İnsanoğlu, tarih boyunca kendi düşünce ve yaşam tarzını refah düzeye ulaştırabilmek için icatlar geliştirmiştir. John Logie Baird tarafından 26 Ocak 1926 yılında icat edilen televizyon insan hayatına adımını atmış ve günümüze kadar popülaritesini hiç kaybetmeden süregelmiştir. Bireyler üzerinde televizyonun etkisi değerlendirildiğinde birinci sırada ‘dizi’lerin ikinci sırada ise ‘haber’lerin en çok izlendiği gözlemlenmiştir. Dizilerin içeriği araştırıldığında; zengin hayatını özendirecek içeriklerin yer alması, kavga ya da şiddetle kahraman olunabileceği, entrika düzenlenerek mutluluğu yakalayabileceği, kavuşamayan âşıklar, ihanet, boşanma içerikli yapıtlar gibi insan hayatını olumsuz yönde etkileyen içeriklerin var olması kişinin düşünce hayatını etkilemekle birlikte yaşam tarzına yön de vermektedir. Gençlerin ise, bu tarz dizileri ülkede en çok beğenilen sanatçıların oynaması, onların izlenmesinde büyük etken olup, kendisi için gerek aynı senaryoyu hayatına uyarlaması gerekse giyim, konuşma gibi yaşamsal fonksiyonlarını etkileyecek tercihlerde özgün olmayıp taklit dönemine girmektedir.
Kültür, birikimle oluşup birikim yapılarak devam edecektir. Durağan bir kültüre sahip bir millet hiçbir zaman tarih de var olmamıştır. Çünkü tarihin tekerrür ettiği bir dünya da olaylar aynı olsa da nesil değiştiği müddetçe, aynı olaylara farklı yaklaşımlar sergilenmiş olmaktadır. Bu sayede kültür, her zaman dinamik özelliğini korumuş olacaktır.
Kültüre dinamikliğini kazandıran en bilindik ‘altın çağ’, gençlik dönemidir. Gençlerin farklı düşüncelere sahip olmasında ki en büyük etken; kolayca gördükleri bir şeyden etkilenip hayatını ona göre şekillendiriyor oluşudur. Olumlu ya da olumsuz en çok etkileyen unsur ise; medya aracının popülaritesi televizyon’dur. Genç kitle zamanının çoğunu hayatına anlam katmayacak; entrika, savaş, kurnazlık, hırsızlık, yalan temaları üzerine kurulu olan dizileri izleyerek, verilmek istenen mesajı çoğu zaman aşkla bağladıkları için insan ahlakına yanlış durumlar güzelmiş gibi yansıtılmaktadır.
Kültür, toplumsal yaşamla biçimlenir ve en büyük faktörde gençlere düşmektedir. Çünkü: gençler, ne öğrenirlerse hayata onu uygulayacaklar ve kendisinden sonraki topluma da onu bırakacaktır. Kültürün doğru ve sağlam adımlarla ilerleyebilmesi için halk bilinçlendirilmeli ve etkilendikleri araçların içerikleri uyarılıp düzeltilmelidir.
Değerlerimiz, tarih boyunca insanların birikimleriyle oluşmuş ve zamanla da insanlar tarafından şekillenecektir. Gençler ise; kendilerine emanet bırakılan değerli kaynak kültürümüzü, en güzel şekilde taşımalı ve ona fayda getirecek bilgiler ekleyip kendisinden sonraki kuşağa emanet etmelidir. Bunun oluşabilmesi için, gençlerimiz gerek ailesinden almış olduğu doğru eğitimle gerek eğitim hayatında almış olduğu öğretmenlerinin eğitimiyle gerekse çevrenin sağlamış olduğu toplumun eğitimiyle özgün ve doğru düşünebilmeyi öğrenmeli ve hayatına yön vermelidir. Birey, bu özelliklere sahip olmazsa bunun kaynağı
araştırılmalı ve buna etki edecek faktörleri ya doğru bir şekilde kullanmayı öğrenmeli ya da hayatından çıkarmalıdır.
Gençlerimiz yarınımızın güvenceleridir. Gelecek nesil, onların faaliyetleriyle anlam kazanacaktır. Kişiye gerek aile ortamında gerek ise okul ortamında, bir durumla karşılaştığında eleştirebilme ve doğruyu araştırarak bulabilme bilinci verilmelidir. Kısa yoldan para kazanan şöhret sahibi insanları rol model almak yerine asıl amacın para kazanmak olmayıp kendi donanımı için var gücüyle çalışmalıdır.
Medyayı kötü tasvir etmek bu metnin gidişatında anlaşılmaması gereken bir olay olup, insanların bir olguyu doğru kullanabilme bilinci verildiği müddetçe; kişi, hem kendi hayatını düzeltebilecektir hem de yanlış düşünce de olan başka bir insana karşı duyarlılaşıp onun da hayatını güzelleştirebilme mutluluğuna erişebilecektir.
Unutulmamalıdır ki, insan iradeye sahip bir varlıktır. Bunun yüceliğini her daim farkında olarak yaşamalıdır.