Bir yazıyı okurken, bir gösteriyi izlerken, bir eğlenceye katılırken ya da bir tabelaya bakarken başlar merak. Zihinde basit bir soru doğar. Bu soru bizi geçmişin izlerini bugüne taşıyan güçlü bir yolculuğa çıkarabilir.
Mayıs ayında Karaman sokakları güzel bir bayrama ev sahipliği yapar. Türk Dil Bayramı. Bu bayram zihinlerde basit gibi görünen ama hepimizin kendimize sorması gereken derin bir soruya dönüşür: Dilimize, kimliğimize, kültürümüze gerçekten ne kadar sahip çıkıyoruz?
Karaman, sıradan bir şehir değildir. Sadece taşıyla, toprağıyla değil; sesiyle, kelimesiyle, cümlesiyle diliyle kadimdir. Çünkü bu topraklar, bir beyliğin değil bir dilin başkentidir. Türkçenin bayraklaştığı yerdir. 1277 yılında Karamanoğlu Mehmet Bey’in “Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır” diyerek ilan ettiği ferman, milletin ruhunu ayağa kaldıran bir kültür devrimidir. Bu bir milletin sesini geri alışıdır. O ses, yıllarca devletin kapısında yabancı dillerin gölgesinde kalmış halkın sesidir. O ses, çocukların anlayamadığı kitaplara, halkın okuyamadığı fermanlara karşı bir direniştir. Ve Karaman, bu sesin yankılandığı topraktır. Dil, sadece konuştuğumuz bir araç değil, düşünmenin, anlamanın, aktarmanın en temel unsurudur, kimliğimizin köküdür. Dil giderse, türkü susar, masal biter, dua anlaşılmaz olur. Mehmet Bey’in verdiği mücadele, sadece geçmişe ait bir miras değil; bizim geleceğimize bırakılmış bir emanettir. Dili yabancılaşan bir millet, düşüncesi bulanıklaşmış, kimliği silinmeye yüz tutmuş bir millet olur.
Dil, bir milletin kalbidir. Kalbi atmayan bir beden nasıl yaşayamazsa, dili yitirilen bir millet de uzun süre ayakta kalamaz. Bir milletin diline sahip çıkması; kültürüne, geçmişine ve istikbaline sahip çıkmasıdır. Karamanoğlu Mehmet Bey’in fermanı, bir kılıçtan güçlüydü çünkü milletin kalbine seslenmişti. Bugün biz de kalbimize dönmeliyiz. Sokağımızı, soframızı, şarkılarımızı, masallarımızı Türkçe ile yeniden kurmalıyız. Karamanoğlu Mehmet Bey, bir milletin diline sarılarak onu ayakta tutmuştur. Bugün biz de çocuklarımızın eline bir telefon değil, önce bir söz vermeliyiz: “Senin dilin kıymetlidir. Bu topraklarda konuşulmuş, yazılmış, sevilmiş, korunmuş bir dildir.” Ayrıca her Karamanlı çocuk, Karamanoğlu Mehmet Bey’i yalnızca tarih kitaplarında değil; yüreğinde, dilinde ve yaşamında taşımalıdır. Çünkü bu şehir, Türkçenin başkenti olarak sadece geçmişi değil, geleceği de omuzlarında taşır.
Ve unutmayalım, Türkçeye sahip çıkmak, bir yüreği, bir hafızayı, bir geleceği onarmaktır. Çünkü dilimiz giderse, biz de gideriz. Dilimiz yaşarsa, biz de yaşarız.