Liberalizmin en büyük tahribatından biri planlama yapmayı, ikincisi ise teftişi ortadan kaldırmasıdır. Devlet, böylece, ortada istediği gibi at koşturan sermayenin uşağı haline getirildi. Bu sadece bizde değil şöyle ya da böyle kapitalizmin cenderesine bir şekilde girmiş ülkelerin hepsi için geçerli. Elbette kapitalizmi / liberalizmi bir bütün olarak değerlendirmek gerekir ve bu anlamda hemen her sektörden devletin elini çekmesi anlamına gelen liberalizmle sadece ekonomide değil hastane, eğitim, güvenlik gibi meselelerde de sermayenin insafına bırakılmış bir dünyayla iç içeyiz. Mesela bizde 1960 yıldan beri faaliyet gösteren Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)’nın 2011 yılında kapatılması, planlamanın ve denetimin resmi olarak kamu hayatından kalkması anlamına gelmiştir. Elbette yanlış bir uygulamadır. İşin eğitime yansıması da bu duruma paraleldir. Benzer yıllarda, iyi ya da kötü, bir şekilde planlamanın yapılageldiği eğitim sisteminde de yine liberalizm-neoliberalizm gereği olarak 1980’den beri yavaş yavaş, 2000’den beri ise hızlanarak planlama yapılmamıştır. Liberalizmle planlamanın kalkması, sadece öğrencilerin ve öğretmenlerin dağılımında, eğitimde imkân eşitliğinin sağlanmasında, geleceğin bir şekilde kurgulanmasında adaletsizlik yapmamış, aynı derecede önemli olan eğitimdeki teftişin de ortadan kalkmasına neden olmuştur. Öyle ya, planlamadığınız bir şeyi neden denetleyesiniz ki…
Elbette planlamanın vaki olduğu yıllarda işler istenildiği gibi gitmiyordu. Planlama yapmada aksaklıklar vardı, hatta işleyişte ciddi yanlışlıklar olduğu da söylenebilir. Ama bunun çözümü bu uygulamayı ortadan kaldırmak olmamalıydı. Her ne kadar sonraki yıllarda norm kadro uygulaması yapılmışsa da bu da etkin bir çözüm olmamıştır. DPT’nin kurulduğu yıllarda (1960) MEB’de “Millî Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği” çıkarılmış ve böylece teftiş sistemi bir yola girmişti. Lakin yine neoliberalizmin etkisiyle 2011 yılında teftiş işlerini yürüten Teftiş Kurulu Başkanlığı, rehberlik ve denetim başkanlığı haline getirilmiş ve işlevi de neredeyse ortadan kaldırılmıştır. 2016 yılında tekrar Teftiş Kurulu Başkanlığına dönüştürülmüşse de eğitimde artık teftiş yapılamamıştır. Bundan böyle teftişten değil rehberlikten ve yol göstericilikten yükümlü olan bir denetim sistemi vardır. Hatta durum böyle belirtilse de uygulamada sadece mali işlere ve soruşturma işleriyle daha çok ilgilenir olmuşlardı. 2021 yılında ise ufak değişikliklerle hayata geçirilmeye çalışıldığı görülmektedir.
Liberalizmin ve neoliberalizmin eğitimde açtığı tahribatın zararının bir dökümü henüz yapılmadı. Ama gören gözler için her şey, ayan beyan ortada. Öğretmenlerin düşen statüsünden tutun şımartılmış veliye, oradan kendini kaybetmiş öğrenciye kadar tahribat ortada. Ciddi bir kültür ve ahlak yozlaşması ise en büyük zararlarından. Sözün kısası bugün eğitime dair problemlerin ana nedeni liberalizmin ve neoliberalizmin yol açtığı tahribattır. Buna biz planlama ve teftişin ortadan kaldırılması diyelim.
Ne edip tutup hem devlette hem de eğitimde planlama ve bunun doğal uzantısı olan etkili bir teftiş sistemi geri gelmelidir. Bu teftiş, hem eğitimi hem de öğretimi denetlemelidir. Bugün MEB hatta üniversiteler ne çekiyorsa plansızlıktan çekiyor. Öğretmenlerin Öğretmenlik Kariyer Sınavına girmemesi yönünde konjonktürdeki tuhaf tartışma da teftişi unutmuş eğitimcilerin yanlışlığıdır. Plansız hayat nasıl ki bir insanı hüsrana götürürse eğitim sistemini de hüsran eder, nitekim etmiştir. Behemehâl eğitimde ciddi bir planlama yapılmalı, bu plana göre okullara ve üniversitelere öğrenci alınmalı, zorunlu eğitim garabeti ortadan kaldırılmalı, yine bu plana göre ortaokulda öğrencilerin ülkenin ihtiyacı ve insanın yeteneğine göre yönlendirilmesi sağlanmalıdır. Yine bu plana göre okullar inşa edilmeli, stratejiler geliştirilmeli, okul türü ve çeşidi belirlenmelidir.
Plansızlık, duruma göre hareket etmeyi, kervan yolda dizilir anlayışının yerleşmesini sağlar /sağladı. Bu tür reaktif tutum ve davranışlar yerine plan ve teftişin hâkim olduğu ve buna göre davranıldığı proaktif yaklaşımı benimsemek sadece insanlarda belirsizliğin getirdiği travmatik hayatı ortadan kaldırmaz aynı zamanda Abdulbaki Değer’in sıklıkla belirttiği gibi var olan devlet-millet arasındaki güveni ve birlikteliğinin de tesis etmede önemli görev yapacaktır. Öte yandan planlamanın ve denetimin getirdiği şeffaflık ve hesap verebilirlik yönetimde adaleti sağlamanın gereklilikleridir. Adalet, ancak planlama ve teftişle ve bunların doğal uzantıları olan şeffaflık ve hesap verebilirlikle mümkündür. Bu görevler, Strateji Geliştirme Başkanlığı gibi bir şubeyle gerçekleştirilemez. DPT nasıl ki ülkemiz için gerekli ise eğitim sistemi için de “Planlama Kurulu Başkanlığı” kurulmalı ve var olan Teftiş Kurulu Başkanlığı gibi doğrudan Bakana bağlı kurum haline getirilmelidir. Elbette sadece bu birimin kurulması yetmez, her konuda olduğu gibi bu konuda da işimizi samimiyetle yapmak istiyorsak ortaya birimlerden önce irade koymalıyız. İrade olmadan ortaya konulan birimlerin işlevsiz kalacağı, adı olan ama kendisi olmayan Teftiş Kurulu Başkanlığının halinden bellidir.