Belirli bir yaşın üzerinde olanlar bilirler. Eski kitapların özellikle dış arka yüzeyinde bez bir şerit bulunmaktadır. Ciltçilikte, kitap yapraklarını diplerinin ucundan birbirine bağlayan ve onları düzgün tutmaya yarayan ince bu bez şerite şiraze denir. Bez şerit ile bağlantı yitirildiğinde yapraklar kopar, dağılır, bütünlük yok olur. O yüzden dilimizde “şirazesi kaymak” diye bir deyim bulunmaktadır. Dengesini, kontrolünü yitirmek, tutarsız davranmak, istikrarlı ve makul bir görünümden uzaklaşmak anlamlarına gelen bu deyim bana mevcut gerçekliğimizi hatırlatıyor. Bütün ile bağlantıyı yitirdiğimizde zannedilenin aksine yitirdiğimiz şey çok fazla oluyor. Örneğin anlamlı bir konuşmadan ve dolayısıyla mesafe alıştan mahrum kalıyoruz. Konuşmalarımız, sözlerimiz, değerlendirmelerimiz o bütünlük sağlanabiliyorsa anlamlıdır ve dolayısıyla mesafe alıcıdır. Aksi takdirde, tabiri caizse, herkesin kendi söyleyip kendi dinlediği bir yabancılaşma hali oluyor.
Örneğin Türkiye’nin eğitim gündemine bakın. Bu alanda yürütülen tartışmalara, konuşmalara bakın. Ortaya bütünlüklü bir şeyin çıktığını söylemek mümkün mü? Herkes gönlünden geçeni, kendince önemli olanı söylüyor. Şüphesiz belki de çok kıymetli, çok önemli şeyler söyleniyor. Ancak mesele bireysel konuşmaların keyfiyeti ile sınırlı değil. Bunların kamusal bir nitelik kazanıp kazanmadığı hususudur. Konuşmaların, tartışmaların kamusal niteliğe bürünmesi, elbette sadece onunla sınırlı değil, tıpkı bir şiraze gibi anlamı ve bütünlüklü bir hüviyet kesbetmemize imkân sunar. Bu durum söz söylemeyi maliyetli bir hale getirir. Herkes ağzından çıkanı duymak, söylediği sözün hesabını vermek mecburiyetinde kalır. Toplumsal, entelektüel bir denetim işlevi görür. Sadece son birkaç ay içinde eğitim alanında iki büyük değişiklik gerçekleşti: Müfredat ve Öğretmenlik Mesleği Kanunu. Bu düzenlemelerin ülkemiz gerçekliğinde, hazırlanışlarındaki ve hayata geçirilişlerindeki vaziyet itibariyle etkisiz kalmaya mahkûm düzenlemeler olarak tarihte benzer girişimlerin yanında yerlerini alacaklarını söylemek müneccimlik olmasa gerek. Örtük bir takım amaçlılıkları perdelemeye dönük düzenlemelerin doğası icabı ülkeye hizmet sunması beklenemez. Öncelikle sağlıklı bir tartışma zemininden yoksun oldukları için beklenen olgunluğa erişemez düzenlemeler. İkincisi olgunlaşsalar bile bu şartlarda genel bir meşruiyet düzeyine erişmeleri mümkün olmuyor.
Dolayısıyla bu koşullarda yapılan her konuşmayı, her düzenlemeyi bizim kendi şahsi konuşma, düzenleme olma gibi bir talihsizlik bekliyor. Bunun bir ülke için, bir toplum için nasıl büyük bir tuzak ve talihsizlik olduğunu belirtmeye gerek yok. Sadece oluşturduğu büyük maliyet dolayısıyla değil aynı zamanda anlamlı bir çözümden uzak tuttuğu için de çok maliyetli.
Bunu aşmanın yolu şirazeyi bulmak. Şu an bir şiraze varmış gibi davranmak akla ziyandır. İnanmayan varsa yaşadığımız hayatın niteliğine bakabilir. Eğitimden ekonomiye, siyasetten mimariye, dinden sanata. Bakmaya yüreğimiz yetiyorsa tabi!
Abdulbaki DEĞER