Millet olarak tarih boyunca oluşturduğumuz duygu ve düşünce hazinemizi nesilden nesile aktarmanın bir yolu da türkülerimizdir. Türkü ile ifade edilen, türkü ile varlık bulan birçok değer; türkü ile hayatımızda yansımasını bulur.
Türkü ırmağı; zaman içinde geçtiği her bölgeden, her yöreden, her topraktan beslenir; deyimlerle, darbımesellerle zenginleşir. Bu zenginlik; bizi biz yapan değerlerimizle birlikte ağıtlarımızı, ninnilerimizi, kültür dünyamızı içerisinde barındırır.
Rengârenk kültürleri bağrında yoğuran Anadolu’dan yükselen medeniyetimiz, türkü zenginlikleriyle güçlenmiş; varlığı çağlar öncesine dayanan türküler sayesinde bir çınar edasıyla köklerini sağlamlaştırmıştır. Türkçemizin dokunulmazlığının timsali, dilimizin sağlam kalesi, milletimizin hafızasından süzülerek gelen türkülerimiz; sesimizin çıkmadığı yerde sesimiz, nefesimizin kesildiği yerde nefesimiz, efkârlandığımızda neşemiz, yalnız kaldığımızda dost elimiz, zor günümüzde tesellimiz olmuştur.
Türkülerimiz, tutunacak en sağlam dalımızdır; yaşayan dilimizdir. Ecdat yadigârı ananelerimizi yaşatacak temel kültür miraslarımız, türkülerimizin içinde saklıdır.
Yurdumuzun her köşesi, buram buram türkü kokar. Türkü, gönülden kopan nağmeler ve seslerle yaşanmışlıklarımızdır.
Her türkü, derinliklerinde bir öykü taşır. “Çanakkale içinde vurdular beni” dizeleriyle başlayan türkü, hangimizin aklına “Çanakkale Destanı”nı getirmez? “Karadır kaşların ferman yazdırır” diye teline dokunduğu bağlamanın sesini kendi sesiyle birleştirip kalplerimize aktaran ozan, hangimizin gönül telini titretmez?..
Atalarımızın sesi türkülerimiz; özüne, ahengine bağlı kalınarak yaşatılmayı hak eder. Bu milli birikimi yaşatacak olan, bizden sonraki nesillere aktaracağımız türkü belleğimizdir. Milletimizi yabancı kültürlerin kuşatmasından türkü ile koruruz.
Okullarımızda türkü bilincini oluşturmayı temel amaç edinmek, öğretmenlerimizin en önemli görevlerinden olmalıdır.
Çocuk ve genç ruhunun temizliğini, tokluğunu, süsünü ve inancını ihmal eden birçok tavır; türküyle iyi hâle getirilir. Kendi medeniyetinin ve köklerinin bilincinde, tüm insanlığı muhatap alan ve kendisinin de tüm insanlar tarafından muhatap alındığı öz güvene sahip gençler yetiştirilmesi konusunda türkü, tartışılmaz mirasımızdır.
Millet olarak kültürel motiflerimizi küreselleşmenin muhtelif lisanı karşısında güçlendirdiğimiz taktirde ancak mukayeseli bir üstünlük tesis edebiliriz. Kutlu ceddimizin anılarını, ideallerini ve yüksek hedefleri yeryüzüne yaymanın en etkili metodu, türkülerimizdir.
Çocuklarımıza, ana dilimizin söz varlığını aşılayıp halk hikâyelerimizi, ninnilerimizi, ağıtlarımızı türkülerimizin içine özeyerek sevdirecek, kendi öz kültürümüzü yaşatmamızı sağlayacak katkılarda bulunmak; millî eğitimcinin asli görevi olmalıdır.
Nitekim milletler, ancak ve ancak kendi kökleri üzerine inşa edildiklerinde varlıklarını sürdürebilirler.
Karacaoğlan’ı, Köroğlu’nu, Dadaloğlu’nu ve daha nice halk ozanımızı yüzyıllardır yaşatan, onlarla aramızdaki bağı sımsıkı tutan yegâne sebep, ozanlarımızın halkımızla aynı dili konuşmuş olmalarıdır.
Yahya Kemal: “Her halk kendi ikliminin lisanını söyler.” der. Bu lisan, türkülerimizdir; bizim öz çocuğumuz, göz bebeğimiz türkülerimiz. Türkü, bizim helalimizdir. Türkülerimizdeki doğallık; ninelerimize, dedelerimize seslenişimizdeki saygıdır; sevgidir.
Ana sütü gibi tertemiz türkülerimiz için yaptıklarımız, vicdanımızla bir tür hesaplaşmadır. Türkü, bizim emanetimizdir. Emanete ihanet etmemek ise milletimizin temel düsturlarındandır.
Varlığımızı korumanın, değerlerimizi yaşatabilmenin ne kadar önemli olduğu aşikâr. O hâlde dilimizi yaşatan halk müziğimize ve halk müziğimizi şekillendiren türkülerimize sahip çıkmak boynumuzun borcu olmalıdır.
Yürekten gelen sesi, türkülerimizi, sevmek; var olmanın yegâne çaresidir. Bağlamanın sesi, neyin üflemesi, davulun şenliği türkü ile anlaşılır.
Sularımızın akışı, dağlarımızın gizemi, ovalarımızın enginliği türkü ile fark edilir. Kardeşliğin, kaderdeşliğin, kadirşinaslığın bağları türkü ile kurulur.
Bizler “halis hürriyeti Hakk’a kölelikte bulan bir sistemin ilmine, irfanına, idrakine erişen bir gençlik” yetiştirmek istiyorsak çocuklarımızı ve gençlerimizi türküyle buluşturmalıyız. “Zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı fark edebilecek kadar gözü keskin bir gençlik” yetiştirmek istiyorsak çocuklarımıza ve gençlerimize türküyü sevdirmeliyiz. “İnanç ve irfan kutbu olarak güçlükleri sinesinde eriten bir gençlik” ortaya çıkarmak itiyorsak eğilmez baş, bükülmez bilek, şaşmaz irade ve düşmez kalemiz olan gençlerimize türkü söyletmeliyiz. Zira türküyü en makul ve en makbul kişiler söyler.
İyi kalpli, yüksek ruhlu, türkü bakışlı Neşet Ertaş: “Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur. Çünkü kötü insanların türküleri yoktur.” demiş.
Ne mutlu türkü dinleyenlere. Ne mutlu türkü söyleyenlere.