OKUL ANILARI
KMÜ Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İdris Nebi Uysal, öğrencilik yıllarındaki anısını yazdı:
*
1997’nin Ağustos’unda tanışmıştım onunla. Bir yaz akşamıydı. Ağustosböceklerinin ayrı bir ahenk ve canlılık kattığı bir yaz akşamı… Sıcak yaz rüzgârlarının, gülen gözlerin ayrı bir güzellik kattığı güler yüzlü simaları yalayıp geçtiği bir ağustos akşamında görmüştüm onu ilk kez. Işıl ışıl parlıyordu sıcaklığın ve karanlığın etrafı kapladığı o vakitlerde. Pırıl pırıldı, tertemiz çehresiyle etrafa gülücükler dağıtıyordu. Taze, umut dolu, gencecik bir fidan gibi…
İlk görüşte bağlanmıştım ona. Sevmiş, hoşuma gitmiş, canım kaynamıştı. Yüreğim büyük bir heyecanla çarpmaya başlamış, kabına sığmaz olmuştu. Onu ışıl ışıl, pırıl pırıl, tertemiz görmenin verdiği heyecan, o heyecanın uyandırdığı muhabbet hâkim olmuştu bütün benliğime. Renk renk, taze taze, umut umut çiçekleri açmıştı sonsuz huzurun hâkim ve ebedî olmasını arzu ettiğim gönül bahçemde.
Karanlığın yerini aydınlık bir gelecek almıştı gözlerimde. Yüzümde o güne dek görülmemiş bir canlılık, bir parıltı belirmişti. Umutsuzluk, neşesizlik, çaresizlik; en derinlere işlediği gönlümde, onun bir yansıması olan yüzümde, yüze anlam veren gözümde bir anda dağılmıştı rüzgârda dağılan kara bir duman bulutu gibi. Sevinmiş, mutlu olmuş, bayram etmiştim. Baharın gelişiyle çılgınlar gibi koşan, sevinen bir çocuktum sanki. O an dünyanın en mutlu, en zengin insanı bendim. Hani derler ya, “Dünyayı verseler almazdım.” İşte öyle bir şey… Dünyayı, bana teklif edilen dünyaları, kendi dünyama, bana mutluluk getiren küçük dünyama değişmezdim inanın.
Birbirimize çabuk ısınmış, hemen kaynaşmıştık. Artık beraberdik. Ve hiç bitmesini istemiyorduk bu doyumsuz birlikteliğin. Günler su gibi akıp geçiyordu. Hiç farkında olmadan hızla kaçınılmaz sona doğru yaklaşıyorduk bir yandan da. Ayrılığın bize göz kırptığını nereden bilebilirdik? Kavuşmanın, ayrılığı da varmış meğer.
Artık yok. Dün, yüzyılın son pazar günü, sabahın ilk saatlerinde onu, o ay parçasını kaybettim. Yapayalnız, şaşkın, çaresiz, bir buz parçası gibi dondum kaldım. Yavrusunu kaybeden bir kuş gibi çırpındım, Yusuf’u kendisinden zorla koparılan Yakup gibi için için ağladım. Kendimden bir parçayı kaybetmenin hüznüyle geçirdim o geçmek bilmeyen matem dolu dakikaları. Saatlerce karşısında durduğum aynalar, tuttuğum kalemler, hislerimi yansıttığım kâğıtlar, kullandığım eşyalar hep ağlıyordu sanki benimle birlikte. Hayata mavi bir gözyaşı selinin arkasından bakıyordum artık.
Dün, artık maziden bir sayfa olarak kalan dün, ben, her şeyimi, yani, bende derin izler bırakan lenslerimden birini kaybettim. Sadece onu mu? Onunla birlikte giden her şeyi, sevgiyi, umudu, mutluluğu, her şeyden önemlisi o geçmiş zaman hatıralarını…
Prof. Dr. İdris Nebi Uysal
Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Dekanı
* Bu yazı, üniversite öğrenciliğim sırasında kaleme alınmıştı. Üzerinden çok zaman geçti. Kitap vesilesiyle tekrar hatırladım. Sevgili dostum, meslektaşım Burhanettin Bey’e çok teşekkür ederim.
Yayına Hazırlayan: Burhanettin Saygılı