12. GÜN: SADE HAYAT SÜRMEK İMANDANDIR
Bir hadis:
Ebû Ümâme el-Ensârî el-Hârisî (r.a) şöyle anlatıyor:
Bir gün, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashâbı onun yanında dünyadan bahsettiler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a) şöyle buyurdu:
إِنَّ الْبَذَاذَة مِن الإِيمَان إِنَّ الْبَذَاذَةَ مِنَ الإِيمَانِ»
“Siz işitmiyor musunuz? İşitmiyor musunuz? Sade yaşamak imandandır; sâde hayat sürmek imandandır.” (Ebû Dâvûd, Tereccül 2).
Hadiste geçen bezâze (البذاذة) ifadesi sadelik şeklinde tercüme edilmiştir. Kelimenin manasına dair farklı yorumlar da sözkonusudur.
Bu kelimenin genellikle; az tüketme, zorunlu ihtiyaçlarla yetinme, giyimkuşamda aşırıya kaçmama manalarına geldiği ifade edilmektedir. (el-Hattabi, Me’alimu’s-Sünen, IV, 208.) Kelimenin çoğunlukla tevazu manası ön plana çıkartılmakta ve giyim kuşamdaki lüks ve gösterişten kaçınma manasına işaret edilmektedir. (İbnuʼl-Esir, en-Nihaye, I, 116.) Hanefî fakihi ve muhaddis olan Tahâvî, zühd hâlinde ve tevazu, kibirden uzak oldukları için müminlerin simalarında imanın alameti olarak sadeliğin tezahür ettiğini söylemiştir. (et-Tahavi, Şerhu Muşkili’l-Asar, IV, 191.)
Kur’an-ı Kerim, İslam ümmetini vasat ümmet olarak tavsif etmiş ve bu özellik her hususta müminlerin ayırt edici özelliği olmuştur. Mümin, yaşantısında imkânı var ise zorunlu ihtiyaçlarını giderme hususunda Allah’ın kendisine vermiş olduğu nimetlerden istifade etmeli ancak verilen nimetlerin ihtiyaç çerçevesinde harcanması, bunun dışında gösteriş, lüks, şatafat ve kibir vesilesi yapılmaması gerektiğinin de şuurunda olması gerekmektedir. Bu noktada şu ayetin müminin hayat standardını belirlemede temel esas olduğu ifade edilebilir:
“O iyi kullar, harcama yaptıkları zaman ne saçıp savururlar ne de cimrilik ederler; harcamaları bu ikisi arasında makul bir dengeye göre olur.” (Furkan, 25/67.)
Hadiste kastedilen mananın lüks ve abartılı yapmacık bir yaşam tarzını bırakıp gücü yetmesine, imkânı olmasına rağmen mütevazı bir yaşam sürmenin kastedildiğini ifade etmektedir. Bazı âlimler de hadiste geçen bezaze kelimesinin az ile yetinmek, kanaat etmek manasına vurgu yapmaktadırlar.
Sade yaşantının gayesi, insanlara fakir olduğu izlenimi vermek veya malını harcamayıp biriktirmek değil tevazu, züht ile nefsini gurur, kibir gibi olumsuzluklardan uzaklaştırmaktır.
Dinimiz, bu dünyada hayatını devam ettirebilecek ve Allah’a kulluk görevini yerine getirebilecek miktarda yiyip içmeyi her insana bir vazife olarak yüklemiştir. Peygamberimiz, yiyecek, içecek ve giyim kuşamda lüks ve israfa dalmayı, hayatı bunlardan ibaret sanmayı asla tasvip etmemiş, bu şekildeki davranışları kınamıştır.
İslâm, ne herkesin kıskanmasına ve buğzetmesine sebep olacak derecede lüks yaşamayı, ne de bunun aksine, son derece pejmürde bir görünüm sergilemeyi tasvip eder.
– Sadelik ve sade yaşam, gönderilen bütün peygamberlerin hayat tarzıdır.
İnsanlığın ilk atası ve ilk peygamberi olan Hz. Âdem’in çiftçi, Hz. Nuh’un marangoz, Hz. İdris’in terzi, Hz. İbrahim’in bezzar/kumaşçı, Hz. Davud’un demirci, Hz. Süleyman’ın hasır sepet ustası, Hz. Zekeriyya’nın marangoz, Hz. İsa’nın ise annesinin eğirdiği iplikleri satan birisidir. Yine kaynaklarımız, Hz. Hûd ile Hz. Salih’in tüccar, Hz. Eyyüb’ün ziraatçı/çiftçi, Hz. Musa ve Hz. Şuayb’ın ise çoban olduğu belirtilir.
“Çobanlık yapmayan peygamber yok gibidir…”
Bütün peygamberler, dinden konuşuyorlardı ama asla dinden geçinmiyorlardı. İnsanları Allah’a davet ediyor, ama bu davetlerine karşılık en küçük maddi bir beklenti içerisine girmiyorlardı.
İslâm, mütevâzî bir hayatı ve sâde bir görünümü mükemmel bir imanın belirtisi sayar. Sahâbe, sadece fakir ve yoksul oldukları dönemlerde değil, yönetimde bulundukları ve maddî imkânlar sahibi oldukları dönemlerde de örnek sayılacak mütevâzî bir hayat sürmeye özen göstermişlerdir. Tâbiîn âlimlerinden Zeyd İbni Vehb: “Hz. Ömer’i elinde kamçı, üzerinde yamalı bir elbise ile çarşıda gördüm. Elbisesinde on dört yama vardı; bu yamalardan bazısı da deriden idi” der. Sahabe ve daha sonraki nesillerin seçkin kişileriyle ilgili benzer rivayetler, muteber eserlerde yer alır. Onlar bu şekildeki davranışlarıyla, Peygamber Efendimiz’in tavsiyesini yerine getirmiş ve hayatlarına uygulamışlardır. Yaşamayı kolaylaştırmak, sadelik ve mütevâzîlik, İslâm’ın prensiplerinden biridir. Dünyaya ve dünyanın süsüne, gösterişine, lüksüne, israfına dalmamak gerekir.
Bir sünnet:
Hasta ziyaretinde bulunmak sünnettir. Ebû Hüreyre’den (r.a) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a) şöyle buyurdu: “Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâmı almak, hastayı ziyaret etmek, cenazeye iştirak etmek, dâvete icabet etmek, aksırana “yerhamukellah” demek.” Buhârî, Cenâiz 2; Müslim, Selâm 4.