Değerli dostum Memiş Okuyucu, sayın Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu hakkında hatıralarımı yazmamı istediler. Kemal hocam 1969-1970 arası Erzurum Atatürk üniversitesi Rektör vekilliği, 1970-1976 yılları arasında da Rektörlük görevini yürütmüştü.
Kendileriyle tanışmamız 50 yılı aştı. Yani tarih olmuş bir hadise. Geçmişi sıhhatli hatırlamadaki zorluğun yanında, o zamanın şartlarının da bilinmesi çok önemlidir. O günkü olayları günümüz şartlarında mütalâ edersek isabetli hüküm veremeyiz.
Kendileriyle tanışmam 1970 yılı Kasım ayında oldu. 1970 yılı Haziran’da Ankara Fen Fakültesi Biyoloji-Jeoloji bölümünden mezun olup Tokat İlköğretmen Okulu’na öğretmen olarak tayin edildim. 1970 Kasım’ında Erzurum Temel Bilimler Yüksekokulu’na okutman alınacağı haberini alınca Erzurum’a gittim. Cumartesi günü idi. makamında kabul etti. O zaman Cumartesi günleri öğleye kadar mesai vardı. Özgeçmişim hakkında bilgi aldı ve “Pazartesi gel göreve başla” dedi.
O günkü hadiselerin içinde olayların sebep ve sonuçlarını sıhhatli değerlendirme imkânınız olmuyor. Ama bu günden o zamana kuş bakışı nazar ettiğiniz zaman taşlar yerine oturuyor.
1917 yılında Rusya krallığı yıkılmış yerine komünist idare gelmişti. İkinci Dünya Harbinden sonra Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuş, Asya’daki bütün Türkî Cumhuriyetleri ve Kuzey Avrupa’yı Bulgaristan ve Arnavutluk da dâhil içine almıştı. En büyük hedef Türkiye’yi komünist yapmaktı. 1970’li yıllarda Rusya’nın bu iş için Türkiye’nin bütçesi kadar para harcadığı dilden dile dolaşıyordu.
Türkiye’de yükseköğretim pozitivist felsefeye göre şekillenmiştir
Avrupa’da 1789 Fransız İhtilali’nden sonra eğitim bir yaratıcıyı devreden çıkaran pozitivist felsefe üzerine bina edilmiştir.
Osmanlı Devletinin 1800’lü yılların ortalarından itibaren eğitim için Avrupa’ya gönderdiği öğrenciler orada bir yaratıcının varlığının sorgulandığı, ahiretin varlığının inkâr edildiği pozitivist felsefenin etkisinde kalmışlar, yurda dönünce bu sorularının cevabını İslamiyet adına medreselerden istemişlerdi. Medreseler onları dinsizlikle itham ederek kapılarını onlara kapatmıştı.
Bu yıllarda kurulan İstanbul Üniversitesi’nin Tıp, Veterinerlik gibi fakülteleri, pozitivist felsefenin etkisinde yetişmiş yerli ve yabancı eğitimciler tarafından yürütülmüştür.
Cumhuriyet döneminde medreseler kapatılıp Batı felsefesine göre yeniden şekillendirilmeye çalışılan yükseköğretimin imdadına Almanya’dan sınır dışı edilen Yahudi asıllı eğitimciler yetişmiştir.
1930-1950’li Yıllar
Bu yıllarda Anadolu’da “Allah” demenin yasak edildiği yıllardır. Eğitim tamamen pozitivist felsefenin temelleri üzerine oturtulmuştur.
1945 yılında Türkiye’de tek İstanbul Üniversitesi vardır. İkinci Dünya Harbi sonrası 1945 yılında Almanya’dan sınır dışı edilen Yahudi asıllı üniversite profesörleri, o zaman Türkiye tarafından kabul edildi. Bunlar İstanbul Üniversitesi’ne yerleştirildi. Bunların bazıları Ankara Üniversitesini kurmak üzere görevlendirildi ve 1946 yılında Ankara Üniversitesi kuruldu. Daha sonraki yıllarda kurulan üniversiteler de bu pozitivist ruhla şekillendirildi.
1960-1970’li yıllarda mevcut üniversitelere Anadolu insanın akademisyen olarak girmesi pek kolay değildi. Bu iş için mason localarından referans almak gerekirdi.
Erzurum üniversitesi bu bakımdan Anadolu gençlerinin akademisyenlik hayatına atılmalarında çok önemli bir kapı olmuş, böyle bir kapıyı açmayı da Allah buna layık olan Kemal Bıyıkoğlu’na nasip etmişti.
Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurdurmak için her türlü delil kullanılıyordu. Bu iş için en uygun muhatap, gençliğin baharında olan üniversite öğrencileriydi. 1970’li yıllarda Türkiye’de üniversite sayısı iki elin parmakları kadar yoktu. Karadeniz Teknik Üniversitesi ile Erzurum Atatürk Üniversitesi Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı, diğerleri özerkti.
Özerkliğin ne manaya geldiğini yaşadığım bir hadise ile anlatmak isterim. 1970 yılı Mart veya Nisan ayları. Ankara Fen Fakültesi ders salonları ve laboratuvarları bir grup solcu tarafından işgal edilip laboratuvar malzemeleri parçalandı. Fakülte bahçesinde saat 10:00 sıralarında sağ sol grubun çatışması var. Bir öğrencinin elinde el bombası patladı ve öğrencinin kolu koptu. Adeta tam bir ana-baba günü. Fen Fakültesi Beşevler’le Tandoğan Meydanı arasında. Fakülte bahçesinin önünden ana yol geçer. Polisler ana yolda kapı ağzında bekliyor. Çatışmanın olduğu bahçe kapısında içeri girebilmeleri için Senato kararı gerekiyor. Çünkü üniversite özerk. Senatoyu rektör toplayıp polisin fakülte bahçesine girip girmemesine karar verecek. Başta rektör olmak üzere diğer üyeler, anarşistlerin belindeki tabancaların gölgesinde böyle bir karar verecekler. Biz hemen meydandan uzaklaştık. Tam hatırlamıyorum ama, her halde polisin girmesine izin verilmedi.
Erzurum üniversitesinde okutman olarak göreve başlamadan az önce solcu öğrenciler Rektörün koltuğunu yakmış, Erzurum halkı da üniversite ve yurtları basmış, solcu öğrencileri buralardan kovmuş. Rektörlüğe de bir koltuk hediye etmişti.
Kemal Bıyıkoğlu müspet öğretim elemanı almak için Fen Fakültesi muadili dört yıllık Temel Bilimler Yüksekokulu’nu açmıştı. İlk elemanları bizler olduk. Solcu öğretim üyeleri yüksekokul okutmanı doktora yapamaz diye karar aldı. Asistanlık imtihanına girip doktorayı Ankara’da yapmak mecburiyetinde kaldık. Doktorasını bitiren öğretim elemanlarını bir-iki yıllığına yurt dışına gönderdi.
Kemal hoca, o zamanın tâbiriyle sağ görüşlü olan her fikirden, başarılı ve kabiliyetli Anadolu evladına akademik kapıları açtı.
Diğer üniversiteler İmam-Hatip mezunlarını almadığı halde O, onlara da üniversitesine kabul etti.
Bu üniversite 1954 yılında Amerika’nın bilimsel desteğiyle kurulmuştu. Üniversite kampüsü içinde lojmanlar yapılmıştı. Öğretim elemanları burada kalıyordu. Kurban kesen öğretim üyesini görünce onun sağcı olduğuna hükmediyorduk. Bayram ziyaretlerine gittiğimizde de bizlere küçük cam bardaklarda renkli içecekler ikram ediyorlardı. Bunların ne olduğunu işaretle birbirimize soruyor, içilmemesi gerektiğini anlıyorduk. Sonradan öğrendik ki bunlar likörmüş.
100 metre karelik lojmanlar tam bir Amerikan modeli idi. Daire kapısından doğrudan 60 m. salonu girilir. Hemen yanda küçük bir mutfak. Giriş kapısının tam karşısında banyo kapısı. Yanında da 15’er metre karelik iki oda. Profesörlerin kaldığı 150 metre karelik lojmanlar ise tam bir garabet. İsrail apartman modeli. Binanın altı kolonlar üzerine oturtulmuş, tamamen açık. Çölde esen rüzgârdan hava alsın diye! Kışın eksi 40 dereceye varan havada serinlemek için!
Kemal Bıyıkoğlu hocamızla ilgili iki hatıramı nakletmek isterim. Birisi 1974 yılı, bir iş için rektörün özel kaleminde bulunuyordum. Bir ara senato toplantısından özel kaleme geldi. Beni görünce, “Biz bu senato üyelerinden çok sıkıntı çekiyoruz. Bir an önce gelip buralarda görev alın” dedi.
Bir diğeri de muhtemelen 1972 yılı idi. Bahar mevsiminde bir hafta sonu isteyen öğretim elemanları ile bir buçuk saat mesafedeki bir ilçeye ziyaret tertiplenmişti. Onlara tarım ve hayvancılıkla ilgili bilgi verilecek ve hem de bir hafta sonu kır gezintisi olacaktı. 20-30 kişi iştirak etmişti. Gidilen yeri maddi sıkıntıya sokmamak için yol kenarında çayırlık bir alanda mola verildi. Öğle yemeğini herkes kendi yanında getirdiği ile halletti. O mahalle varınca bizler için yemek hazırlanmış olduğunu gördük. Onlara bizim yemek işini hallettiğimizi iletip programa geçildi.
Kemal hocam tam bir isimsiz kahramandı ve gözünü budaktan esirgemeyen ve inandığı dava uğrunda hayatını feda etmekten çekinmeyen bir Anadolu cengâver ruhuna sahipti. Bugün memleketin hemen her tarafındaki üniversitelerde onun sayesinde yetişen bilim adamlarının emeği ve katkısı vardır.
Anadolu gençliğine hüsn-ü misâl olmuş bir bilim adamımızı saygı ile anıyor, Allah’ın rahmet ve inayetini niyaz ediyoruz.
14. 12. 2023
Prof. Dr. Âdem TATLI