8 Mart Dünya Kadınlar Günü arifesindeki bu yazıda Osmanlı’da kadın müzisyenler ve onlara verilen değerden bahsedeceğiz.
1857 yılında New York’ta zor şartlarda çalışan fabrika işçilerinin daha iyi çalışma koşulları isteğiyle başlattığı grev sonucu çıkan yangın 129 kadının hayatını kaybetmesiyle sonuçlandı. Bu acı olaydan sonra başlayan kadın hakları hareketiyle 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması için olaydan 53 yıl sonra, 1910’da ilk teklif verilmiş, 1911’de ilk anma gerçekleşmiş, 1977’den itibaren de bu elim hadisenin gerçekleştiği gün “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlamıştır.
Konfüçyus’a göre gökle toprak arasında bir güzelliğin terennümü olan müzik, insana Yaratıcı tarafından bahşedilen ilahi bir lütuftur. En derunumuzda bulunan, kimselere anlatamadığımız duygularımızı müzik vasıtasıyla dile getirir, onunla ruhumuzu aydınlatırız. Gönülden çıkan nağmeleri ruhumuzla işitiriz. İnsan yaşamında önemli bir yeri olan müziğin, cinsi latifin hayatındaki yerinin apayrı olduğu ise yadsınamaz. Bu nedenle ezgi en çok kadına yaraşır. Farklı kabiliyetlerle yaratılan kadın, ne kadar sınırlandırılsa da duvarlarını yıkarak ruhundaki güzellikleri, acıları, sevincini, aşkını, öfkesini nağmelere dökerek kendini ifade eder.
Osmanlı müzik geleneğinde kadınlar şarkı söyleyerek, enstrüman çalarak, beste yaparak, musiki hocası olarak görev almışlar, hem saray ve konaklarda hem Anadolu’da müzikle iç içe olmuşlardır. Kendi aralarındaki eğlencelerde çalıp söyleyerek, ölünün ardından ağıt yakarak, imece usulü yaptıkları işlerde birlikte türküler mırıldanarak müziği hayatlarına dahil etmişlerdir.
Minyatürlerde kadınların def, çeng, kanun, bendir, daire, rebab, kemençe, ney, santur gibi müzik aletlerini çalarak dans ettiklerini görüyoruz. Bu enstrümanları çalmak, hanende olmak belli bir eğitimi gerektirmektedir. Bir çeşit okul olan haremde yetenekli cariyelerin musiki eğitimi aldıkları, özel hocaların evlerine gönderildikleri veya Enderun’daki hanende ve sazendelerden ders almaları için uygun ortamlar oluşturulduğunu biliyoruz. Belirli günlerde saraya gelen hocalar, sözlü eserleri usül vurarak meşk sistemine göre öğretirler. Bu eğitimlerden sonra fasıllara katılıp öğrendiklerini icra etmeleri, sarayda güzel bir eğlence vasıtası olmuştur. Kağıthane, Küçüksu gibi mesire yerlerindeki eğlencelerde yine kendi aralarında eğlenirken çalgı aletleri çalıp şarkılar söylerler.
İslamiyet öncesi Türk devlet yönetiminde hatun, hakanın yanında yer alır, alınan kararlara ortak olur, ata binip savaşlara katılır. Osmanlı beyliğin kuruluşunda Türkmen kadınlarının kurduğu “Bâcıyan-ı Rum” teşkilatı önemli görevler üstlenmiştir. Osmanlı’da 1556 yılının harc-ı hassa defterlerinde “Kemani Hüma” adlı bir kadın sazendeden söz edilir. 17. yy. da Reftar Kalfa, farklı makamlarda pek çok peşrev ve saz semaisi bestelemiştir. Birkaç hafta önceki yazımızda etraflıca anlattığımız, eserleri bugün de icra edilmekte olan Dilhayat Kalfa, Sultan III. Selim’e musiki hocası olacak kadar iyi bir müzisyendir. Bir şehzadenin 18. Yüzyıl sonlarında bir kadın müzisyenden ders alıyor oluşu, Osmanlıda kadının adı olduğunun bir göstergesi olsa gerektir. Bazı Avrupa ülkelerinde günümüzde bile kadınların orkestra yönetmesine izin verilmezken Türkiye’de senfoni orkestralarını ve koroları yöneten kadın şefler vardır. Geleneğimizde kadına değere verilmeseydi, bugün bu aşamaya gelemezdik. Osmanlı kültürü kadın ve erkeği ayırsa bile bu ayrım musikide görülmediğinden müziğimiz kadınların da katkısıyla gelişip zenginleşmiştir.
Tarihten bugüne hem sesi hem güfteleri hem de besteleriyle müziğin zirvesine çıkmış birçok kadın sanatçımız mevcuttur: Dilhayat Kalfa, Dürr-i Nigar Hanım, Fatma Sultan Fehime Sultan, Hatice Sultan, Kadriye Sultan, Kevser Hanım, Reftar Kalfa; reayadan Anjel, Eleni, Büyük Mori, Virjin, Amelya… Günümüzdeki başarılı müzisyen kadınlar ise “Tam ihtiyacım olan şarkı bu.” dedirten ezgiler ve güftelerle gönül telimizi titretmeye devam ediyorlar.
Sonuç olarak ulusların ortak dili olan müzik bir ülkenin kültürünün, medeniyetinin sembolüdür. Bunu en mükemmel şekilde temsil eden de nahif bir ruha sahip olan kadındır. Kadın, var oldukça yaptığı diğer işlerin yanında müziğiyle de ülkesini muasır medeniyet seviyesine çıkaracaktır.
Kalemize sağlık
Çok güzel bir yazı
teşekkürler