“Yatsıdan sonra yakacağın bir mum daha varsa yalan söyle.” Dedik dürüst olmasını istediğimiz insanlara. Direkt yalan söyleme diyemedik. Yalanın açığa çıkarsa rezil olursun, rezil olmamak için yalan söyleme dedik.
Yalan söylemeyi şiar edinenler de, yatsıdan sonrası için bir kılıf bulurum düşüncesiyle yalanlarına devam ettiler.
Yalanı ortaya çıkanlar da bir yerden sonra pişkinleşmeye ve dolayısıyla yalan söylemeye devam ettiler.
Oysa yalanın ortaya çıkınca rezil olursun yerine, yalanın ortaya çıkmasa da yalan söyleme demeyi bilmeliydik.
Yalanın zaten başlı başına bir rezillik olduğunu anlatamadık, kendimize de başkalarına da.
Yoksa hiç alakası olmayan bir atasözünü bu gibi durumlara uyarlamazdık.
Evet, “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” Atasözünün yukarıda sözünü ettiğimiz durumla alakasının olmadığını bilmiyorduk çoğumuz itiraf edelim.
Bize, okullarda atasözü konuları işlenirken bile, yalancının yalanı er geç ortaya çıkar, o yüzden yalan söylemeyin, pişman olursunuz diye öğrettiler.
Öyle olmadığını İsmet Özel’in “Zor Zamanda Konuşmak” adlı kitabını okuyan veya Özel’i sıkı takip edenler bilir.
Eskiden yalancıları değil münafıkları işaret etmek için kullanılırdı bu söz diyor Özel.
“Münafık, tüm namazları kılar, yatsı namazı sürecinde evinde kimse görmeyeceği için namaz vakti girmeden mumu söndürüp uyumaz, namaz vakti girer, Müslüman komşularının işkillenmeyeceği şekilde bir süre geçer ondan sonra mumu söndürür öyle uyur. Ki namazını eda ettiğini düşünsünler, münafık olduğunu da kimse anlamasın diye…” özet olarak böyle diyor kitabında İsmet Özel.
Biz atasözünü kırpıp kırpıp maymuna çevirmişiz.
Hem alakası olmayan bir yere evrilmiş atasözü hem de evrildiği yerde de doğru mesaj vermesini engellemişiz.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi;
İnsanlara yalanın rezilce bir şey olduğunu söylemek yerine, “Yalan söylemende beis yok, yakalanma yeter ki!” demeye getirmişiz. İfşa olmakla korkutmuşuz insanları.
Yalanının ortaya çıkamamasından emin olanlar da yalan söylemeye devam etmişler.
Atasözünün aslına dönecek olursak tekrar; münafıkların, eskiden olduğu gibi şimdi de yatsıyı beklediklerini görüyoruz.
Herkesin yanında dürüst gibi davranan münafıklar, herkesten ayrılınca da bir müddet dürüst davranmaya devam ediyor, herkesin kendisinden emin olduğuna kanaat getirdikten sonra da koynundaki haça sarılıyor.
Münafıklığı sadece İslam’a muhaliflik olarak görmemek lazım.
Yapıp ettiği ile söylemleri birbirine uyuşmayan eylem münafığıdır.
İstemem yan cebime koy diyen çıkar münafığıdır.
Benim makamda mevkide gözüm yok diyen makam münafığıdır.
Layık olmadığı göreve getirilen ve bu görevi kabul eden liyakat münafığıdır.
Evde ailesiyle geçimsiz olup dışarıdaki insanlara kuzu kesilmek ilişki münafığıdır.
Bu örnekler çoğaltılabilir.
Yatsıya kadar, herkesin emin olacağı zamana kadar dürüst olanları, herkes yattıktan sonra koynundaki haça sarılanların ve bunlara hoşgörüyle yaklaşanların kirlettiği bir dünyada yaşamak zor.
Hele ki, ifşa olmayacaksan istediğin gibi yalan söyleyebilirsin mantığıyla hareket edilen bir dünyada yaşamak da zor.
Her şart ve kayıtta dürüst olmayı öğrenemediysek, yeni nesillere öğretme şansımız da yoktur.
Hal böyle olunca yeni nesil de kendisine başka bir öğretmen seçecektir…
Mustafa SÜS