve Son Uçak’la ülkeden ayrılma hazırlığı yapan bir ismin psikolojisi, filme damga vurmaktaydı. Diktatör hem önemli evraklarını ateşe atıyor, hem de dert yanıyordu! Amerika ve çıkarlarını yüklediği diktatörlüklere uyguladığı rutin(!) uygulamaları anlatan bir propaganda filmi idi. Bu sahneler zihinlere bir yerlere yerleşecek nitelikteydi.
Amerika’nın bölgede görevlendirdiği zulüm aygıtı İsrail, her Ramazan’da Filistin’e uyguladığı katliamlarına bir yenisini eklemekte.
Zulmünü bu kadar ayyuka çıkaran İsrail’in zevalinin geldiği zamandır bu zaman.
İsrail’in Son Uçak/kaçak zamanı geldi.
Tarihte bütün zulüm Neronları, en güçlü olduklarını sandıkları anda devrilmişlerdir. Ebu Cehil’de, Firavun’da, Neron’da… Batının zulüm aygıtı olarak bölgeye yerleştirilen kurmaca bir yapı olan İsrail’de aynı şekilde devrilecek. Tarihte Yahudilerin kurduğu hiç bir devlet 79 yıldan fazla yaşamamıştır. Azgınlaşan ve zulmünde sınır tanımayan İsrail’in de sonu gelmiştir. Bu son, elbette Türkiye tarafından hazırlanmaktadır.
Şarkın Sevgili Sultanı Selahattin için hazırlanan kürsüden hazırlayan, bu toprakların hamiyetli evlatları vardır. 55 yıl Kudüs nöbeti tutan Iğdırlı Hasan Onbaşı’nın şuuruyla yetişen nesiller, gelecek Kudüs nöbetine hazırlanmaktadırlar. İdealleştirdiğimiz medeniyet şuurumuzu yeter ki, daha da artırmaya devam edelim.
Bu topraklarda yeni yetişen neslimizin her ferdi, elinde manen mücehhez oldukları Zafer Bayrağı ile büyümektedir. Gönül coğrafyamızın sınırları Ümit Burnu’na kadar uzanmakta. Medeniyet coğrafyamız ise, bütün mazlum coğrafyaları içine almakta. Ülkemizin sınır hattının merkezi ise Kudüs’ten başlamaktadır.
Gelecek, bir gün gelecektir. O gelecek, İsrail’e bir ‘Son Uçak’ hazırlayan yakındaki gelecektir.
İnsanlığın ve Türkiye’nin kemal noktası, işte bugünkü zulüm aygıtı İsrail’in Son Uçak’ını hazırlamaktadır. Bölgeden zulümleriyle birlikte def edileceği günler yakındır. Hem de Amerika ile birlikte.
Bu zihni eğitime, gergef işler gibi gelecek kuşaklarımız hazırlanmaktadır.
Memiş OKUYUCU