Derdimiz çok. Problemlerimiz, meşguliyetimiz, kuşatılmışlığımız ve daha neler… Görevimiz de, mesuliyetimiz de ağır. Bir halk şairimizin gönlü, dili bize tercüman olur:
“Dert’ten hali değil dil-i naşadımız
Anın içün Dertli kaldı adımız” (Dertli)
Bütün bunları bilmek ve göğüslemek zorundayız. Artık yabancı dünyaları aktarma zamanı geçti. Üretme, gerekenleri kendi dünyamızda var etme evresindeyiz: Hazinelerimizi hakkıyla bilme, özümseme ve hakkıyla var etme. Garaudy, İnsanlığın Medeniyet Destanı‘nda, İslam Medeniyeti’nin iki önemli vasfına işaret eder. İlki, kadim medeniyetleri özümseme, benimseme.İkincisi de İslam’ın getirdiği iman ve maneviyat iklimi. Bu özümseme böyle bir iklimde yepyeni bir tarzda boy atar. Bu imkân bugün için de önümüzdedir.
-İnsanı,
-Toplumu,
-Medeniyeti
-Dolayısıyla devleti diriltmek…
Mevlanalar, Yunuslar, İkballer ne güne duruyor? Mevlana’nın pergel benzetmesi (metafor), günümüzde Garaudy’nin işaret ettiği hususu önümüze kor. Pergelin bir ayağı kendi dünyamızda diğeri farklı dünyaları taramakta. Bu, mirasımız, hazinelerimiz.Bunların lafı ediliyor. Mesele o değil. Mesele bütün bunların yeniden okunması. Lakin bu, gelişigüzel bir okuma değil. Neleri nasıl yapacağımıza, gelecekte neleri nasıl konumlandırmak istediğimize, hedeflerimize bağlı bir okuma. Fazlıoğlu bu meseleyi pek güzel dile getirir. Mirası, moral değerleri yeniden canlandırmanın ve üretmenin yolunun önce düşünceden geçtiğini vurgular. Tarihimizden bunu örnekler. Taşköprülüzâde (öl. 968/1561)’nin “et-tefekkür fi’seyr” dediğine dikkat çeker. Yani, düşünce, düşünmek yolda olmak demektir. [Hatırlayın çağdaş filozoflardan Jaspers (1883-1969)’in “felsefe yapmak yolda olmaktır” tanımını (Necati Öner, Felsefe Yolunda Düşünceler, Ankara 1999, 13)].Yolda olacağız, yola çıkacağız, niyetimiz sahih olacak ve geçmişimizle yüzleşeceğiz. Onu ciddiye alacağız, ona saygı duyacağız, ama önce geleceğe ait bir amacımızın olması gerekir….Gelecek idraki değişmeyen bir kültürün geçmiş idrakı değişmez (Fazlıoğlu,2016; 151-152).
Bunun için Mevlanalar, Gazaliler, İkballer, kadim ve çağımız yeniden okunmalı. Ciddiyetle, düşünce temelli ve bir amaca matuf olarak. Bu manada işte Mevlana’dan çağa ışık tutan bir bakış, bir huzme, pasaj:
“Ne düşünürsen savaşa dair, ben ondan çok uzağım. Çok çok uzağım.
Ne düşünürsen aşka dair, ben oyum, tam da oyum, bütünüyle oyum.
Kimde benim ateşimden varsa,
O benden bir hırka giymiştir.
Hz. Hüseyin gibi yaralıdır,
Hz. Hasan’ın kadehinden bir kadehe sahiptir.”
Mevlana’ya göre, Ancak böyle bir insan yaşıyordur. Çünkü “Hakk”ı görüyordur.
-Gayreti,
-İdrakı zirvededir.
Mevlana’nın bakış açısından bugünkü insanı süze süze, arındıra arındıra böyle bir seviyeye ulaştırmak gerekir. Kurtuluş bu.
- Bu, kömürün elmasa çevrimidir.
-İkbal, buna “insandaki Allah’ı” bulma der.
-Topçu ise, “iradenin hakka teslimiyeti”.
-Nietzsche; “zaaflarımız üzerine başkalarının hâkimiyet kurmasına müsaade etmemizi kasteder.
-Arınmış,
-Gönül insanı olmuş
-Tefekkürü bütün insanları kucaklar (Evrensel insan)
-Dünyayı imtihan yeri gören,
-İnsan kalitesinin zirvesi.
Bu, İnsan-ı Kamil:
-Temel örneği Hz Peygamber (sav)’dir.
-Haşmet devirlerinde hem medrese hem de tasavvuf eğitimimizin de amacı buydu.
-Değiştirildi,
-Batı taklit edildi.
Bu, bize hiçbir şey sağlamadı. Mesela:
-Tüm insanımızı kucaklayamadı.
-Tarihi tecrübeyi inkâr etti.
-Tüm toplum katmanlarına sızmayı başaramadı.
-Okulla sınırlı kaldı
-Düşünür, aydın yetiştiremedi
-Dehayı ihmal etti
-Yüksek ölçekli devlet adamı yetiştiremedi.
-Çağı ve kendini anlamada aciz ve daha pek çok eksikle malül bir yapı olarak tecelli etti, ettirildi.
- Ve nihayet üç asırdır bu sistem: Bizleri
-daha ufuklu,
-daha derin tefekkürlü,
-daha fedakâr,
-evlerimizi sıcak,
-insanımızı daha sevecen,
-hayatı daha bir yaşanılır kılamadı.
Demek ki, eğitim felsefemiz, çağın vahşetini, bencilliğini, merhametsizliğini, temsil eden insandan gerçek insanı çıkarabilecek bir güç ve yapıda olmalıdır. Yani kömürden elması çıkarmak. Vahşetten merhameti, feragati, aşkı, ideali. Adaleti ve duyarlılığı. Yani hem kalp hem de kafayı. Peki, bu ne ile mümkün olabilecektir? Bunun içeriği- muhtevası, metodu ne olacak? Öyleyse bir nebze olsun usule-metoda da değinelim.