Mustafa ÖZCAN
Üzerimize ölü toprağının serpildiği günlerden ve dönemlerden geçiyoruz. İşte bu ortamda anın görevi, himmetleri ayağa kaldıracak, uçuracak yeni bir ruhla bezenmek olacaktır. Bunu ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak yeni bir ruh, fabrika ayarlarına geri dönmemizi sağlayabilir. Bu ruh ancak başkalarını severek ve fedakarlık şuuruyla ve ruhuyla kanatlanabilir ve ayağa kalkabilir. Eğitim ordusunun bu ruhla bezenmesi halinde, gelecek nesiller ehil ellerde şekillenecek ve şahikalara tırmanacaktır. Bir kez daha vurgulamak gerekirse; Üzerine serpilmiş, sinmiş ölü toprağı kenara savuracak ve nesilleri yeniden diriltecek bir soluğa ve ruha ihtiyaç var. Hasan el Benna bunun için yola çıkmış ve dava arkadaşlarını tanımlarken şöyle demiştir: Sizler ale’l ade bir topluluk değilsiniz. Ümmetin yüreğinde ve kalbinde atan, gezinen bir ruhsunuz. Onu Kur’an ile ihya edersiniz… Kur’an da müminleri şöyle tasvir eder: Siz insanlar için çıkmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder ve kötülükten de sakındırırsınız. Allah’a iman edersiniz. Burada müminin üç müspet özelliği hasleti dermeyan ediliyor, dile getiriliyor. İyiliği emretmek ve teşvik etmek. Kötülükten sakındırmak ve daima Allah’a iman halinde olmaktır. Allah ile aşınmaz bağlara sahip olmaktır. Bütün iyiliklerin anası, kaynağı budur. Her kulun Allah ile aşınmaz bağa ve sağlam bir kulpa ihtiyacı vardır. Yeri geldiğinde ve zati ve öznel enerjisi tükendiğinde ona başvurur ve ondan güç ve ilham alır. Böylece solan kişiliğini yeniler. Mehmet Akif de genç nesillere adadığı İstiklal Marşının ilk satırında Kur’an’a atıfta bulunarak:
Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak! demiştir. İlk mısrasında umuda dair bir kandil ve meşale yakmıştır. Burada şu ayete gönderme vardır: La tahaf vela tahzen innallahe meana. Kısaca, korkma, mükedder olma, üzülme Allah bizimledir. Allah daima bikes ve sahipsiz kullarla beraberdir.
Umut esastır. Kötülük fer’i, iyilik temel olduğu gibi umut da esastır buna mukabil umutsuzluk türevdir ve geçicidir. Umut silahıyla gençleri çelik iradeli hale getirmek müyesserdir. Bu da öğretmenlerin asli görevidir. Arapların ifadesiyle ‘ fakidu’ş şey’i la yu’tihi‘ yani küp içindekini sızdırır ve içi boş olan ve içinde bir şey olmayan kişi başkalarına bir şey veremez. Kendisi boş olan birisi başkalarını dolduramaz! Bundan dolayı öğretmenler talebeye ve öğrencilere verecekleri değerler ile dolu olma durumundadırlar. Öğrencinin sermayesi öğretmendir. Öğretmenin sermayesi de öğrencidir. Öğretmen boş olan sineleri sahip olduğu fazilet ve değerlerle doldurur.
Pörsümüş ruhlarla genç kuşaklara öncü ve önder olmak mümkün değildir. Bu nedenle de ruhu yenilemek gerekir. Yeni ruh enerjik bir ruh olma durumundadır.
Talebe tabula rasa veya tabula rosa yani ‘boş levha’ gibidir. Öğretmen becerileriyle bu boş levhayı en güzel bir biçimde şekillendirir. Onun üzerinde marifetini sergiler. Bunun için öğretmenin ideallerle bezenmiş olması gerekir. Bu idealizm atmosferi ve ortamı öğretmen ile öğrenci arasında ahengi sağlayacaktır. Genç kuşaklar ancak kendilerinden fedakarlık yapabilen insanlara hürmet gösterecekler ve dikkate alacaklardır. İdealizm ortamı bittiğinde hürmet de sona erecektir. Dolayısıyla hürmeti korumak ve kırmamak için öğretmenlerin idealist olmaları gerekir. Mata peşinde koşan öğretmen öğrencinin gözünde metalaşır. Öğretmenin idealist yönünü kaybetmesi öğrenci ile ilişkilerini sığlaştırır. Bu taktirde mesele mücerret öğretim ayağıyla sınırlı kalır ve eğitim ayağı seker. Eğitim ayağını ayakta tutan ruh idealizmdir. Ancak bu takdirde öğretmen öğrencisi için gerçek anlamda model olabilir.