Hayat değişken hal ve durumlar üzerine kuruludur. Sağlımız yerinde, işlerimiz yolunda giderken birden her şey ters yüz olabiliyor. Sağlımızı ve sahip olduğumuz maddi manevi bütün imkanları kaybedebiliyor, sonra eski sağlık ve imkanımıza tekrar kavuşabiliyoruz. Tıpkı dünyanın bahar ve hazanı tükenmediği gibi hayatımızın mutluluk ve hüzünlü halleri de bitmiyor ta ki ömür tükenene kadar.
Kur’an, kendi anlam bütünlüğü içinde bu durumu varlık âleminin “insanın imtihanı” üzerine kurgulandığını bildirerek açıklamaktadır (Mülk 67/2; Hûd 11/7). Bu nedenle “imtihan”, hayatın her anında herkes için söz konusudur. Bu imtihan kimi zaman bedenî rahatsızlıklar, engellilikler şeklinde insanın iç dünyasında olabildiği gibi; kimi zaman da evlat, mal vb. gibi dış dünyada ilgilendikleri ile de olabilmektedir. Hatta Kur’an insanın bu denenme sürecinde kimi zaman nimetler verilerek denendiğini de belirtmektedir (Fecr 89/15). Bu yönüyle insanın dünyevi bakımdan “iyi” olarak tanımladığı hali de denenmenin bir parçası olarak görülmektedir. Hayatın imtihan üzerine kurgulanmasının zorunlu sonucu, insanın mükellef olduğu imtihanı gerçekleştirebilecek yeteneklerle donatılmış olmasıdır. Zira imtihanın amacı insanın potansiyelindeki ahlakî yetenekleri ortaya çıkarmaktır. Kur’an’da hem hastalıklarla imtihan hem de süreğen hastalıkların tedavisi konusunda en önemli mesaj, Hz. Eyyûb ile ilgili ayetlerde (Enbiyâ 21/83,84; Sâd 38/41-44) verilmektedir. Ayetlerden ve ayetler hakkında yapılan açıklamalardan Hz. Eyyûb’un hem malı mülkü elinden alınmak hem de bedenî bir hastalığa müptela kılınmak suretiyle iki yönlü bir imtihana tabi tutulduğu anlaşılmaktadır.
Kur’an uzun süren bir hastalığa yakalanan Hz. Eyyûb’un yerden çıkan bir sudan içip onunla yıkanması sonucunda, iç ve dış bütün hastalıklarının iyileştiğinden söz etmektir.
“Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, ‘Şüphesiz ki ben derde (durr) uğradım, sen merhametlilerin en merhametlisisin’ diye yalvarmıştı. Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik…” (Enbiyâ 21/83-84).
“Kulumuz Eyyub’u da an. Hani Rabbine, ‘Şeytan bana bir yorgunluk (nusb) ve azap (azâb) dokundurdu” diye seslenmişti. Biz ona ‘ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içecek soğuk bir su’ dedik.” (Sâd 38/41-42).
Hz. Eyyûb’ün yakalandığı hastalığı anlatmak için tercih edilen “ed-durr” ve “el-azâb” kelimeleri bedensel ve zihinsel, maddî ve manevî her türlü sıkıntı, zarar, keder ve hastalık için kullanılmaktadır. Ayetlerde, bedensel ve zihinsel her türlü hastalıklara sabretmenin yanında onlar için tedavi yollarının aranması gerektiğine de bir işaret vardır. ‘Ayağını yere vur! emrini bir arayış ve çabaya işaret olarak yorumlamak mümkündür. Zira durduk yerde bir iyileşme ve şifa bulma durumundan söz edilmemektedir. Hiçbir tedavi girişiminde bulunmadan şifayı Allah’tan beklemek yerine her şeyin bir sebebi olduğunun bilincinde olarak bu sebeplere yapışıp perhiz, ilaç ve ameliyat gibi tıbbî çarelere başvurmak gerektiği de açıktır. Nihayette ilaçlarda devayı yaratanın da şifayı verenin de Allah olduğu unutulmamalıdır. “Hastalandığımda O bana şifa verir.” (Şu’arâ 26/80).
41. ayette yorgunluk ve hastalığın Şeytan’a nispet edilmesini ise bizatihi bunları verenin şeytan olduğu şeklinde anlamak yerine şeytanın Hz. Eyyûb’ün içinde bulunduğu durumu “Allah’a karşı isyan için kullanması” şeklinde yorumlamak daha isabetli görünmektedir. Hastalığın kendisinden ziyade şeytanın hastalık kaynaklı acı ve ıstırabı Allah’a isyanın aracı olarak kullanmasıdır ki bu durum Hz. Eyyûb’e daha büyük bir acı vermiş olsa gerektir. Yakınmanın sebebi hastalığın meşakkat ve acısı yanında bir de bu acı bahanesi ile isyana kışkırtılma durumudur.
Bugün ülkemizde süreğen hastalığı olanların toplam nüfusa oranı % 9-10 arasıdır. Bu oran küçümsenemeyecek bir orandır. Bu tür rahatsızlıklar uzun süre devam eden hastalıklar olduğu için tedavileri de uzun süre hatta süreklilik gerektirmektedir. Bundan dolayı tedavi ile birlikte en fazla ihtiyaç duyulan sabırdır. Kendisi ile ilgili ayetleri aktardığımız Hz. Eyyûb hayat boyu bir hastalıkla yaşamak zorunda olan kimseler için hem Allah’tan ümidi kesmeden şifa yollarını aramada hem de böylesi devamlı bir hastalıkla yaşamada en fazla ihtiyaç duyulacak sabır konusunda önemli bir örnektir. Ayrıca Hz. Eyyûb’un durumunun edebiyatımızda da önemli bir ilham kaynağı ve motif oluşturduğunu hatırlatalım ve Yûnus Emre’den bir örnekle yazı dizimizin bu bölümünü bitirelim.
Eyyûb oldum tenüme cefâ kıldum cânuma
Çagurdum Sübhân’uma kurtlar toyurup geldüm
(Yûnus Emre)
Gönlüne ve yüreğine sağlık
Kalemine kuvvet
Hocam güzel bir yazı olmuş kaleminize ve gönlünüze sağlık
Sayın Müfettişim çok değerli bir yazı elinize sağlık.
Kalemin her daim kavi olsun..
Selam ve dua ile