eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Prof. Dr. Durmuş GÜNAY

1953'te, Isparta Sütçüler'da doğdu.. İstanbul Teknik Üniversitesi'nden 1976'da makina mühendisi olarak mezun olmuştur. 1987-2000 yıllarında, Sakarya’da İTÜ Sakarya Mühendislik Fakültesi ve Sakarya Üniversitesi'nde çalıştı. 1999 yılında Zonguldak Karaelmas Üniversitesi'nde (şimdi Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi) profesör oldu. Öğretim üyeliğinin yanı sıra 2003-2006 yıllarında Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'nda ve 2006-2008 yıllarında da Ulaştırma Bakanlığı'nda Bakan Danışmanı olarak çalışmıştır. YÖK'te görev yaptı. Üniversite ve felsefesi üzerine çalışmaları ve yayınlar bulunuyor. Halen Maltepe Üniversitesinde öğretim üyesi olarak ilmi faaliyetlerini sürdürmektedir.

    Yol Üzerine Düşünmek

    1. Hayat, beşer ile insan-ı kâmil arasına çizilen çizgi üzerinde bir yolculuktur. İnsanın biyolojik yanına “beşer” denilmektedir. Beşer, kültür kazanarak “insan”a dönüşür. İnsan olmak, varolmaamacının bilincinde olmaktır. Haz peşinde koşmak, insan için kendini cezalandırmaktır. Haz, doyumsuzluktur; dipsiz bir kovayı doldurmaya çalışmak gibidir. Bu yönüyle haz peşindeki tarafımız beşer yanımızdır. “Beşer şaşar” sözü bu zaafa işaret etmektedir. Hayatın diyalektiği şu şekilde özetlenebilir: Beşer tezdir, kültür antitez ve insan sentezdir. O hâlde şu denklem yazılabilir:
    İnsan = Beşer + Kültür

    2. Ahlâk da kültürün bir parçasıdır ve sadece insana özgüdür. Ahlâkın teorik yönüne ya da felsefesine “etik” denir. Etik, eylemle birleştiğinde ahlâka dönüşür. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” buyruğunu bilen bir kişide komşuluk etiği vardır. Ancak komşusunun hastalığında, sağlığında ilgilenmeyen bir kişide komşu ahlâkından söz edilemez. Bilimin etiğinden, bilim adamının ahlâkından söz edilebilir. Şu halde ahlâka dair diyalektik İçin: Etik tez, eylem antitez, ve ahlak sentez (bileşim) olmaktadır. O halde şu denklem yazılabilir: Ahlak=Etik+Eylem.


    İslam kültüründe (bizim kültürümüzün esası olan kültür) doğruluk, söz ile eylemin örtüşmesinde ortaya çıkar. Bir kişinin doğru sözünün, davranışıyla çelişmesi hâlinde bu söz doğru kabul edilmez; kişi, sözünün doğruluğuna inanıyor bile olsa.

    3. İnsan olmak, Yaradan’a, var olmasına sebep olanlara, yaşadığı topluma ve çevresine borçlu olduğunun bilincinde olmaktır. O hâlde var olmak, borçlu olmaktır. Borcunuödeme sorumluluğunun bilincinden “ödev” doğar. “Ödev” sözcüğü, “öde-mek” fiilinden türemiştir: Öde + v = Ödev.

    4. Ahlâkın ve idrakin temeli edeptir. Edebin özü ise utanmadır. “Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz” sözü edebin özeti olan bir tanımıdır. Edebin bir ucu hikmete, diğer ucu ahlâka çıkar. Edep; Yaradan’ın ve yaratılmışların karşısında, arınmış bir duruşla bulunmaktır. Bu duruş, ön yargılardan, kibirden ve bencillikten sıyrılmış, ruhun berraklığıyla şekillenen saf bir bilinç hâlidir.

    5. Günümüzdeki en büyük sorunlarımızdan biri, sürekli sorunları konuşmaktır. Sürekli şikâyet etmek, sorunu ortadan kaldırmaz. Ayakkabının ayağımızı vurmasından şikâyet etmek, onun vurmasını engellemez. Bu yüzden çözüme odaklanmak gerekir. Sorunu bilmek önemlidir; ancak asıl yapılması gereken çözümü konuşmaktır. Karl Popper (1902-1994):
    Hayat, amipten Einstein’e kadar, sorun çözme sürecidir.”der. Burada bir noktaya daha işaret etmek gerekir. Sorunlar çözmekle tükenmez. Her çözüm kaçınılmaz olarak bir başka sorun doğurur. Bilimin gelecekte bütün sorunları çözeceği inancı pozitivistlerin bir dogmasıdır.

    6. Beşer, yani insanın biyolojik yönü, haklı çıkma arzusu, iddiacılık, kendine yalan söyleme, kendini yüceltme gibi zaaflarla yüklüdür. Bu zaaflar, ancak insanın kendi beşerî yönüne dair farkındalığı sayesinde aşılabilir. İnsanın iç dünyasına ait zaaflar, bu zaafların bilinci tarafında bertaraf edilebilir.

    7. İnananlar için bu dünya, Öte’nin bir dipnotudur. Hayatı, öteden bu dünyaya bakarak anlamlandırmak ve düzenlemek isabetli bir yaklaşımdır. “Dünya kâfirin cenneti, Müslümanın zindanıdır” buyurulmuştur. Zindan, çileyle yaşamaktır. Bizim kültürümüzde çile, arzu edilen ve huzur veren bir tecrübedir. “Beni çileden çıkarma” sözü, çilenin içindeki ahengi anlatır. Çileden çıkmak, bu ahengi bozar ve şiddete, çatışmaya yol açar.

    8. Bizim kültürümüz bencil değil, “sencil” bir niteliğesahiptir. Örnek olarak: “Kendine iyi bak” ifadesi, Batı kültürüne ait “take care of yourself”in çevirisidir ve bencilliğe çağıran bir yaklaşımı yansıtır. Küçüklerin büyüklere bu şekilde nasihat vermesi, dilimize ve geleneğimize aykırıdır. Bu ifade, dilimizde kökleşmiş “Allah’a emanet ol” ifadesinin yerini almaktadır. Dil, düşünmenin hem aynası hem de aracıdır. Düşünme dile döküldüğünde düşünce olur. Dil de düşünceyi etkiler.

    9. Bir sorunla karşılaştığımızda “Bu sorunda benim de payım olabilir” diyebilmeliyiz. Denize atılan bir taş, denizin tüm su zerrelerini etkiler. Aynı şekilde her birey, toplumu hem etkiler hem de ondan etkilenir. Üstelik her eylemimiz kaydedilmektedir.

    10. Sorunların çözüm anahtarı, “kusur bendedir” ilkesidir. Bu ilkeyi hem kişiler arası ilişkilerde hem de birey ile toplum ilişkilerinde rehber edinmeliyiz. Çünkü düşünmek, bitimsizbir anlama çabasıdır. Eğer kusur gerçekten bizdeyse, bu ilke dolayısıyla, düzeltme şansımız vardır. Değilse, kusuru karşı tarafta görüyorsak, sabır ve anlayış göstermemiz gerekir. Bu yaklaşım, gerilim ve çatışmaları değil, anlamayı doğurur.

    11. Özeleştiri esastır, eleştiri değil. Çünkü, başkasını eleştiren kişi, gerçekten o konuda daha bilgiliyse neden önceden doğrusunu ortaya koymamıştır? Bilgisizse, bilmediğini nasıl eleştirebilir? Eleştiri, eleştirende sahte bir üstünlük duygusu oluşturabilir ve kişinin kendini aldatmasına yol açabilir. Sahici eleştiri, eleştirilenin ötesine geçip daha iyisini ortaya koymaktır. 
    “Eleştiri başkasını yaşamaktır.” (Sezai Karakoç, 1933-2021).

    12. Sürekli sorunları ve eksikleri konuşmak, zaten mevcutolan üzerine ömür tüketmektir. Oysa çözüm, henüz mevcut olmayan üzerine düşünmeyi gerektirir. Bu, yaratıcı yeteneğiharekete geçirir. Keşif, icat ve yenilik işte bu alanda ortaya çıkar. Buna karşın, var olan üzerinde süreklice ikâmetetmek; tahayyül, tasavvur, tefekkür ve teemmül gibi zihinsel yetenekleri köreltir.

    13. Birbirinden etkilenen bireylerden oluşan toplumlar, ancak sistem kurabilir. Başkalarının başarılarını takdir etmekte cimri olanlar ortak işler yürütemez. Takdir edebilmek, ruh cömertliği ve tevazu ister. Kültürümüzde esas olan, kişinin kendi başarılarını övmesi değil başkasıtarafından takdir edilmesidir.
    “Marifet iltifata tabidir.”
    İbn Sînâ (980-1037) şöyle söyler:
    “Bilim, itibar görmediği yerden göç eder.”
    Kibir ve gurur, haddini bilmemektir. Haddini aşmak, gezegenin yörüngesinden çıkmasına benzer.

    14. Toplum, adanmış seçkin şahsiyetler sayesinde ayakta durur ve gelişir. Şairler, düşünürler, filozoflar, bilim insanları ve sanatçılar; toplumu ayakta tutan sütunlardır. Onlara sahip çıkmak, aslında kendimize sahip çıkmaktır.

    15. Günümüzün çağdaş dünyasında, zihin dünyasını ve insan iradesini şekillendiren yeni bir yöntem icat edildi. Bu yöntemin adı: 2016’dan sonra yaygın olarak kullanılmakta olan “Hakikat-Sonrası” (the post-truth) terimi. Topluma hakikatin değil, neyin hakikat (doğru) olduğu kabul ettirilmek istenirse onugerçekleştirmenin yolu bulundu. Böylece hakikatin (doğruluğun) yerine yalanın geçerli olması mümkün oldu. Olgu doğrusu yerine, algı doğrusu geçti. Hakikat tek, ancak yalanın sayısının sınırı yok. Yalanın dizginleri çözüldü. İnsanlık, kamu veya toplum, hakikat yerine icat edileni hakikat olarak algılamaktadır. İletişim teknoloji ve sosyal medya tarafından, insanın zihin dünyası öngörüldüğü formatta imâl edilmektedir.

    16Çağdaş dünyada almak amaç haline geldi. Vermek unutuldu. “Alan el veren elden üstündür” buyruğu unutuldu. Toplumda üç tip insan topluluğu olduğu ayırt edilebilir. 1.Aldığı ile verdiğinin eşit olmasını gözetenler, 2. Verdiğinden daha fazlasını alma eğilimi taşıyanlar ve 3. aldığından daha çok verme eğilimi taşıyanlar. Verdiğinden daha fazlasını alma eğilimi taşıyanlar, başkasının elinde olanda daima fazlalık ve haksızlık görürler. Bu tip insanların çoğunlukta olduğu toplum, kriz toplumudur ve o toplumda eşya her tarafından çekiştirilen bir ihtilaf unsuru haline gelir. Aldığından daha çok veren insanların çoğunlukta olduğu toplumda eşya birbirine sunulan tesanüt (dayanışma) unsuru haline gelir, o toplum erdem toplumudur. Kriz toplumunda beşer(lik) öndedir, erdem toplumunda insan(lık) öndedir.

    17. Hürriyet diyalektiği

    Özgürlük tez, serbestlik antitez, hürriyet sentezdir(bileşimdir). O halde;

    Hürriyet = Özgürlük + Serbestlik

    Hürriyet (Freedom): İradesini kullanma yeteneğine ve hareket etme (eyleme) yeteneğine sahip olan kişi, hem özgür hem de serbesttir dolayısıyla hürdür, hürriyet sahibidir.

    Hürriyete sahip olan kişiye hür kişi denilir. Hürriyet, hareket etme/seyahat serbestliğini de içererek özerklikten daha  geniş bir anlama sahiptir.

    Özgürlük (individual autonomy): Özgürlük, kişinin karar verme iradesine sahip olması. İrade ise, akıl yoluyla isteme yeteneğine sahip olması. Özerklik, kurumsal bir yapının veya tüzel kişinin niteliği. Özgürlüğün kişisel bir nitelik olması dolayısıyla, tam karşılamasa da özgürlük için yaklaşık olarak bireysel özerklik (individual autınomy) ibaresi uygun görünüyor. Özgürlüğün, İngilizce’de tam karşılığı yok. ‘Özgürlük‘  Türkçe’ye özgü bir kavram olmalı.

    Serbestlik (Liberty): Kişinin hareket etmesinde, eylemesinde, engel olmaması hali.
    (a). Hapiste bulunan ancak karar verme iradesine sahip olan bir kişi özgürdür, ancak serbest değildir. 

    (b). Hapiste bulunan kişi serbest değildir, kişi karar verme iradesine de sahip değilse, örneğin uyuşturucu bağımlısı ise, özgür değildir. Bu durumda hem özgür değil hem de serbest değildir. O halde hür değildir.

    (c). Serbestçe seyahat edebilen hareket etme engeli bulunmayan bir kişi, karar verme iradesini yitirmişse, örneğin uyuşturucu bağımlısı ise, serbest fakat özgür değildir. 

    (d). Hem özgür hem de serbest olan bir kişi hürriyet sahibidir. O halde:

    Hürriyet (Freedom) = Özgürlük Autonomy no act) + Serbestlik (Liberty)

    yazılabilir.

    18. Şeyh Galib’in (1757-1799) o ünlü beytiyle bitirelim:

    Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
    Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

    (Kendine güzelce bak; çünkü sen âlemin özüsün,
    Yaratılmışların gözbebeği olan insansın.)

    Zatına (kendisine) hoşça bakış, kendini anlamanın ön şartıdır. Çünkü varlık, olumlu bakışa (iyilikle bakışa) bilgisini (ve gizini)açmaktadır. İnsan alemin özü ve yaratılmışların gözbebeğiolduğuna göre, insanı anlamak üzerinde alem de anlaşılmış olacaktır.

    Durmuş Günay

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.