16. Gün: EL EMEĞİ VE KAZANCIN HELAL OLMASI
Bir hadis:
el-Mikdâm’dan (ra) nakledildiğine göre Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu:
“Hiç kimse kendi emeğiyle kazandığından daha hayırlı/helâl bir rızık asla yememiştir. Allah’ın elçisi Dâvûd (as) da kendi eliyle kazandığından yerdi. Bir adamın kendisi, ailesi, çocuğu ve hizmetçisi için harcadığı mal, onun için bir sadakadır” (İbn Mâce, Ticârât, 1; Buhârî, Buyû, 15)
Hadiste ticaret dahil olmak üzere her türlü kazancın en başta helâl olmasına dikkat çekilmektedir. İnsanın rızkını kazandığı miras, hibe, sadaka gibi birçok yol vardır. Ancak hadislerde kişinin bizzat kendi emeği ile kazanmasına öncelik ve önem verilmiş, bunun daha faziletli olduğu ifade edilmiştir. Bu hususta Allah Rasûlü (sas) peygamberleri de örnek göstererek Davud (as)’ın ancak elinin emeğiyle rızkını kazandığını ifade etmiştir. Davud (as) aynı zamanda bir melik olmasına rağmen elinin emeğiyle geçimini temin ederdi. Allah ona demiri yumuşatmıştır. O, zırh dokur, onları satar ve onun kazancından yerdi. Bu durum sadece Davud (as) için değil, bütün peygamberler için geçerli olup, her peygamberin kendi emeği ve çalışması ile rızkını kazandığı bir mesleği vardır. Hadiste el emeği ifadesi ile sadece ziraat, sanat ve ticaret gibi meslekler kastedilmemekte; meşrû olan her türlü iş ve mesleğin yanısıra, özel ve resmi kurumlarda yerine getirilen emek ve alınterine dayanan görev ve hizmetleri de kapsamaktadır.
Hz. Peygamber (s.a) kişinin kendi emeği ile rızkını kazanmasının dilenmesinden daha hayırlı olduğunu ise şöyle ifade etmiştir: “Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki, sizden birinizin ipini alıp sırtına odun toplaması, bir kimseye varıp ondan dilenmesinden daha hayırlıdır. O istediği kimse ona ya verir yahut da vermez.” (Buhârî, Zekât, 51; Musâkât, 13) Bu sebeple kişinin kendi emeğiyle rızkını kazanmasının birçok açıdan faydaları bulunmaktadır. Zira insan kendi emeği ile kazandığının değerini daha iyi bilir. Ne tür zorluklarla ve alınteri dökerek kazandığının bilincinde olduğundan, kazandığını harcarken daha bilinçli davranır, gereksiz harcamalardan kaçınır ve israfa düşmeden yerli yerince harcamaya çalışır. Yine kendi el emeği ve alınteri ile kazandığından, herhangi bir şüphe ve korkuya kapılmadan gönül huzuru ile malını harcar, kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılar. İnsanın bizzat rızkını çalışarak kazanması kişiyi, başkalarının eline bakmaktan, dilenmekten ve muhtaç duruma düşmekten alıkor. Kişi sarfettiği emek ve çalışma ile başkalarına da fayda sağlar, tembellikten uzak durur ve nefsinin gururunu kırmış olur.
İslâm ticaret ahlâkında kazancın helal olmasına dikkat etmek en önemli prensiplerden biridir. Hadiste de helâl haram hassasiyetine azami derecede özen gösterilmesi gerektiği vurgulanmakta olup, insanların başına söz konusu hassasiyetin zamanla gözardı edileceği ve yitireleceği dönemler geleceği haber verilmektedir. İster ticaret, isterse bir başka yolla olsun, temel amaç helâl olup olmadığına bakmaksızın mutlaka kazanmak değil, helâlinden kazanmak esas gaye olmalıdır.
Kur’ân’da Allah Teâla “Ey imân edenler! Size verdiğimiz rızıkların helâl ve temiz olanlarından (tayyibât) yiyin(el-Bakara 2/172)
“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan nimetlerin helâl ve temiz (tayyib) olanlarından yiyin; şeytanın peşinden gitmeyin” (Bakara, 2/168) buyurmuştur. Âyet ve hadislerde zikredilen “tayyib” kelimesi güzel, saf, temiz ve helâl gibi anlamlara gelmektedir. Buna göre rızık ve kazançların hem helâl hem de temiz olmasına dikkat edilmesi emredilmektedir. Bu sebeple kazanç/rızık, kumar, rüşvet, faiz, hile, vergi kaçırma, zekattan çalma vb. meşrû olmayan yollara tevessül etmeden helâl yollardan kazanılmalıdır. Bunları ifade etmek amacıyla ‘tayyib’ kelimesi özellikle seçilmiştir. Âyette şeytanın adımlarına tabi olunmamasına dikkat çekilmesi de oldukça önemlidir. Zira şeytan insanın zaaflarını kullanır. Ticarî hayatta da alıcı ve satıcının içine düştüğü birtakım zaaflar vardır. Satıcı daha çok kazanmayı, müşteri ise daha ucuz ve daha kaliteli mal almayı arzu eder. Bu durumda ister istemez nefis ve şeytan devreye girmekte; helal kazanç önünde engeller oluşturmaktadır. Oysa her dâim tarafların helâli gözetmesi, basit dünya menfaatinden daha değerlidir.
Haram rızık ve kazançlar aynı zamanda duâ ve ibadetlerin kabul olunmasına da engel teşkil etmektedir. Hz. Peygamber (sas) bu gerçeği şöyle ifade etmiştir: “Bir kimse uzun bir sefere çıkar, saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış bir hâlde ellerini semâya açarak: ‘Ey Rabbim, Ey Rabbim! Diyerek duâ eder. Hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram (hâsılı) hep haramla beslenmiş olursa böylesinin duası nasıl kabul edilir?” Bu bakımdan mü’min midesine inen her lokmanın helâl olmasına azamî özen göstermeli, helâl ve haram olduğu şüpheli olan şeylerden de kaçınarak takvâyı esas alan bir hayatı şiar edinmelidir.
Bir sünnet:
Sağlığın kıymetini bilmek, ruh ve beden sağlığını korumak, sağlığa zararlı şeylerden kaçınmak sünnettir. Hz. Peygamber’in bu konudaki tavsiyeleri ve hayat tarzı bizim örnektir. Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyuruyor:“İnsanların çoğunun aldandığı, kıymetini bilemediği iki nimet vardır; sağlık ve boş vakit.” (Buhari, Rikak 1)