17. Gün: İSLAMDA GÜZEL OLAN VE ESTETİK:ALLAH GÜZELDİR VE GÜZEL OLANI SEVER
Bir hadis:
Abdullah b. Mes‘ûd’dan rivayetle; Nebî (s.a) (bir defasında) “Kalbinde zerre ağırlığı (miktarınca) kibir bulunan kimse cennete giremez” buyurdu. Bunu duyan bir adam, “Ama insan elbisesinin ve ayakkabısının (nalın) güzel olmasından hoşlanır” diye karşılık verdi. Rasûlullah ise, “Gerçek şu ki; Allah güzeldir, güzeli sever. Kibir (ise) hakikati kabule diretmek ve (diğer) insanlara hor bakmaktır” diye cevap verdi. (Müslim, “İman”, 147)
İnsanoğlunun varoluşundan bu yana yöneldiği veya peşinden koştuğu üç temel değer vardır. Başka bir ifadeyle, insan zihninin üç temel ilgisi söz konusudur. Bunlar sırasıyla “doğruluk”, “iyilik” ve “güzellik”tir. Felsefî açıdan bu üç değerden ilki epistemoloji ve bilim felsefesinin, ikincisi etiğin, biz insanların estetik tavrının odak noktasını oluşturan “güzellik” ise estetiğin konusudur.
İslam sanatının oluşum ve gelişimini etkileyen temel ögeler şöylece sıralanabilir: Tevhit ve tenzih akidesi, tasvir meselesi, sadaka-i câriye düşüncesi, farz namazları camide kılmaya teşvik, tasavvuf, dünyanın geçiciliği fikri. Kaynağını ayet ve hadisler ile İslam düşüncesinden alan bu unsurlara komşu medeniyetlerden yapılan sanatsal uyarlamaları da ekleyebiliriz.
Aynı zamanda bir kültür tarihi alanı sayabileceğimiz Hadis İlminin estetik ve sanat alanlarıyla ilişkisi ve İslam sanatının teşekkülündeki etkisi, üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Yalnız bu ilişkiler ağı üzerinde durulurken Hz. Peygamber döneminde sanat ve estetiğin günümüzdeki anlam ve muhteva çerçevesine sahip olmadığını göz önünde bulundurmak gerekir.
Yukarıdaki hadiste bunun tezahürlerini görmek mümkündür. Hadiste kısa bir diyalog üzerinden kibir duygusunun mahiyetini, insana verebileceği zararı, ayakkabı bağcığına varıncaya kadar insan doğasındaki güzel görünme isteğinin kibirden farklılığını ortaya koyan bu rivayet, diğer bir yönüyle de İslam’ın estetik boyutunu özetleyen metinlerden biri sayılabilir. Her şeyden önce “Allah güzeldir, güzeli sever” cümlesi ve yakın muhtevalı diğer nasslar, İslam düşüncesinde güzelliğin kaynağı itibariyle ilahi bir değer/gerçeklik ve yine güzelliğin bu âlemde tezahür eden bütün ilahî sıfatlar içinde Allah’ı en dolaysız biçimde hatırlatan bir nitelik biçiminde ele alınmasına yol açmıştır. Yüce Allah’ın El-Cemîl, el-Bedî‘, el-Musavvir gibi isimleri, onun güzelliğini perçinleyen esmâ-i hüsnâdandır. Yine aynı cümleler tıpkı “Allah temizdir (tayyib), ancak temiz olanı kabul eder” (Müslim, “Zekât”, 65) ve “Allah temizdir, temizliği sever; kerem sahibidir, keremi sever; cömerttir, cömertliği sever” (Tirmizî, “Edeb”, 41) rivayetlerinde olduğu gibi, dolaylı bir yolla insanı güzele ve güzel işler yapmaya yönlendirmektedir. Dolayısıyla amellerin iyilik veya kötülük ölçütünü niyetin oluşturması gibi yukarıdaki cümleler de güzelliği (cemâl) “ihsân”, “itkân”, “amel-i salih”, “sun‘ullâh”, “sıbgatullâh” gibi ifade ve kavramlarla mü’minin bütün hal ve davranışlarına nüfuz eden bir prensip olarak karşımıza çıkarmaktadır. Sözü edilen bilinçlilik düzeyi defin için açılan bir kabri düzgün kazmak veya kesim yaparken bıçağı iyice bileyerek hayvanının acısını azaltmak gibi en uç örneklerde bile kendini gösterebilir.
Güzelliğin kaynağı belirlendikten sonra bu mefhumu tamamlayan diğer yan unsurlara geçilebilir. İslam düşüncesinde güzelliğin ilahi kaynaklı görülmesi onun sadece dış âlemdeki şeylere indirgenmesine engel olmuştur. Diğer bir ifadeyle, Allah’ın zatî güzelliği duyularla idrak edilemeyebilir; ancak onun güzelliğinin bir tezahürü olan bütün dünyevî güzellikler, olgusal durumlar ve hatta duyular ötesi âlem birer “estetik nesne” kabul edilebilir. Sözü edilen hususiyet, yakın zamana kadar güzelliği büyük ölçüde nesnel sayan ya da sanatsal faaliyetleri dış dünyanın taklidi (mimesis) biçiminde açıklayan Batı sanatı ile İslam sanatı arasındaki en temel ayrım noktalarından birini oluşturmaktadır.
Çeşitli âyetlerde bir beşiğe, döşeğe veyahut da bir tavana benzetilen yeryüzü ve gökyüzünün güzelliklerini idrak edip bunlara karşı estetik tavırlar sergileyen “estetik özne” ise insandır. Yeryüzünün halifesi vasfını taşıyıpgüzellikleri zevk edebilen bu varlığın kendisi de en güzel surette (ahsen-i takvim) yaratılmış ve bu dünya hayatında ondan iyi/güzel ameller ortaya koyması istenmiştir. Dahası onu ahirette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçkimsenin hayal edemeyeceği güzellikler beklemektedir. İnsan, kendisine bu dünyada bahşedilen maddi bir nimetin güzelliğini kendi üzerinde görmeyi nasıl arzuluyorsa böyle bir durumdan Allah Teâlâ’nın da hoşnut olduğunu unutmamalıdır. Yine insan, kendisine yakışan en güzel giysinin “takva elbisesi” olduğu şuuruyla hareket etmeli ve daima Rabbi’nden “iman süsü” ile bezenmesini dilemelidir. Aslına bakılırsa Rasûl-i Ekrem’in (s.a) şu duası, meselenin özeti gibidir: “Allah’ım! Yaratılışımı güzel kıldığın (gibi) ahlakımı da güzelleştir” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VI, 373)
Bir sünnet:
Akrabalarla ilişkiyi kesmemek, sılayı rahim yapmak (memleketi ve yakınları ziyaret etmek) sünnettir Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyuruyor:“Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin!” (Buhârî, Edeb 12, Büyûʻ 13)