Sahili olmayan bir denize bakar gibisin o’na bakınca. Göğsünde iman taşıdığına o kadar emindin ki, o kadar da inanmıştın iki bedenin bir ruh içinde hapsolmuşluğuna. Ne ilgisi mi var bunların imanla? Ben de sana soruyorum işte, Yusuf’un gömleğiyle aynı olsa bile, alnında bir ay, yüzünde insan bir şavk arar! Bir...
Merhum ve mağfur Ebu’l Hasan en Nedevi eğitimi eskiyen bir elbiseye benzetir; bir yanını yamasanız öbür tarafı sökülür. Sürekli eskir ve yama yapılması lüzumu doğar. Literatür takibi bu yama sürecini anlatır. Gerçekten de bütün bilim dallarında ve sektörlerde gelişmeler literatür takibini gerektirir. Eski fıkıh kitaplarımızda ‘kitabu edebi’l kadi’ bahsinde yargıçtan gerekirse literatür takibi...
Biz onun yaptığını anlatır dalga geçerdik. En çok da ablam. Hatta ablam dalga geçmeyi bırak sinirlenir kızardı. Nasıl bir akla sahipsin ki elindeki çöpleri atacağım diye o kadar uğraşıp yaptığın böreği çöpe atarsın aptal kadın derdi. O gün de mevzusu geçti. Zaten ne zaman bir araya gelsek daha önce konuştuğumuz...
Bakınca ruhumuzu okşayan, okşadıkça huzuru nakşeden, biri bin eden, dünyanın giriş kapısına yazılmış “iyiliğinle gel” işaret tabelasına rağmen, güzel yaratılmış ne varsa, insan eliyle, insan diliyle bozulmasından belki de, yalnızlığım ete kemiğe büründü zaman içinde. Kapıyı zorlamak şöyle dursun, anahtarı unutmak istiyordum. Her şeye bir bahane bulmak zordur ama yalnızlığın...
Seninle hiç karşılaşmadık yollarımız kesişmedi. Oysa ki o adamı daha bu sabah gördüm ve yine karşılaştık. O bu karşılaşmanın farkında değil benim de umurumda değil fakat bunun üzerine bunca yıl aynı şehirde yaşayıp seninle hiç karşılaşmamak garip geldi. Daha önce hiç aklıma gelmemişti. Böyle bir arzum hiç olmadı.Ağzımızdan çıkan sözler...
Peyami Safa, 8 Mart 1956 tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanan “Gerçek Bir Hikâye” başlıklı yazısında 1938 yılında Casino de Paris (kumarhane sanılmasın) adlı “tiyatro, oyun, gösteri, konser” salonuna giden bir adamın başına gelenleri anlatır. Yazıda anlatıldığına göre, Casino de Paris’te sergilenen oyun bittikten sonra vestiyerdeki bayan görevli, Amerikalı bir müşteriye pardösüsünü...
‘İnsan düşerse canı çok acır mı öğretmenim?’ Böylesi bir merakla karşılaşan bir öğretmen, bu soruya ne cevap verebilirdi ki! Gülşah’ın o üzüm karası gözlerini her gün okuduğu için, bu soruyu da boşa sormadığını anlamış ve bir şüphe tohumu atmıştı yüreğine. ‘Acır… Acır elbet Gülşah; ama nereden nasıl düştüğüne de bağlı...
Öğrenilen Şeyler Bir Gün İşe Yarayacak mı?… Bu yazımın birinci bölümünde felsefe ve roman, romanın yazılma serüveni, Paris’teki ahlaki yozlaşma, Diplomalı Kız romanında vurgulanmak istenen düşünce nedir, asıl başarının sırrı nerede aranmalı, diploma ve eğitim karın doyurur mu? gibi konular üzerinde durmuştum. Bu ikinci bölümde de kaldığım yerden devam ediyorum....
Çocukluğumun Kafdağı, masal ülkesiydi. Başında şahinlerin tünediği ulu meşe ağaçlarının gölgesinde cinler top oynar, devler ve ejderler güreş tutardı. Kara kara kayalıkların üstünde kartallar, dibinde kurtlar konaklardı. Zirvesi gizemli, çehresi asildi. Rüzgârı, yağmuru, karı şiddetliydi. Soğuğu çetin, suları buz gibiydi. Orada gök başka gürler, şimşek başka çakardı. Kar erken yağar,...
sevgi dolu sözcüklerleHatıra olarak saklamam istenilenbir fotoğraf var bendeKaç kere çöpe atacak oldumKitap sayfalarında kaybolsun istedimBir şekilde tekrar karşıma çıktıBir bilsen nasıl boş bir çabaydı onunkisiHatırımda en ufak izi bile yok halbukiSadece ismini bilsem bir anlamı olurdu. Ne çok insan sevdim sarılınca özlediğim, uzaklaşınca adını unuttuğum ne çok insan.Esmer mavi...