1958 Trabzon/Çaykara ilçesi doğumludur. Babası Ali Kemal Saran, annesi Hatice Hanım’dır. İlköğrenimini Trabzon/Arsin İlçesi Merkez İlkokulu’nda, ortaöğrenimini 1976 yılında Trabzon’da tamamladı. 1980 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. 1980’de Teşvik Uygulama Başkanlığı İhracatı Takip Şubesi’nde çalışmaya başladı. 1982’de kaymakamlık, daha sonra Trabzon Maiyet Memurluğu, İkizdere, (1984), Kavak (1985-86), Kalkandere(1986-88), Akyaka (1988-90) Kaymakamlığı, Kars Vali Yardımcılığı (1990), Kars Vali Vekilliği (1991) görevlerinde bulundu. 1990’da Akkaya Kaymakamlığı sırasında kendisine “Fahri Hemşehrilik Beratı” verildi. 1992’de Mülkiye Müfettişi ve daha sonra Mülkiye Başmüfettişliği (1993- 2003) görevlerinde çalıştı. 2003 yılında Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığına atandı. M. Ulvi Saran, 1985’de TODEİE’yi bitirerek Kamu Yönetimi Uzmanı oldu. 1987’de Ankara Üniversitesi SBF’nde de Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1990 yılında da Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nden yüksek lisans derecesi aldı. 1990-1991 yılları arasında mesleki incelemelerde bulunmak üzere İçişleri Bakanlığı’nca ABD’ye gönderildi. “Küreselleşme Sürecinde Kamu Yönetiminde Değişim ve Kamu Hizmetleri Alanında Toplam Kalite Yönetimi” konulu tezi ile Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamlayarak Doktor unvanını aldı. 2002 yılında Pittsburgh Üniversitesi/Graduate School of Puplic and International Affairs’de 8 ay süre ile misafir bilim adamı ve araştırmacı olarak çalıştı. Kaymakamlık kurslarında, Mahalli İdareler Personel Eğitimi kurslarında öğretim elemanı olarak bulundu. Mesleği ile ilgili projeler hazırladı. Kamu yönetimi, yerel yönetimler, devletin değişimi, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması, mülki idare sistemi. Siyasal gelişme ve toplam kalite yönetim alanlarında çeşitli gazete ve dergilerde makaleleri yayımlandı. Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma (2004), Kamu Yönetiminde ve Kamu Hizmetlerinde Kalite (2005) gibi eserleri de bulunmaktadır. 2009-2012 yıllarında Malatya Valisi olarak görev yaptı. 02 Ağustos 2012 tarihi itibariyle Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına atanmıştır. Türk İdareciler Derneği, Türk İdareciler Vakfı, Mülkiyeliler Birliği, Siyasal Bilgiler Mezunları Araştırma Vakfı, Türkiye Yazarlar Birliği üyesi, Akkaya Hizmet Vakfı Kurucu üyesi, Kamu Araştırmaları Vakfı Mütevelli Heyeti üyesi olan M. Ulvi Saran iyi derecede İngilizce, Arapça, biraz da Fransızca ve Farsça bilmektedir. Evli ve üç çocuk babasıdır.
“Affını istemek” olumsuz bir çağrışım uyandırıyor. Sanki yapılan görev bir angarya, bir kahırmış gibi, yaşanan eziyet döneminin sona ermesini istermişçesine “affedilmeyi” talep ediyorsunuz
Neden “istifa etmek” veya “görevden ayrılmayı talep etmek” yerine “affını istemek” terimi kullanılsın?
Yerleşik bir anlayışa göre, “istifa etmek” özellikle kamu görevinden ayrılmak söz konusu olduğunda, “saygısızlık” veya “küstahlık” ifade eden bir terim olarak algılanıyor. Oysa bu temelden yanlıştır.
İdari geleneğimizde ve buna ilişkin literatürde köklü bir geçmişi olmasına rağmen, “affını istemek” kavramı bir çok açıdan şahsiyete, irade serbestisine, bireysel tercihe ve tasarruf hürriyetine aykırı yönler taşıyor
Öncelikle, Osmanlıdaki “kapı kulluğu” zihniyetinin günümüze yansıması olarak görünüyor
Her şeyden önce “çalışmak,” angarya veya kölelik gereği olmadığı sürece, bireysel tercihe ve irade serbestisine dayalı bir durumdur.
Bir icap-kabul ilişkisine göre, sizi istihdam eden kişiye ya da kuruma, süresi belirli veya süresiz bir iş sözleşmesi kapsamında deneyim ve birikiminize bağlı olarak “işgücünüzü” sunuyorsunuz. Yapılan işin özel istihdam veya kamu görevi olması durumu değiştirmiyor. İfa ettiğiniz görev veya verdiğiniz hizmet karşılığında belirli bir maaş ya da ücret alıyorsunuz. Kısacası, karşılıklı yararlanma söz konusu…
Nasıl işe başlanırken karşılıklı rıza, mutabakat, zımni veya açık bir sözleşme çerçevesinde verilen iş karşılığı ücret alınması ilkelerine uyulmuşsa; bu statüden ayrılmak da tercih ve irade serbestisine bağlı şahsi bir tasarruf olarak değerlendirilmek durumundadır.
“Af istemek,” tek yanlı bir irade veya direktif altında zorunlu olarak tabi tutulan bir boyunduruktan veya esaretten kurtulmak için söz konusu olabilir.
Oysa kamu görevi, kişinin irade ve isteğine rağmen zor kullanılarak ve mecburen yaptırılan bir görev değildir. Kişi buradan ayrılmayı istediğinde tek yanlı irade beyanında bulunarak talebini dile getirebilir.
Öte yandan, görevi bir ulufe, bir ihsan veya lütuf gibi karşılıksız olarak verilen bir şey değil ki, görev ilişkisi kesilmek istendiğinde boyun bükerek af diler gibi binbir minnetle ayrılmak istensin…
Sözlükteki anlamı, “görevinden, işinden kendi isteğiyle çekilme, ayrılma…” olarak verilen “istifa” kavramı, tam da bu duruma uygundur ve kamu ya da özel olsun, bir iş ilişkisinde olması gereken “tek yanlı irade beyanı” fonksiyonunu içinde taşır.
İşe kendi isteğiyle başlayan ve aldığı maaş karşılığında görev yükümlülüğünü yerine getiren kamu görevlisi, yine bu ilişkiyi sona erdirmek üzere kendi isteğiyle ayrılmayı beyan ettiğinde bu bir “istifa” talebidir.
Belki daha zarif bir dil kullanmak istenirse, “görevden affını istemek” gibi kölelik ve kapıkulluğu sistemini çağrıştıran bir terim yerine “görevden ayrılmayı talep etmek” terimi kullanılabilir.
Şurayı kaçırmamak lâzım; devlet bu ifadeyi çok seviyor. Şahsiyetli olmamasına bayılıyor memurunun. Kapıkulluğu, tek adamlık rejimi vs sadece ad değiştirmiştir. Kendimizi kandırmayalım.
Hocam her zaman takip ediyor,yazılarınızı okuyoruz.Teşekkürler. Hergün yazabilseniz
Şurayı kaçırmamak lâzım; devlet bu ifadeyi çok seviyor. Şahsiyetli olmamasına bayılıyor memurunun. Kapıkulluğu, tek adamlık rejimi vs sadece ad değiştirmiştir. Kendimizi kandırmayalım.