
Sahili olmayan bir denize bakar gibisin o’na bakınca. Göğsünde iman taşıdığına o kadar emindin ki, o kadar da inanmıştın iki bedenin bir ruh içinde hapsolmuşluğuna. Ne ilgisi mi var bunların imanla? Ben de sana soruyorum işte, Yusuf’un gömleğiyle aynı olsa bile, alnında bir ay, yüzünde insan bir şavk arar! Bir ip ucu verseydin doğaya, tanrılarıyla Allah nasıl aldatılır anlatırdı sana. Günahını salsana şu çimlerin arasına. Dalların ayrılma noktasında, vicdanı da eriyor olamaz ya! Taşlara bile analık yaptın sen, şimdi bu harabeye yaslanmak sayılmaz rutubetten. Sen daha mı iyi bileceksin, mülkün hakiminden, mülkün sahibinden…
Kanını çeken yalnızlıklar bilirsin. Hadi ama silkelen! Yıkılır bu kent diyor, ellerine küsersen. Hafızana dizilmiş devşirme şiirler yazmaya devam edecek. Altında kırık dişliler! Kilerde tutulan un kadar beyaz olsa da düşler, burası dünya diyordu, sen de şöyle cevap ver: Ambara girer kirli zihinler!
Taziye evlerinden çıkar kalemi kağıdı. Dünya bahçesinin müntehir mektuplara cevap verecek kadar gücü mü var? Kadim bir sevdadan bahsetmek için geç değil o kadar. Zikir tesbihin ve dâhi secden var. Onları da hafife alma, nefret, kin, ve kan kokuları var. Güneş sarı içliğini giyip, siyah entarili gecenin karşısına çıkınca, Zülfikar o an da doğdu, sonrakiler hep kaza. Hatırlat kendini kuş yemlerine. Kursaklarına bir avuç sadakadır, menzilin eşiğinde parmakların bile aydınlanır.
Portakalın ölümle ne alakası mı var? Neredeyse herkes masum, biraz meyve kaldı, birazda diğer canlılar. Sağ çıkacağın bir savaş yok bu dünyada. Gökyüzü ve hatta yaralı uçan kuşlar da. Aminler infilak ederken avuçlarında, karanfiller bahara inanır, sen bir dizeyi sesinle vurduğunda. İdam kararı bugün çıksa, gömleğinde üzüm kokusu var deyip Hayyam’ı çıkarırlar sehpaya. O zaman diyebiliriz ki, halatta sarhoş hakim amca!
Kurdu yere düşen elmayı yeniden yıkayan sen değil misin? “Baygın bakışlı sevdiğim” işte oydu kurdu kuzu diye sevdiğin. Sinsilerin hep bir masalı vardır. Plansız, hesapsız, çıkarsızsın çünkü sen avcı değilsin! Duların kâfi geldiğine olan inancın zaferini dahi yaşamazsın bilirim. Usulca başını ayak uçlarına doğru eğer misin?
Ezdiğine de şahidim!
Celladına uzattığın güllerin dikeni, çamura battı ama seni incitmedi. Kalbini bir kayanın yanına bıraksan, kayadan da vardır öğreneceği. Ne yapmalı da yeryüzüne bir daha gelmeli? Bunu düşün şimdi. O gün de ağladın değil mi!? Saraylar sana göre değil gelincik çiçeği. Bir kazma, bir kürek al eline. Kaz şuraya temiz ve derin bir çukur, göm oraya kinden, kandan beslenen katılaşmış, kararmış cümleleri. Bir şiirinde söylemiştin hani:
“Süt gibi taştım sana, vebalim boynuna!” Taş mı arıyorsun atmak için kuyuya? Kuyuyu da, taşı da kalbinde ara.
Eda Tosun
Yüreğinize, kaleminize sağlıklar diliyorum can.
Sevgilerim, çokçasından
Seni bir çok şiir getirid ama senin varlığın zaten şiirlere örnekti. Zarif ve saran gönlüne sağlık. Çok teşekkür ederim dost