Öyle acımasız, öyle vahşi zamanlarda yaşıyoruz ki, dünyanın herhangi bir köşesinde sadece “Rabbim Allah’tır” dediği için inananların katledilmediği hiçbir günümüz geçmiyor maalesef. Tek bir haber, tek bir ses, tek bir nefese hasret kaldık İslam Âlemi’nin yüreğini ferahlatacak, ümidimizi yenileyecek. Rahmet rüzgârları diyarlarımızı çoktan terk etmiş gibi sanki. Oysaki ümitsizlik, çaresizlik, yenilmişlik, kaybetmişlik hissiyatı bu ümmetin kalplerini bu kadar kaplamamalıydı. Fakat vaat edilen şey net ve açık “Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecekti”. Bizler ne için yaratıldığımızı, kime kulluk edeceğimizi, neyi hayatlarımızda ilk sıralara koyacağımızı unuttukça, önceliklerimizi olması gerekenin tam tersine çevirdikçe, hakkımızdaki hüküm de mevcut haliyle cari olmakta. Zulüm, acı ve hüsran yeryüzünde hüküm sürmekte…
Yıllardır Suriye’de her türlü silahlarla acımasızca insanlar katledilmekte, çoluk, çocuk, genç, yaşlı, kadın, kız ayırımı yapılmadan vahşetin her türlüsü Müslüman halka reva görülmekte. Bu acılar yetmiyormuş gibi, Doğu Türkistan’da çeşitli bahanelerle katliamlar devam etmekte ve bugün Gazze’de Filistinli kardeşlerimiz acımasızca bombalanıyor tescilli zalimlerce…
Kaderi kanla yazılmış, hamuru gözyaşı ve kanla yoğrulmuş, acılar ve ortak düşmanlar karşısında birlik ve beraberlik ruhunu kuşanamayan, paramparça bir ümmetiz maalesef. Ne acılarımızı hep birlikte hissedebiliyor ne de kardeşlerimizin dertleriyle yeterince dertlenebiliyoruz. Dinimizden yırtarak dünyamızı yamamaya çalışırken, insanî olan, fıtrî olan, ahlâkî olan ne varsa onlardan uzaklaşıyor, değerlerimizi birer birer öğütüyor, sıradanlaşıyor, “yenidünya düzeni” denilen kapitalist, materyalist ve hiçbir kutsalı ve değer yargısı olmayan zalim bir sistemin köleleri haline biraz da bilerek ve isteyerek geliyoruz, getiriliyoruz. Hani derler ya “her kölenin rüyası, efendisi gibi olmaktır” diye, “efendilerin Efendisi’nden (sav) ve O’nun sünnetinden yüz çevirip, kendimize yeni “efendiler” olarak seçtiklerimizin halleriyle hemhal olduk olalı devran böyle sürmekte maalesef…
Bu vahim ortam ve şartlar altında yakarıyorum her halimize muttali ve her şerri hayra çevirebilecek yegâne gücün sahibi olan âlemlerin Rabbine; Ya Râb, öncelikle bizlere akıl, izan, vicdan, merhamet ve adalet duygularını yeniden lütfeyle, kalplerimizi güzelliklerle, samimiyetle yeniden tezyin eyle, yoldan çıkmışlarımıza, ahiretini dünya ve dünyalıklarla değişenlerimize hidayet nasip eyle, bizlere yeniden faydalı bir ilim, kâmil bir iman, salih ameller, tam bir ihlâs ve fazıl bir ahlâkla donanmayı, razı olduğun hallerle hemhal olmayı nasip eyle. Bizlere yeniden basiret ver, feraset ver, güç ve kuvvet ver, şecaat ver, cesaret ver. Hani bir zamanlar Adem Peygamberimize (as) öğrettiğin gibi, senin öğrettiğin kelimelerle sana yalvarıyorum; “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et”. O’nun dualarını kabul ettiğin gibi bizim yakarışlarımızı da kabul buyur.
Sadece rızanı kazanmak için dört bir yanda yedi düvele karşı savaşan askerlerimizi, gençlerimizi, yavrularımızı, bu milletin ve ümmetin evlâtlarını bize ve ana-babalarına bağışla…