“Ne oldum değil ne olacağım de.” diye oldukça temkinli bir sözümüz/öğüdümüz var bizim.
Biraz şımaran olursa ona da;
“Ne oldum delisi olma.” Denir.
Kadim kültürümüz insanların kendisine nasıl çekidüzen vereceğini bile öngörmüş ona göre de sözler söylenmiş zamanında.
Büyük konuşmanın da önemine değinen atalarımız;
“Büyük lokma ye ama büyük laf konuşma.” Diyerek insanlara yol yordam göstermişler.
Etrafımıza baktığımız zaman insanların bir kısmı eskisinden daha kötü duruma gelmişler.
Kimisi bulunduğu konumun kıymetini bilememiş, kimisi şımarmış nimete şükretmeyip sahip oldukları elinden alınmış, kimisi de büyük konuşarak elindekileri kaybetmiştir.
Peki, neden böyle?
Nedeni içinden çıkılmaz bir muamma aslında.
Bazı insanlara bakıyoruz ne kadar şımarık olurlarsa olsunlar, ne denli kibir sahibi olurlarsa olsunlar bulunduğu halden geri kalmıyor hatta belki de gittikçe daha da semiriyorlar.
Bazı insanlara da bakıyorsunuz, eline zor sahip olunacak bir şey geçse ve bununla da övünse hemen o şeyi düşürüveriyor elinden.
Haşa, Allah ayrımcılık mı yapıyor, bir taraf iyice ileri giderken diğer taraf geri kalıyor, elindekini de kaybediyor hemen?
Hayır! Asla böyle düşünülemez.
Kim neye inanıyorsa onunla imtihan ediliyor, hepsi bu.
Kul hakkının farkında olan bir insan kul hakkı yerse bundan asla fayda görmez mesela.
Ama kul hakkından haberdar olmayan, kul hakkının ağırlığının farkında olmayan bir insan kul hakkı yerse ona da belki hiçbir şey olmaz.
Bilemiyoruz.
İnsanlar işte bu ikircikli duruma bakıp ne oldum delisi olabiliyor.
Ona bir şey olmadıysa bana da olmaz mantığıyla hareket edebiliyor.
Şöyle ufaktan bir gözlem yaptığımız zaman görebiliriz…
İnsanlar bulundukları makamı öyle sahiplenmişlerdir ki, oradan hiçbir zaman inmeyecek gibi davranırlar.
Bindikleri arabaya öyle sarılırlar ve onunla öyle bütünleşirler ki, onu asla kaybetmeyecekmiş gibi hareket ederler, bunu davranışlarına da yansıtırlar.
Bazı zenginlerin yemekten sonra hesap öderken ki tavırlarına dikkat edin…
Burada benden başkasının parası geçmez gibi kibirli hallerine şahit olursunuz.
Ama öyle bir zaman gelir ki;
Eskinin yerinde yeller esebilir.
Servetler uçup gidebilir.
Makam koltukları altımızdan kayıp gidebilir.
O toz kondurmadığımız itibar yerle yeksan olmuş olabilir.
Bize düşen, yürürken nasıl yürüyeceğimizin farkında olmaktır.
Ve dilimizden daima:
“Allah kimseyi gördüğünden geri komasın.” Duasını düşürmemektir.
Allah muhafaza;
Yapmam dediğin her neyse onu yaparken kendini bulabilirsin.
Kaybetmem dediğin ne varsa onu kaybettiğinde ağlıyor olabilirsin.
Dünyanın imtihan dünyası olduğunu biliyoruz da bunu idrak etmeyi bir türlü başaramıyoruz.
Günlük telaşeler, günlük meşakkatler bize her dem imtihanda olduğumuzu unutturmasın…
Mustafa SÜS