Kur’an-ı Kerim’in ilk buyruğu, emri, muhataplarını okumaya davet etmektir. ‘Yaratan rabbinin adıyla oku!’ işbu ayetlerden birisidir. Okumak elbette tek başına yeterli değildir. Başlangıçtır. Ezber de bir okuma biçimidir lakin her okumada yeni bir şey kazandırmıyorsa tekrardır. Bir başka ayette ise ”Onlar Kur’an-ı hiç tedebbür etmiyorlar mı yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var’‘(Muhammed-24) buyrulmaktadır. Bu ayette Allah bizi sadece okumaya yönlendirmiyor akabinde tedebbüre yani geniş solukla okumayı da davet ediyor. Bu anlamda Allah bizi ilk buyruğunda okumayı davet ettiği gibi sair ve diğer ayetlerde de tedebbür ve tefekkürü sevk ediyor. Nitekim, Mahmut Abbas Akkad’ın Tefekkrür İslami Bir Farizadır adıyla kaleme aldığı bir eseri bulunmaktadır! Demek ki hem okumak hem de düşünmek Müslüman şahsiyetin vazgeçilmez görevleri arasındadır. Hem Kur’an-ı Kerim’i tedebbür eder hem de kainatı tefekkür eder ve böylece maksat hasıl olur. Nitekim ilgili ayet bunu murat eder: Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru! Tefekkrür sayesinde insan hem Kur’an hem de kainatla bütünleşir. Bir anlamda enfüs ve afak daireleri buluşur, kucaklaşır. Enfüs dairesinin yaratılışına fıtrat diyoruz. Geniş dairesi veya ufuk dairesinin yaratılışına da tabiat diyoruz. Bir anlamda sünnetullah.
Maalesef Müslümanlar tarih boyunca hem okumak hem de düşünmekte problemli olmuştur. Peygamber de (o gün şöyle) demekte: “- Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’ân’ı metrûk bıraktılar (ondan yüz çevirdiler).” Evet hakkını tam veremeseler de Müslümanlar Kur’an ile her boyutta ilgilendiler. Lakin tedebbür ve tefekkür boyutu istenilen seviyenin altında kaldı. Bu nedenle de Kur’an ışığında Hazreti Peygamber ümmetinin Kur’an-ı Kerim’i yüz üstü bırakmasından yakınmaktadır.
İsrail savunma bakanlarından Moşe Dayan da bu hususta çok isabetli bir biçimde şunları söylemiştir: Araplar okumazlar. Okusalar da anlamazlar. Anlasalar da özümseyemezler, künhüne eremezler. Özümseler de uygulamaya koyamazlar! (*) Ümmet olarak, okuma tembeli olduğumuzu yüzümüze vuruyor. UNESCO’nun verilerine göre bir Arap çocuğu serbest okuma olarak yılda sadece 6 dakika okumaktadır. Bir Arap yetişkin de yılda 10 dakika okumaktadır. Buna mukabil muadili bir Avrupalı yetişkin yılda 12 bin dakika okumaktadır. Bu da ilk buyrukta okuma emri alan ümmetin, okuma özürlü bir ümmet haline geldiğimizi ortaya koymaktadır.
Hayata bakışta, hayat tarzımızı tayinde pusulamız Kur’an’dır. Buna rağmen Kur’an ruhundan da ve bedeninden de çok uzağız. Biz Kur’an ile buluşamadığımız gibi dünya egemenleri de kendi çıkarları doğrultusunda bizim Kur’an’la buluşmamızı istemiyor. Okuma tembeli kalmamızı istiyor. Böylece cehalete gömülmüş, iradesi çalınmış ve milletlerin efendisi değil aksine oyuncağı haline gelmiş bir ümmet derekesine düşmemizi gözlüyorlar.
İngiltere eski Müstemlekeler Bakanı ve Başbakanı Gladstone şöyle diyor:”Bu Kuran Müslümanların elinde olduğu müddetçe Yakın Doğu’yu kontrol altına alamayacaktır.” Lord Cromer de Kur’an eğitimi konusunda aynısını söylemiştir. Demek ki Müslümanların tembelliğine tembellik katmak ve onları Kur’an’dan soğutmak, uzaklaştırmak çıkarlarına hizmet ediyor. Maalesef hem Müslümanlar hem de gayri Müslimler fiiliyatta bu hedefte buluşuyorlar. Müslümanların beynini ve kalbini temsil eden Kur’an’ı ellerinden alırsanız yollarını ve hedeflerini kaybederler. Hayat tarzlarını unuturlar. Batılıları taklit ederler. Ebu Said el-Hudrl’nin nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Muhakkak, sizden önceki ümmetlerin yollarına, hayat tarzlarına karış karış, arşın arşın uyacaksınız. Hatta onlar bir keler deliğine girseler sizler de onları takip edeceksiniz” buyurmuştur.
Bu yöndeki tespitler doğru olduğu kadar Gladstone’un hedefi de kendince doğrudur. Burada hedefini şaşıran tek zümre Müslümanlardır. Kur’an’a dönerek pusulayı doğrultmuş olurlar. Hem de sair milletlerin boyunduruğundan kurtulurlar. Netice: Kur’an ile buluşmak, kurtuluşumuzdur.
* https://www.aljazeera.net/blogs/2020/1/25/