eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
25°C
Ankara
25°C
Hafif Yağmurlu
Pazartesi Açık
25°C
Salı Parçalı Bulutlu
27°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
25°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
26°C

Prof. Dr. Celal TÜRER

1963 yılında İstanbul'da doğdu. İlk, Orta ve End. Meslek Lisesi (Elektrik Bölümü) tahsilini İstanbul'da tamamladı. 1987'de Ankara Ü. İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. 1987–1993 yılları arasında Elazığ ve Sivas'ta öğretmenlik yaptı. 1993 yılında Erciyes Ü. İlahiyat Fakültesi'nde Felsefe Tarihi A. B. Dalı Araştırma Görevlisi oldu. 1997'de “William James’in Ahlak Anlayışı” çalışmasıyla doktor unvanını aldı. 1998'de Felsefe Tarihi A. B. Dalına Yrd. Doçent olarak atandı. 2001 Ağustos–2002 Temmuz arasında Oklahoma State Üniversitesi Felsefe Bölümünde “Pragmatizm” ile ilgili araştırmalarda bulundu. Mayıs, 2004’te doçent oldu. 2007 yılında Kaliforniya Üniversitesinde “Dini Çoğulculuk” ve Southern Illinois Üniversitesinde “John Dewey” ile ilgili araştırmalarda yaptı. 2010 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe Tarihi A. B. Dalına Profesör olarak atandı. 2013 yılında Kanada/McGill Üniversitesi, İslami Araştırmalar Enstitüsünde, alanıyla ilgili araştırmalar yaptı. 2017-2018 yılları arası Gazi Üniversitesi/Hacı Bayram Veli Üniversitesi Polatlı İlahiyat Fakültesi kurucu dekanlık görevinde bulundu. Çalışma alanı Pragmatizm, Ahlak ve İslam Düşüncesidir. Evli ve üç çocuk babasıdır.

    Özgürlüğü Düşünmek II

    Düşünce tarihinde özgürlük fikrinin üç ana tanımını görüyoruz. İlk tanıma göre özgürlük, her şeyden önce “kendini gerçekleştirme” anlamına gelmektedir. Bu husus, kişinin kendi iradesiyle eylemlerini başlatmak için doğuştan sahip olduğu ve bir dereceye kadar öncül belirleyici koşullar tarafından şekillenmemiş bir güce işaret eder.[1] İnsanın yapısal bir olanağı olarak karşımıza çıkan bu güç “engel olmaksızın” herkesin istediğini yapabilme kudreti, fırsat veya avantajı olarak tanımlanabilir. Özü gereği vazgeçilmez bir talep olarak tüm açıklamaların merkezinde duran bu güç, kişisel eylemin gerisindeki temel saik olarak gerçekleştirilmesi gereken bir değer ya da hak fikrine denk düşer. Bu değeri ya da hakkı gerçekleştirmek ise bir imkândan, yani insanın kendiyle insanlar arası eylemlerinde kendini gösterebilecek olan olanaklarından ibarettir. Bu çerçevede özgürlük insan denilen varlığın yapısal bir özelliği ve sadece onun türüne özgü bir husus haline gelir. Bu husus bazen istemeye bazen eylemlere hatta bazen de özgürlüğe mahkûmluğa atfedilerek farklı bakışlar içinde açıklansa da özgürlük, kişi perspektifinden tanımlanan ve toplumsal özgürlük ya da toplumun özgürlüğü olarak adlandırılabilecek bir özgürlük türüne gönderimde bulunmaz.

    İkinci olarak özgürlük, insanın “kendini mükemmellik” ile özdeşleştirmesi; kişinin kendini tutku ve önyargılarından kurtararak iradesini akıl veya ahlaki kanunla uyumlu hale getirmesi şeklinde anlaşılmıştır. Özgürlük fikrinin bu ikinci yorumu, insanın “bizim irademizden daha yüksek bir yasaya” olan inancı ile onun rehberliğine müracaatına dayanır. Benlik ile canlılık, değerler ile olgular, kararlar ile politikalar arasında çatışma içinde kalan insanı çekip çevirmeyi görev edinen söz konusu özgürlük, seçimler vasıtasıyla yaşamın belirleyicisidir ve ona bağlanışını temsil eder. Seçmek ve eylemek, seçeneklerin varlığına göndermede bulunduğundan, birden çok olanaklı yaşam tarzının mevcut olduğu ve insanın bunlar arasında seçim yaparak kendi dünyasını oluşturduğu bir yaklaşıma gönderme yapar. Buna göre sonuçta ya insanı arzularının esiri kılacak ya da onların fersah fersah uzağına atacak erdemli bir yaşam oluşacaktır. Her iki yaşam tarzı esasen insanın varoluşundaki eğilimleri nasıl algılayacağına atıf yaparak; bu dünyada nasıl bir kişi olacağına, dünyanın nasıl olmasını gerektiğine ve onun yaşama dair beklentilerine dayanır. Öyleyse yaşam seçime, sorumluluğa ve zorunluluğa tabidir; nasıl bir yaşam seçeceğimizin gerisinde ise nasıl bir kişi olduğumuz, neleri seçtiğimiz, yani kısaca karakterimiz yatar.

    Üçüncü olarak özgürlük “kendi kaderini tayin etme”, yani insanın içsel bir nedensel inisiyatif güce sahip olarak yaşamını devam ettirebileceği anlamına gelir. Felsefede Agustinus’tan itibaren başlayan özgürlükçüler ve deterministler arasında süregiden tartışma, çoğu zaman bu üçüncü özgürlük tanımına, yani insanın irade özgürlüğüne sahip olup-olmadığı hususuna odaklanmıştır. Bu durum, düşüncenin tekâmülü açısından bir gereksinim, yani ‘arkhe’, ‘doğa’ ve ‘Tanrı’ sorunundan insanla ilgili sorunlara yönelmede meselenin bir kıvama kavuşması olarak algılanmıştır. Bu sorun, materyalizmden kaderciliğe, monizmden spiritüalizme, zorunluluktan özgürlüğe, monizmden çoğulculuğa kadar uzanan çizgide eylemlerimizle belirlediğimiz dünyanın nasıl resme sahip olduğu ya da metafiziği nasıl yapağımız meselesidir. Zaten pek çok filozof felsefi tartışmalarında “şimdi sözü özgür iradeye getir” diyerek tüm psikolojik, ahlaki, sosyal ve metafizik meselelerin temelinde söz konusu sorunun olduğunu beyan eder.


     

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.