eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
13°C
Ankara
13°C
Az Bulutlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
11°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
10°C
Cuma Hafif Yağmurlu
9°C
Cumartesi Çok Bulutlu
9°C

Doç. Dr. Abdülkadir DAĞLAR

1975 yılında İstanbul’da doğdu. 1985 yılında ilkokulu, 1993 yılında da liseyi İstanbul’da bitirdi. 1998 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden “Münşe’at-ı Aziziyye fi-Asar-ı Osmaniyye” başlıklı tezle mezun oldu. “Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin Türkçe Mektupları” başlıklı tezle 2001 yılında Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden yüksek lisans, “Şem‘î Şem‘ullâh Şerh-i Mesnevî (I. Cilt) (İnceleme-Tenkitli Metin-Sözlük)” başlıklı tezle de 2010 yılında Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden doktora diplomaları aldı. 2020 yılında ise doçent unvânını kullanmaya hak kazandı. 2000-2004 yılları arasında İstanbul’da MEB bünyesinde ilköğretim ve lise düzeyinde okullarda Türkçe/Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak çalıştı. 2004-2021 yılları arasında Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Eski Türk Edebiyatı anabilim dalında araştırma görevlisi ve öğretim görevlisi olarak çalıştı. 2021 yılı Haziran ayından îtibâren Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Eski Türk Edebiyatı anabilim dalında öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

Hidâyet ile Hediyye Kelimeleri Etrâfında

Hâdî olan Allâh’ın adıyla…

Hamd, Hâdî ismiyle müsemmâ o Allâh’a ki hidâyetini hediyye edendir…

Salât ü selâm, Hüdâ adının sâhibi o Resûlullâh’a ki hidâyetin yolunu gösterendir…

HidâyetHediyye… Güzeller güzeli iki müştak, iki kökteş kelime…

Hidâyet, Allâh’ın, dosdoğru yolu bulamamış, yabanda-yazıda kalmış, yolundan sapmış kullarını doğru yola iletmesi, onlara doğru yolu göstermesi demektir… Hidâyet, Allâh’ın, kullarına îman-İslâm nasîb etmesidir…

Hediyye, “armağan” demektir, daha çok “hediye” şeklinde telaffuz-imlâ edilir… Her türlü lütuf, ihsan, ikram, in‘am da aslında hediyye sayılır… Hediyye, iki kalb arasında doğru ve emin bir yol açan, iki kalb arasında muhabbet köprüsü kuran bir güzelliktir…

Hidâyet Allâh’ın en büyük, en kıymetli ve en güzel  hediyyesidir kullarına… O kullar ki çok zâlim ve de çok câhildir… Bir kimseye verilebilecek en güzel hediyye ona dosdoğru yolu göstermek değil midir… Hele de yolunu şaşırmış ya da yitirmişse ya da yoldan çıkma tehlikesi varsa… Mevlâ’mızın, Kur’ân-ı Kerîm’in başında mü’min kullarına öğrettiği ilk duâdır: “İhdines-sırâtal-mustakîm.”… Yâni “Hidâyetini bize yoldaş eyle.”… Yâni “Dosdoğru yol üzerinde bizi dosdoğru durdur.”… Dosdoğru yolu göstermek, yolundan sapmış bir yolcuya verilebilecek en temiz sadakadır… Sadaka -ki doğrudur, doğruluktur- kalbden kalbe emin ve dosdoğru bir yol açar… Ezcümle, hidâyet en güzel hediyyedir Mevlâ’mızdan biz kullarına…

Bu kelimelerin şu kökteşlerini de anmalı: Hâdî… Hüdâ Hedy

Hâdî, Esmâ’ü’l-Hüsnâ’dandır, “hidâyet veren”, “hidâyeti hediyye eden” anlamlarına karşılık gelir… Allâh alâmetsiz, işâretsiz, delâletsiz, kapkaranlık bir yerde, yürüyüp gideceği yolu şaşırmış, yitirmiş olan kuluna hidâyetini hediyye olarak bahşedendir… Allâh Hüdâ ismiyle müsemmâ Hazret-i Peygamber ile Kur’ân-ı Kerîm’i insanlara hidâyet hediyyesi olarak gönderendir…

Hüdâ, Hazret-i Peygamber ve Kur’ân-ı Kerîm’in bir adıdır, “hidâyet rehberi” anlamında… Hazret-i Peygamber ile Kur’ân-ı Kerîm, Allâh’ın kâinâta ve beşeriyyete en büyük hediyyeleridir… Onlar, insanlara dosdoğru yolu, hidâyet yolunu gösteren iki büyük kılavuz… Biri Allâh’ın kelâmı, biri de Allâh’ın Resûl’ü ve o kelâmın Emîn emânetçisi… Kezâ Hazret-i Peygamber’in, âlemlere bir “Rahmet”, bir “Beşîr-Mübeşşir” (müjdeleyici) olarak gönderilmiş olması da onun kâinât için bir hediyye sayılmasıyla doğrudan alâkalıdır.

Hedy, “kurban”, “kurbanlık” anlamlarına gelmektedir… Kurban ve kurbanlık, Allâh’a yaklaştıran hediyyelerdir… Allâh, kullarına hidâyeti hediyye etmek istediğinde ona hedy/kurban(lık) hediyye ettirir… Kullar da kendilerine hidâyet hediyyesi bahşeden Allâh’a âcizâne, fakîrâne hedy/kurban(lık) hediyye ederler… Hedy/kurban(lık), kişiyi hem Allâh’a hem de yoksulların kalblerine ulaştıran güzel bir hediyyedir…. Hedy insanların kalblerini birbirine yaklaştıran, insanların hidâyetine de vesîlen olan kurban ibâdeti, kurban hediyyesidir…

Bu minvalde başka kökteşleri de hâtırlamalı: İhdâİhtidâMühtedî

İhdâ, “hediyye etmek” demektir… Hidâyet yolu ile Hüdâ kılavuzunu Allâh, kullarına hediyye eder… Hedy/kurban(lık) ise âcizâne, fakîrâne kullardan kendilerini yaratıp yaşatan, hidâyete erdiren Allâh’a hediyye edilir…

İhtidâ, Allâh’ın hidâyet hediyyesine muhâtap olarak dalâlet, sapkınlık yolundan kurtulup dosdoğru hidâyet yoluna çıkmaktır… İhtidâ, hidâyetin dosdoğru yoluna ancak ve ancak Hüdâ kılavuzları ile çıkılabileceğine inanmak, îmân etmektir… İhtidâ, hidâyet yolunda Allâh’a hedy/kurban(lık) hediyyesi verme mertebesine ulaşmaktır… Kurban ibâdeti, hidâyet yolunda dosdoğru yürüyen yolcuyu takviye eden, ona güç veren bir takvâ unsurudur; nitekim Allâh, Kur’ân-ı Kerîm’de buna işâret etmekte, kesilen kurbanların etlerinin ve kanlarının değil, ancak kurban kesen muttakî mü’minlerin niyetlerinin, kendisine ulaşabileceğini beyân etmektedir… İhtidâ, Allâh’a ulaşma uğrunda gerektiğinde en sevdiklerini bile hedy (kurban) – hediyye etme şuûruna ermektir…

Mühtedî, Hüdâ kılavuzları olan Hazret-i Peygamber ile Kur’ân-ı Kerîm’e îmân ederek hidâyetin dosdoğru yoluna giren, ihtidâ eden kimsedir… Mühtedî, zulmet karanlığında, cehâlet kırsalında Allâh’ın hidâyet hediyyesine muhâtap olan kimsedir…

Ve Mehdî

Mehdî, hidâyet yolunu gösteren son uyarıcı, anlamında kullanılmaktadır… Kıyâmet günü öncesinde hidâyetin dosdoğru yolunu gösteren, Allâh’ın belki de son hediyyesi…

Hâdî’nin hidâyeti, dosdoğru yolunda dosdoğru duranların yoldaşı olsun…

Selâmet ve letâfetle…

Abdülkadir DAĞLAR

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Mustafa Koç dedi ki:

    Amin

    1. Abdülkadir Dağlar dedi ki:
  2. Kadir Kandemir dedi ki:

    Amin Hocam

    1. Abdülkadir Dağlar dedi ki: