Geçenlerde Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer bir gazeteye verdiği röportajda “Önemli olan eğitimdeki kalite” demiş ve eklemişti: “Benden reform beklemeyin, amacım mevcut hizmetleri gözlemleyip geliştirmek, eksikliklerimizi gidermek.” Uzun bir röportajdan özet şeklinde aldığım bu cümle üzerinde durulmayı hak ediyor. Genelde yeni gelen bakanların “reform yapacağız” söylemine alışkın olduğumuz için “reform yapmayacağız” söylemi ilk bakışta biraz garipsenebiliyor. Diğer taraftan “reform yapacağız” diyenlerin bizi ne tür bir tabloyla karşı karşıya bıraktıklarını bildiğimiz için “reform yapmayacağız” sözü rahatlatıcı bir güvence olarak da okunabilir.
Ancak makul bir değerlendirme için hem bu söylemin satır aralarına hem de söylemin hangi bağlamda dile geldiğine bakmalıyız. Evet, “reformu niçin ve nasıl yapacağız?” veya “reformu niçin yapmayacağız ve ne yapacağız, nasıl yapacağız?” soruları üzerinden giden bir tartışmamız varsa anlamlı şeyler söyleme imkânımız olabilir. Aksi taktirde “reform yapacağız” veya “reform yapmayacağız” şeklindeki bir tartışmanın çok da bir anlamı olmuyor.
Şimdi gelelim yukarıda dikkat kesilmemiz gerektiğini belirttiğim iki hususa. Yeni bakanın “reform yapmayacağız” söylemi hangi bağlamda dile geliyor ve söylemin mimarisi nasıl oluşturulmuş? Birincisi “reform yapmayacağız” sözünü bakan 2021 yılı Türkiye’sinde söylüyor. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere tüm eğitim bileşenlerinin mevcuda ilişkin memnuniyetsizliğini dile getirdiği bir ortamda ve bir yapı için bu söylem dile geliyorsa o zaman üzerinde önemle durmamız gereken bir durum var demektir. Çünkü sayın bakan bu açıklamasıyla hem memnuniyetsizliğe katılmadığını söylüyor hem de tabiri caizse paradigmatik anlamda bir müdahaleyle tartışmayı sistem yerine sistemin “iyileştirilebilir, geliştirilebilir” sonuçlarına kaydırıyor. Zaten sayın bakanın söylem mimarisinin nasıl olduğuna bakmamız gerekiyor dediğim nokta da burası. Tekrarlayalım o halde: “Reform yapmayacağız” derken sayın bakan birincisi sisteme ilişkin mevcut olumsuz değerlendirmelere katılmıyor. İkincisi de çözüm stratejilerinin sonuçları şaibeli reform maceraları yerine mevcudun iyileştirilmesini, geliştirilmesini hedeflemesi gerektiğini ve kendisinin de bunu yapacağını dile getiriyor.
Yeni bakanın söylemi bu ancak kamuoyunun ciddi bir alan takibi olmadığı için ve eğitim bileşenleri de fikri takipten yoksun oldukları için “reform yapmayacağız” söylemi de kendinden önceki “reform yapacağız” söylemi kadar anlamlı bulunabiliyor. Zaten genel kamuoyu ve eğitim bileşenlerinin niteliği bu olduğu için de taban tabana zıt olan şeylerin bile rahatlıkla söylendiği ve aynı tepkisizlikle kabul gördüğü bir kamusal işleyişe sahibiz. Sayın bakanın açıklaması da bunun müşahhas bir örneği maalesef.
Şimdi bu şartlar içerisinde bazı hususların altını çizmek istiyorum. Öncelikle sayın bakanın “reform yapmayacağız” sözünü daha önceki bakanların “reform yapacağız” sözünden daha makul ve gerçekçi bulduğumu söylemeliyim. Ancak sayın bakanın reform yapmama gerekçelerini dikkate almamak kaydıyla. Sayın bakan mevcut sistemin reforma, köklü bir değişikliğe ihtiyacı olmadığını dile getiriyor ve bu yüzden de “reform yapmayacağız” diyor. Benim “reform yapmayacağız” sözünü anlamlı, makul bulmam ise sayın bakanın tıpkı selefleri gibi “reform yapacağız” şeklinde bir açıklama yapıp sahte bir beklentiye yol vermemesi nedeniyledir. Çünkü “reform yapacağız” söylemi bir retorik meselesi değil. “Reform yapacağız” sözü kendi başına reform yaptığınız anlamına gelmiyor. Reform yapmanız için yürüttüğünüz sistemi teferruatıyla bilmeniz gerekiyor. Sistemin uygulamadaki açmazlarına nedenleri ile birlikle vakıf olmanız da gerekiyor. Aynı zamanda sistemi hangi yönde değiştireceğinizi ve bunu nasıl yapacağınızı da bilmeniz gerekiyor. Türkiye’de değişik vesilelerle değindiğim üzere kullandığımız dil ile yaşadığımız hayat arasında bir bağlantı olmadığı için sıra dışı bir durum yaşıyoruz. “Reform yapacağız” diyenler ne yürürlükteki sistemin kuruluşunu, felsefesini sorun ediyorlar ne de alternatif bir sistem ve felsefe öneriyorlar. Alana ilişkin nereden kaynaklandığı belli olmayan memnuniyetsizliği bir şekilde idare etmeyi gözeten stratejik bir dil oyunu olarak gündemimize giriyor “reform” söylemi. Devlet tekelindeki zorunlu, kitlesel, ideolojik, merkeziyetçi, tekçi, otoriter bir sistemi bilakaydüşart sorun etmeksizin eğik yazı, düz yazı gibi teknik-tali şeylerle veya 2023 Eğitim Vizyonu gibi asgari mantık-muhakeme dayanaklarından yoksun bir söz yığınıyla reform gerçekleştirdiğini iddia eden bir milli eğitim pratiği zaten evlere şenlik haliyle önümüzde duruyor.
Burada, dikkat edelim, sorun “reform yapacağız” söyleminde değil. Veya Türkiye’nin gerçekten de alanda bir reforma ihtiyacının olup olmadığı meselesinde bir türlü karar veremeyişimizle ilgili değil. Sorun reform ihtiyacımızın gerçekçiliğinde değil reform yapacağı iddiasında olanların reform yapacak bir hazırlıktan, zihniyetten, anlayıştan, kavrayıştan yoksun olmalarıyla ilgili. Bu açıdan baktığımızda yeni bakanın “reform yapmayacağız” sözünün anlamlı olabilmesi için ancak reform yapacak bir güçten, bir anlayış ve kavrayıştan yoksun olduğumuzu itiraf için dile geliyorsa anlamlıdır. Aksi taktirde sayın bakanın söylem mimarisinde karşılaştığımız üzere yürürlükteki sistemin eksiklerini, aksaklıklarını gidermeye dönük okuma paradigmasıyla, pedagojisiyle “reform yapacağız” diyen seleflerin söyleminden farklılık arz etmiyor. Onlar mevcudu “reform yapacağız” iddiasıyla tahkim ediyorlardı yeni bakanımız ise doğrudan “reform yapmayacağız” diyerek mevcut sistemin tahkimine çalışacağını ifade ediyor. Hayrını görün diyeceğim ama daha öncekilerin bu sistemden gördükleri memnuniyetsizlik dışında yine yeni bir şey görmeyeceğimizi biliyorum.
Neden? Çünkü Türkiye’nin eğitimde bırakın reformu devrime ihtiyacı var da ondan. Mevcut sistemin potansiyeli, yapabilirliği, iyileştirme ve geliştirme becerisi belli bir marjdadır ve onun üzerine çıkması mümkün değildir. Peki eğitimde reforma veya devrime ihtiyacı olan Türkiye eğitimde reform veya devrim yapabilir mi? Bu haliyle yapması mümkün değil zaten yapamadığı
için de yanıltıcı bir reform tartışması içinde iki ileri bir geri gitmektedir. Mevcut gerçekliğinin ne olduğunu, neden böyle olduğunu bilmediği gibi duygusal sezinlemeler dışında nereye nasıl gideceğine ilişkin bir kavrayışı da yok. Hatta bırakın kavrayışı konuşması, tartışması bile yok. Hal böyle olunca yani üzerinde konuşmadığı, tartışmadığı bir alanda ne reformu yapacak, nasıl yapacak? Böyle bir şey mümkün mü? Çoğu insan MEB’in mahreminde pek çok alternatifli hazır reçete reform paketi bulunduğunu zannediyor. Gelen bakanın da iyi niyetiyle paket programı alıp uygulamaya sokacağını varsayıyor. Alana ilişkin vaziyet bu kadar olunca çözüm arayışlarımızın niteliği de bu kadar oluyor.
Dolayısıyla bu şartlar içerisinde, gerekçelerinden bağımsız şekilde, bir haddini bilme ifadesi olarak alınabilecek olan “reform yapmayacağız” ifadesi hem gerekçeleri ve hem de söylemin mantık-muhakeme zemini ile birlikte dikkate alındığında esas itibarıyla hazin bir itiraf anlamına geliyor. İşin daha da hazin kısmı ise bu itirafın yeni bakanın kişisel durumuyla sınırlı olmadığı gerçeğidir.