Bu mecradaki yazılarımın ilkine, güzel Türkçe’mizdeki bir kelime hakkında hasb-i hâl ederek başlamak istiyorum. Tek heceli, iki harfli “az” kelimesini haddim olmayarak anlatmaya çalışacağım. Lütfen azımı çoğa sayın efendim.
Ele avuca sığmayan, dağlar kadar ağır, ovalar kadar engin duygularımızın vefakâr taşıyıcıları olan kelimelerin her biri bir başka güzel. Sağlı sollu saldırılara rağmen ayakta durma mücadelesi veren lisanımızın güzel kelimeleri. Bugün binlerce kelime arasından bu kısacık söz/cük bize göz kırptı. “İsmi ile müsemmâ” bir kelime. Şu güzelliğe bakar mısınız? “Az”dan neyi kastettiğimizi, kullandığımız kelime daha dudaklarımızdan çıkarken belli ediyoruz. “Az” derken bile “az” harf kullanıyoruz. A ve Z’den ibaret. Bu ne güzel bir uyum. Az ama “öz”ün ete kemiğe bürünmüş hali. Alfabenin ilk harfiyle son harfi. Arada kalan harfler bu ikisi arasına gizlenmiş sanki. Hepsinin adına çıkıyorlar dudaklarımızdan. Zira “az”ı ifade ederken çokluk olmaması lazım. “Çok” dedim de aklıma geldi, bu “az” kelimesi o kadar muhteşem bir yapıda ki, zıddını bile hizaya getirmiş. Kendisindeki azlık zıddına yansımış. Yukarı-Aşağı, Üst-Alt, Yeryüzü-Gökyüzü, vb. derken dikkat ederseniz, zıtlarda bir uyum var. Az-Çok ikilisindeki uyum “az”ın azlığından kaynaklanıyor. “Çok”u ifade ederken bir sürü heceden oluşan bir kelime bulunsaydı “az”a gerçekten ayıp olurdu.
Ve “az”ın şânına uygun bitirelim yazımızı. “Öz”e müracât edelim:
قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ
Ne kadar da az şükrediyorsunuz!
(A’râf Suresi 10.Ayet)
Vesselam….