eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Parçalı Bulutlu
26°C
Ankara
26°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Hafif Yağmurlu
28°C
Pazartesi Çok Bulutlu
30°C
Salı Parçalı Bulutlu
29°C
Çarşamba Az Bulutlu
29°C

Prof. Dr. Ahmet YILDIRIM

1964 yılında Bayburt’ta doğdu. 1987 yılında Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. 1990 yılında Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Hadis Ana Bilim Dalında Dârimî ve Sünen’i adlı teziyle Yüksek Lisansını, yine aynı ana bilim dalında 1996 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları çalışmasıyla doktorasını tamamladı. 1997 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Ana Bilim Dalına Yardımcı Doçent olarak atandı. 2006 yılında doçent, 2011 yılında profesör oldu. Halen Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslami İlimler Fakültesinde profesör olarak akademik çalışmalarını sürdürmektedir. Arapça ve Almanca bilmektedir. Yıldırım’ın doktora tezi yanında; yayımlanmış Din, Dünyevileşme ve Zühd, Peygamberimizin Sade Hayatı, Kavram Atlası Hadis II ve Hoca Ahmed Yesevî'nin Hadis Kültürü adlı çalışmalarıyla birlikte makale ve diğer çalışmaları da bulunmaktadır

    Ramazanname(25) Kardeşlik Hukuku: Müminler Kardeştir

    25. Gün: KARDEŞLİK HUKUKU: MÜMİNLER KARDEŞTİRLER

      Bir Hadis:

      Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim bir Müslüman’ın dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalan bir kimsenin işini kolaylaştırırsa, Allah da dünya ve âhirette onun işlerini kolaylaştırır. Kim bir Müslüman’ın ayıbını örterse, Allah da dünya ve âhirette onun ayıplarını örter. Kul, kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 60)

      Bir gün ashâbıyla birlikte otururken Hz. Peygamber’in mübarek ağzından şu sözler dökülür: “Allah’ın şehit ya da peygamber olmayan öyle kulları vardır ki kıyamet gününde Allah’a olan yakınlıkları nedeniyle peygamberler ve şehitler onlara gıpta ederler.” Bu sözü işiten sahâbîler bir anda kulak kesilip merakla sorarlar: “Kim bunlar, yâ Resûlallah?” Ashâbın dikkatini toplayan Allah Resûlü şu açıklamayı yapar: “Bunlar, akrabalık ya da aralarında dönüp dolaşan bir maldan kaynaklanan çıkarları olmaksızın, sırf Allah için birbirlerini seven insanlardır. Onların yüzlerinde bir nur vardır ve onlar hidayet üzeredirler. İnsanlar telaşa düştüklerinde onlar korkuya kapılmazlar, insanlar hayıflanırken onlar üzülmezler.” Allah Resûlü bu sözlerinin ardından “Haberiniz olsun, Allah’ın sevgili kullarına korku yok. Onlar üzülecek de değillerdir.”(Yûnus, 10/62) âyetini okur. (Ebû Dâvûd, Büyû’, (İcâre), 76) Elbette, “Benim rızam için birbirini sevenler nerede! Sığınacak hiçbir gölgenin bulunmadığı bugün, ben onları arşımın gölgesinde ferahlatacağım.” (M6548 Müslim, Birr ve sıla, 37) muştusundan haberdar olan ve bunu hayatları boyunca ilke edinmiş olan Müslümanlar, bekledikleri o günde tasalanmayacaktır. Zira onlar, imanın en güçlü tutamağı olan, Allah için sevmeyi ve Allah için buğuz etmeyi başarmışlardır. (Ebû Dâvûd, Sünnet, 15) Onlar, Allah için birbirlerini sevdiklerinden dolayı bir araya gelirler ve bu hâl üzere dağılırlar. (Müslim, Zekât, 91)

      Mal, makam, akrabalık ya da başka bir ortak yönden ziyade, kişilerin sahip olduğu güzel ahlâk, iyi huy gibi özellikler nedeniyle oluşan sevgi, Allah için olan sevgidir. Müminlerin birbirleriyle ilişkilerini de bu sevgi şekillendirmelidir. Ancak Allah için olan sevgi, O’nun rızasına muhalif, yani haksızlıklar ya da gayr-i ahlâkî davranışlar ortaya çıktığında, ona karşı gösterilecek tepkiyi ve tavrı da içinde barındırmaktadır. Bu nedenle, sevdiği insanlar tarafından yapılan haksızlık ve çirkinliklere ses çıkarmayan, ona karşı çıkmayan, hoşnutsuzluğunu ortaya koymayan kişinin sevgisinin Allah için olmadığı belirtilmektedir. (Beyhakî, Şuabü’l-îmân, 7/70) Dolayısıyla sözü ve söylemi aşarak, gerçek ilişkileri belirleyen ve şekillendiren, böylece toplumda emir bi’l-ma’rûf ve nehiy ani’l-münker görevinin ifasını sağlayan sevgi ve buğz, Allah için olduğu takdirde, kişiyi cennete götürecek ana sermayedir.

      Karşılıklı muhabbet ve merhamet üzerine kurulan bu ilişki ağında, güven esastır. Müslüman çevresine güven vermek ve güvenilir olmak zorundadır. Zira Allah Resûlü, komşularının kötülüğünden emin olmadığı, yani çevresine güven vermeyen kimsenin cennete giremeyeceğini beyan etmiş; (Müslim, Îmân, 73) kendisiyle ülfet edilemeyen, dostluk kurulamayan insanlarda da hayır olmadığını vurgulamıştır. (İbn Hanbel, II, 400) Bu nedenle her Müslüman, Allah Resûlü’nün “…Müslüman kardeşini küçük görmesi kişiye kötülük olarak yeter.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 35) hadisini daima hatırında tutmalı, hiçbir şekilde çevresindekileri küçümsememeli, onları hakir görmemeli, güveni zedeleyecek bir davranışta bulunmamalı, haksızlık yapmamalı ve kimseye hakaret etmemelidir. (İbn Hanbel, II, 360) Nitekim Müslümanın, kardeşine karşı nasıl davranması gerektiğini Resûlullah’ın şu ifadelerinde bulmaktadır: “Kardeşinle tartışmaya girme, onunla kırıcı şekilde şakalaşma ve ona yerine getiremeyeceğin sözü verme.”(Tirmizî, Birr ve sıla, 58)

      Allah Resûlü, “Kardeş olun.” çağrısında bulunduğu Müslümanların, birbirleri üzerinde özel hakları olduğunu belirtmiş; aralarındaki ülfet, sevgi ve dostluğu pekiştirecek davranışları da teşvik etmiştir. Kişinin kardeşini güler yüzle karşılamasını sadaka olarak nitelemiş, kardeşlerinden birini Allah için sevdiğinde bunu kendisine bildirmesini tavsiye etmiş, “El sıkışın içinizdeki kin gitsin, birbirinize hediyeler verin sevginiz artsın ve düşmanlıklar yok olsun.” buyurmuştur. Muvatta’, Hüsnü’l-hulk, 4) “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, aranızda sevgi ve muhabbeti ikame etmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” (Müslim, Îmân, 93) ifadeleri de Müslümanların birbirleriyle ilişkilerinin ve birbirlerine karşı vazifelerinin imanî boyutunu ortaya koymaktadır.

      Sünnet:

      İnsanların hal-hatırını sormak sünnettir. Hz. Peygamber (s.a) görüştüğü ve karşılaştığı kimseler birlikte ziyaret ettiği komşu ve hastaların halini ve hatırını sorardı.

      Yazarın Diğer Yazıları
      Yorumlar

      Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.