Sevgi, Muhabbet ve Eğitim
Muhabbet Arapçada sevgi anlamına gelen hub sözünden gelir. Hub ise kısaca “buğzun zıddı” olarak tanımlanmaktadır. Arapça’da “sevgi” kelimesi, “ekinin tane tutması” manasına da gelmektedir. Başak tutma manasıyla sevgi, bereketi ve verimliliği ifade etmektedir. Cüneyd-i Bağdadi “Muhabbet kalbin meyli yani, kalbin zorlama olmaksızın bilerek ve isteyerek Allah’a ve Allah için olan şeye meyletmesidir.” Şeklinde tanımlar.
Sevginin tanımı kişiye göre değişir. Mesela aşık olan birine sevgi dendiği zaman sevgi nesnesi kimse sadece onu söyler. Hayat o kişi için sevdiğinden ibarettir. Materyalist bir kişi için ise maddi değeri olan şeylerdir sevgi. Vatan sevgisi, ilahi sevgi gibi sevgiler, anlamı olan sevgilerdir. Yeni doğan bir çocuğun sevgi nesnesi annesidir. Doğar doğmaz geldiği dünyadan ürken çocuğun korkusu anne sevgisi ile azalır, bu sevgi ile güven oluşur.
Mevlâna’nın sevgi ile ilgili sözleri ise şu şekildedir: “Sevgi, acıyı tatlıya, toprağı altına, hastalığı şifaya, zindanı saraya, belayı nimete ve inkârı rahmete dönüştürür. Allah’ı seven insan hem bereketli, hem verimli, hem de insanların ruhuna gıda olacak sevgi tohumları eker.” Sevginin tezahürleri değişiktir. Fakat herkeste bir sevgi vardır. Çocuk sevgisi, eş sevgisi, para ve makam sevgisi, tabiat sevgisi, hayat sevgisi, dava sevgisi, Allah sevgisi… Sevgi, insanı insana, insanı hayata, insanı Allah’a bağlayan en kuvvetli bağdır.
Sevgi hayatın özüdür. Anlamı, derecesi ve dışa vurumu farklı da olsa, hayatın her alanında bizi çevrelemiştir. Çocuklukta oyun ve oyuncak, gençlikte hayatın cazibeleri, ihtiyarlıkta ise yaşama arzusu tutku ile sevilir.
Gazzâlî’ye göre muhabbet, “insan tabiatının haz veren şeye duyduğu ilgi” demektir, bu ilginin en güçlü derecesine aşk denir. Ancak bilinebilen, algılanabilen şeyler sevilir. İnsan önce kendini ve kendi varlığının devam edip gelişmesine, yetkinleşmesine katkıda bulunan şeyleri sever. Sevginin diğer bir türü kişinin kendisine iyilik ve ikramda bulunanları sevmesidir. Öte yandan aralarında fiziksel, duygusal, ruhsal vb. yönlerden benzerlik ve uyum bulunanlar da birbirini sever. Sevginin en yüksek derecesi, çıkar sağlama gibi bir duygu söz konusu olmadan bir kimseyi veya bir nesneyi ondaki iyilik, güzellik, yetkinlik gibi üstün nitelikler dolayısıyla sevmektir. Çünkü güzelliği algılayabilen herkes için güzellik özü gereği güzellik olduğu için sevilir. Yine insan iyiliği de iyilik olduğu için sever; bundan dolayı iyilik yapan kimse, sırf iyilik yaptığı için sevilir (İḥyâʾ, IV). Gazzâlî kişide muhabbetin mevcudiyetini gösteren işaretlerden bahsederken sevgiyi kökü yerde, dalları gökte, meyveleri dilde, organları da gönüllerde bulunan bir ağaca benzetir. Bu engin ve şümullü sevgi insanı sevdikleriyle dostluğa, onlara yardımcı olmaya, canıyla, malıyla ve diliyle sevdiklerine zarar vermekten sakınmaya yöneltir.
Hayatta sevgi boşluğunu dolduracak ve onun yerini tutabilecek başka bir şey gösterilemez. Sevgi; açlık ve susuzluk gibi sürekli doyurulması gereken bir olgudur. Yunus Emre’nin dediği gibi “Sevgi gelince bütün eksiklikler gider.”
Sevginin Eğitime Etkisi
Sevgi, bebeklik döneminden ilk çocukluk yıllarının bitimine kadar çocukta güven duygusunu oluşturacak yegâne kaynaktır. Bu nedenle çocuğa sevildiği hissettirilmeli, çocuk sevildiğini bilmelidir. Bu çeşitli şekillerde ortaya konabilir. Çocuğun, annesi tarafından kucağa alınıp, sarılıp okşanması ve öpülmesi onun en temel ihtiyacıdır. Psikologlar, anne sevgisini göstermede çekingenlik gösterilmemesi gerektiğini; çocuklara karşı gösterilen sıcak sevgi dolu davranışların, sarılmanın onda güven duygusunu artıracağını belirtmektedir. Anne ve baba sevgisiyle güven duygusu gelişen çocuk, gelecekte dengeli hareketler sergileyecek aynı zamanda kendi rûhî gelişimi de hızla artacaktır. Bir çocuğa gösterilen sevgi onun ruhunu imar eder, diriltir, kendine getirir. Hatta biz yetişkinlerin bile bu sevgi infakına ihtiyacı vardır. Sevgi, insanın ve aynı zamanda eşyanın adeta kimyasını değiştiren bir şifa gibi, elle tutulmayan, gözle görülmeyen ancak hissedilen bir hakikattir. Maddi anlamda yaratılan varlıklar gibi sevgi de Allah’ın yarattığı ve insanlara ikram ettiği bir nimettir. Bu nedenle bu güzel nimet çocukların manevi ve akademik eğitiminde, onların faydasına her fırsatta kullanılmalıdır.
Sevgi duygusu çocukta diğer duygular gibi doğuştan vardır. Ancak çocuklardaki bu duygunun büyükleri tarafından yönlendirilerek geliştirilmesi gerekir. Bu geliştirme büyüklerin bulunduğu aile ortamı, okul ortamı gibi ortamlarda olmalıdır. Oluşturulan sevgi ortamında çocuk, istenilen ölçüde eğitilebilir. Çünkü sevgi eğitimin itici gücüdür. Bu güç eğitimde kullanılırken :‘Eğitimcinin sevilmesi, öğrencinin sevilmesi ve öğretilen hususların sevdirilmesi’ olmak üzere temelde üç esas ilke göz önünde bulundurulmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, öğrencinin başarılı olabilmesi için dersi sevmesi, dersi sevebilmesi için öğretmeni sevmesi, öğretmeni sevebilmesi için de öğretmenin öğrenciyi sevmesi gerekir. Öğretmen öğrenciyi severek öğretmeyi daya kolay hale getirebilir. Çünkü çocukta korku duygusu yerine sevgi duygusunu harekete geçirerek öğretmek çok daha kolaydır. Öğrenciye sevgiyle yaklaşıldığı zaman çocuğun beyni öğrenmeyle ilgili mutluluk kimyasalı salgılayarak öğrenmenin kalıcı hale gelmesini sağlar.
Sevgi denen muhabbet, eğitimin önünü açmakta, amacına doğru yol almasını temin etmekte, etkinliğini arttırmakta, onu gönül faaliyeti haline getirmekte ve kalıcılığını sağlamaktadır. Sevgi, bir duygu olmaktan öte bir sanat unsurudur. Eğitim ise çocuğa eşyanın sırlarını öğretme sanatıdır. Bu noktada öğretmen öğrencinin bu ihtiyacını dikkatle gözlemlemelidir. Sevgi bir başka insanın, çocuğun, içine girmektir. Sevmek öğrenmenin ve öğretmenin gerçek yoludur. Rehber ise öğretmenlerdir. Eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmen adaylarının bu konuda yeterli donanıma sahip olmadıklarını söylemek yanlış olmaz. Çünkü eğitim sistemine bakıldığında, akademik başarıya odaklı öğretmen yetiştirildiği görülmektedir. Bu modelde insani özellikler, adabı muaşeret, estetik değerler, sevgi ve manevi duyguların eğitime eklenmemesi nedeni ile bu değerlerin zayıf kaldığı bir öğretmen modeli görülmektedir. Yetiştirilen öğretmenlerin, öğretmenlik rolüne ilave olarak her şeyden önce insani, merhamet, sevgi dolu olmalarına ve yol gösterici eğitimci olduklarının öğretilmesine ihtiyaç vardır.
Sevgi de diğer davranışlar gibi öğrenilebilmektedir. Dolayısıyla okul müfredat programlarına sevgi eğitimi programı konularak ve içeriği ile ilgili gerekli planlamalar yapılabilir. Çünkü makineleşen toplumda sevgisizlik büyük sorunlara yol açmaktadır. Sevgi, çocuğun gelişim ve eğitimi için gerekli toprak, su ve güneştir.