Aborijin olarak adlandırılan halkların inanışlarına göre yaratılış “tjukurrpa” dedikleri “rüya zamanı”nda meydana gelmiştir. Rüya Zamanı öykülerinde dünyanın ve insanın ortaya çıkışı nesilden nesile anlatılarak aktarılmış ve yaşatılmıştır. Bunun kutsal bir gayesi vardır.
Aborijinler dünyanın bir ucundaki devasa bir kıtada, Batılı sömürgecilerin yok ettiği bir medeniyetin temsilcileridir. İnsanın yeryüzündeki serüvenin en eski devirlerinde bir şekilde Güney Asya üzerinden, sonradan Avustralya diye adlandırılan bu topraklara giden insanlara Batılıların verdiği addır Aborijin. Esasen aborijin, Avrupalılarca kolonileştirilen topraklarda zaten yaşamakta olan yerli halk anlamına gelmektedir. Latincedeki kökenine bakılırsa bir yerin “ilk yaşayanları”nı ifade eder aborijin. 17.yy’dan bu yana bu anlamıyla kullanılan kelime zamanla Avustralya’da yaşayan özgün halkı ifade etmeye başlamıştır. Bu durumda Avrupalıların dışında kalan bütün halkların “aborijinler” olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Yeryüzünün organik, aslî sakinleri.
17 ve 18. yy’da Hollanda ve Britanya tarafından sömürülmeye başlanmıştır bu ülke. Önce Hollandalı “kaşifler” Yeni Hollanda adını vermişler ancak daha sonra Güney Topraklar anlamında Avustralya denilmiş bu kıtaya. Avrupalılar için onlar merkezdedir malum olduğu üzere ve yönler onlara göre belirlenir. Onlar Batı oldukları için dışlarındaki her yer doğudur esasen. Bu “yeni” kıta ise uzak güneydedir işte. Oysa buranın “ilk halkı” 50-60 bin yıl önce gitmiştir bu kıtaya. Buna rağmen, iki yüzyıl içinde yüzbinlerce yerli halkı yok eden Batılılar onlara “tarihsiz halk” diyebilmiştir utanmadan. On binlerce yıl boyunca pek fazla değişmeden yaşayageldikleri için belki de.
İlginç bir şekilde bu halk yaratılışın başlangıcına ilişkin anlatımlarını Rüya Zamanı dedikleri bir devirle ilişkilendirmektedir. Bugünün kaskatı, maddî dünyasından bakınca çok uzak geçmişte kalmış bir rüyayı anlatır gibidir bu adlandırma. Belki de bizi “gerçeğe” çağıran bir rüyadır söz konusu olan. Ancak rüya bağlamında anlayabileceğimiz hakikatlerden bahseden bir çağrı. O halde Rüya Zamanı’nda olanları “tabir” etmeliyiz.
Tjukurrpa, rüya görmek ya da rüya zamanı anlamına geldiği gibi “yasa”yı görmek, anlamak ve kavramak anlamına da gelmektedir. Rüya zamanı anlatımlarına göre ata ruhlar, insan formunda yeryüzüne gelmiş, hayvanları, bitkileri, kayaları diğer yer unsurlarını, yıldızları yani bildiğimiz dünyayı yaratmıştır. Bu yaratış aynı zamanda bu yaratılanlar arasındaki ilişkileri de kapsamıştır. Ata ruhların yarattığı herşey kutsaldır, bu ruhlar rüya zamanının sonunda kaybolmamış aksine bu kutsal varlıklarda yaşamaya devam etmişlerdir. Böylece aslında Rüya Zamanı bitmemiş, geçmişle geleceği, toprakla insanı bağlamaya devam etmektedir. Aborijinlerin inancına göre, aslî erdem atalardan gelen örnekleri takip edebilmektir. Bu nedenle Rüya Zamanı öyküleri resim, şarkı, dans ve törenlerle canlı tutulmalıdır. Geleneksel medeniyetlerde ortak bir özellik olduğu üzere, yaratılış öykülerinin tekrarlanması bizatihî yaratılışın tekrarlanması ve en baştan bu yana aktarılagelen bilgeliğin öğrenilmesi anlamını taşımaktadır. Burada aynı zamanda atalarca yaratılmış kutsal dünyanın korunması sorumluluğu da nesilden nesile benimsenmektedir.
Aborijinlerin farklı anlatımlarında, yaratılış sürecinde farklı karakterler öne çıkmaktadır. Bunlardan birine göre hayat, Warramurrungundjui adlı bir yaratıcı kadının denizden gelip ilk insanları doğurması ve onlara dilleri vermesiyle başlar. Yaratıcı kadın, içinde bir kazı için bir çubuk, tatlı patatesler, nilüferler ve diğer önemli bitkilerin olduğu bir çuval taşımaktadır. Yeri kazar, su kuyuları açar, yiyecek yetiştirir. Diğer yaratıcı varlıklar ortaya çıkar. Yaratıcı eylemini tamamladıktan sonra, Warramurrungundj kendini bir kayaya dönüştürür. Rüya Zamanı öykülerinin diğer bir önemli karakteri, nehirler, dereler, lagünlerle ilişkilendirilen Gökkuşağı Yılanı’dır. Gökkuşağı Yılanı, toprağın, halkının koruyucusu ve tüm yaşamın kaynağıdır. Bununla birlikte Gökkuşağı Yılanı, gerektiği gibi saygı gösterilmediği takdirde yıkıcı bir güce de dönüşebilmektedir.
Bir başka Rüya Zamanı öyküsünde dünyanın düz, çıplak ve soğuk olduğu anlatılır. Gökkuşağı Yılanı, karnında doğmayı bekleyen tüm hayvan kabileleriyle birlikte yerin altında uyumaktadır. Zamanı geldiğinde, hayvanları uykularından uyanmaya çağırarak ayağa kalkar. Toprağı dışarı atıp dağlar ve tepeleri oluşturur, toprağın üzerine su dökerek nehirler ve gölleri yaratır. Güneşi, ateşi ve tüm renkleri yaratan da odur.
Rüya Zamanı öykülerinin en başta öğrettiği şeylerden biri, varlıkların çeşitliliğine rağmen kaynağının tek oluşu ve bütün varlıkların, bu kaynağın kutsallığını paylaşması ve yansıtmasıdır. Belki de bu eğitim ve terbiyenin eseri olarak aborijinler binlerce yıl boyunca bütün varlıklar ve tabiat ile uyum içinde yaşamışlardır. Tabiat ile kavga etmek, galip gelmek için her yolu denemek ise Batılı kaşiflerin öğretisidir ki birkaç yüzyıl içinde bütün dünyayı alt üst edebilmişlerdir bu yüzden.
Not: Aborijinlerin mitolojik anlatımları hakkındaki bilgiler için www.australia.gov.au/about-australia/australian-story/dreaming sayfasından yararlanılmıştır.