eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
15°C
Ankara
15°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
15°C
Pazartesi Açık
17°C
Salı Parçalı Bulutlu
17°C
Çarşamba Açık
16°C

Prof. Dr. Necmettin TOZLU

1945 yılında Gümüşhane Merkez Kocayokuş Köyü’nde dünyaya geldi. İlkokulu Kale’de, orta ve lise eğitimini Gümüşhane’de tamamladı. Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Eğitim Bilimleri Fakültesi’nden mezun oldu. Erzurum Atatürk Üniversitesi’ne Pedagoji Asistanı olarak girdi. İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun Eğitim Sistemi Üzerindeki araştırmasıyla doktorasını verdi. Michigan Üniversitesinde araştırma ve incelemelerde bulundu. Eğitim Felsefesi Anabilim Dalında Doçent ünvanını aldı. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Başkanı ve aynı üniversitede Profesörlüğe yükseldi. Van Yüzüncüyıl Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölüm Başkanı olarak görev yaptı. ”Eğitime Giriş”, “Eğitim Felsefesi”, “Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı Okullar”, “Orta Öğrenimde Öğrenci Başarısının Değerlendirilmesi”, “Eğitim Problemlerimiz Üzerinde Düşünceler” konularında eserler yazdı. Aşık Nuri Baba üzerine bir inceleme kitabı vardır. Türk Felsefe Derneği, Türkiye Yazarlar Birliği, The Philosophy of Education Society üyelikleri bulunmaktadır. En öncelikli araştırma konusu eğitimdir. Halen eğitim üzerine yazılar kaleme almaktadır.

    Umumi Bir Problem: Dinden Uzaklaşma Yahut İnsanlığın Dramı

    Ama o( Erol Güngör) işi önemli ölçüde din adamlarına bağlar: Din adamları hakikati kavrayamamış ve ona göre davranamamışlardır (Güngör, 2011, s. 205). Ulema şu noktayı gözden kaçırmıştır: Din, sosyal bir müessesedir. Onu bu yönüyle düşünmek gerekir, böyle yapmayıp ta onu sadece bir ideoloji olarak ele alınca, hedef diğer bütün ideolojilerin çürütülmesi olarak ortaya konur. Bu da ulemanın bütün gücünü gereksiz bir şekilde tükettiği anlamına gelir.

    Problem, Batı’nın da problemidir. Hatta orada daha etkin ve yaygındır. Esas itibariyle problem sanayileşmenin zaruri bir sonucudur. Modern cemiyette ihtisas sahaları hayli gelişmiş, din de bunlardan biri haline gelmiştir. Din, artık bütün toplumu kucaklama imkânına sahip değildir. Bu, insanlığın dramıdır. Pek çok düşünür, mütefekkir, bilim adamı yollar aramaktadır. Bütün bu gayretlerin hedefi insandır. İnsanı esas alıp bütün diğer hususları onun emrine veren bir nizam aranıyor. İslam’ın gayesi de budur. Özünde insan vardır. Ve insan Allah’ın halifesidir. Başka hiçbir sistemde böyle bir anlayış yoktur.

    Burada şu söylenebilir: Demek ki açık yahut kapalı olarak insanlık İslam’ı aramaktadır. İnsanlık pek çok buhranlı dönemlerden geçmiş, her seferinde çıkış yolları bulmuştur. İşte din adamlarına burada çok büyük, çok önemli bir vazife düşmektedir. Dünyamızın yeniden kuruluşunda bir mimar gibi çalışmak. Dinin ezeli ve ebedi değerlerinin modern insana nasıl verilebileceği üzerinde kafa yormak, bunun yolunu bulmak. Ulemamız şimdiye kadar bu konuda iki büyük hataya düşmüştür.

    Dinin ezeli ve ebedi değerleri soyut değerlerdir. Bunları, soyut değerler olarak düşünmek gerekir. Tarihin herhangi bir çağında belli şartlara göre bu soyut değerlerin bedenlenmiş olduğu, müşahhas kalıpları esas alarak düşünmemek gerekir. Bu ayrımı yapamayanlar, dini müdafaa sadedinde, eskiyi müdafaa etme hatasına düşmüşlerdir. Bu hal, dinin cazibesini kaybetmesine sebep olur.

    Bugünkü dünyamızda bizleri rahatsız eden pek çok şey, İslam’ı rahatsız etmez. Modern cemiyeti bilim ve teknolojinin hakimiyeti olarak yorumlayacak olursak, İslam’ın böyle bir dünyaya intibak etmesi için dayandığı esaslardan taviz vermesi gerekmez. Hülasa İslam ilimle çatışmaz, hiçbir ilmi teori de dinin yerine geçemez. Teoriler, olaylar dünyasına düzen vermek için kurulur ve niçinini değil nasılını ele alır. Bugün İslam dünyası bir gayret, bir toparlanma içindedir. Bunların verime dönmesi, bu dünyanın yücelmesi isteniyorsa, bütün çalışmaların kaynağını tefekküre, tefekkür etmeye dayamalı, siyasi gelişmelere, siyasete değil. Siyasi kudret başka birtakım gelişmelere müsait zemin yaratma potansiyeline sahiptir. Ama siyaset üzerinde yoğunlaşan çalışmalar insanları birleştirebileceği gibi ayrıştırabilir de. Kin ve husumete de sevk edebilir. Mesela İslam dünyasında ilk fetihlerden hemen sonra siyasi birlik parçalanmış, hatta Avrupa feodalitesine benzer bir siyasi dağılma bile görülmüştür. Ancak İslam’ın gücü bu siyasi engellileri aşmış, insanların ruhlarına nüfuz ederek tekrar onları birleştirebilmiştir.

    Bu şu demektir: İslam davası Müslüman aydının davasıdır: Ulema, sanatkâr, bilim adamı, mütefekkir.

    Medeniyetleri politikacılar yaratmaz. Medeniyetler elbette aydının, bilim adamının, sanatkârın işidir. Bu sahadaki seviye siyasi hedefleri ele geçireceği gibi onlara ufuk ta açacaktır. Böyle bir başarı Müslüman aydınların gayretlerini, enerjilerini siyasi çekişmelere, günlük hadiselere değil de, İslam’a adamaları gerçeğini ortaya kor.

    Parti, bunun siyaseti Batı menşeilidir. Ve her parti bir sınıf adına bir harekettir. Onların menfaatlerini birinci planda ele alır. İslam’ı bu çatışmaların dışında tuttuğumuz ölçüde onun gücünü, birleştiriciliğini, eşitlik ve kardeşlik ruhunu tecelli ettirebiliriz. Bunu yapmaz da İslam’ı kendi fırkamızın doktrini haline getirirsek sonu neye varacağı belli olmayan ağır bir vebali yüklenmiş oluruz (Güngör, 2011, s. 196-210).

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.