eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Karla Karışık Yağmurlu
4°C
Ankara
4°C
Karla Karışık Yağmurlu
Cuma Açık
3°C
Cumartesi Çok Bulutlu
6°C
Pazar Yağmurlu
5°C
Pazartesi Az Bulutlu
4°C

Prof. Dr. Ali Fuat ARICI

Erzurum / Tortum’da doğdu. Erzurum Lisesi’nden mezun oldu. Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesini bitirdi. MEB bünyesinde 10 yıl öğretmen olarak çalıştı. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkçe Eğitimi Ana Bilim Dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümüne yardımcı doçent olarak atandı. Türkçe eğitimi alanında doçent oldu. ABD / Ohio Kent State Üniversitesinde misafir öğretim üyesi olarak bulundu. Yıldız Teknik Üniversitesine geçti. Türkçe eğitimi profesörü oldu. Çocuk Edebiyatı ve Kültürü, Okuma Eğitimi, Masalın Sesi, İstanbul Masalları, Yazılı Anlatım El Kitabı (S. Ungan ile birlikte) ve Çocuk Edebiyatında Türler (S. Ungan ile birlikte) adlı kitapları yazdı. Türkçe Öğrenenler İçin Türkler ve Türkiye (Y. Günaydın ile birlikte), İdeal Türk: Eğitimde İdeal İnsan ve Millîlik Arayışları (M. Başaran ile birlikte), Dr. Lütfi Sezen’e Armağan ve Büyük Eğitimciler adlı kitapların editörlüğünü yaptı. Yurtiçi ve yurtdışı kongrelerde bildiriler sundu, ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri yayımlandı. Yıldız Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi ile Türkiye Eğitim Dergisi’ni kurdu. Hâlen Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü öğretim üyesidir.

    Okuma İmtihanımız Nasıl Gidiyor?

    Bize göre hayat bir imtihandır. İnsan hayatı bir bütün olarak imtihan olduğu gibi içinden geçtiğimiz çocukluk, gençlik gibi dönemler ile karşılaştığımız hadiseler, başımıza gelen iyi veya kötü bildiğimiz işler de imtihandan sayılır. Hatta iyilik, merhamet ve yardımseverlik gibi insanı kemale erdiren erdemler de bizim için bir imtihan vesilesidir. Tıpkı okuma, düşünme ve çalışmada olduğu gibi.

    Evet, okuma da bir imtihandır, hem de geçilmesi zaruri bir imtihan! Çünkü aksi durumda ağır bir faturası vardır. Bu yüzden sistemli bir şekilde üzerinde çalışmak icap eder.

    21. yüzyılın eğitim anlayışı öğrenciden, öğretmenden dahası toplumun bütün fertlerinden öğrenmeyi hem okulda hem de okulun dışında sürdürmesini bekler. Bu durum ister elektronik ister matbu olsun kitabı ve dolayısıyla okumayı gerekli kılar. Böylece okuma “yaşam boyu öğrenmenin” kapısını açan anahtar vazifesini icra eder. Hatta Umberto Eco daha da ileri giderek bilgisayar kullanmanın okuma ve yazmayla mümkün olduğunu belirterek kitap ve okumaya olan ihtiyacın tarihin en yüksek düzeyinde olduğunu iddia eder. Buna bilginin hızla artışı da eklenirse okumanın değeri iyice artar. Nitekim bilgi eskiden yaklaşık yüz yılda bir ikiye katlanırken şimdilerde bu durum bir ayda gerçekleşiyor.

    Dijital değişim / dönüşümle birlikte insan hayatına giren teknolojiyle okuryazarlık kavramına yeni anlamlar yüklendi. Diğer bir ifadeyle yeni okuryazarlık alanları ortaya çıktı. Bilgi okuryazarlığı, dijital okuryazarlık, bilgisayar okuryazarlığı, teknoloji okuryazarlığı, elektronik okuryazarlık, medya okuryazarlığı gibi kavramlar bunlardandır.

    Gözün yazıyı görmesi, zihnin bunu kendine özgü bir şekilde anlamlandırması[1] şeklinde tanımladığımız okuma, basit gibi görünen ama algı, dikkat ve hafıza unsurlarının katkısıyla beyindeki dil merkezlerinin aktif çalıştığı karmaşık bir süreçtir. Bu esnada bir taraftan dil bilgisi, anlam ve bağlantıları kurulurken öte yandan ayırt etme, sınıflama, sıralama, karar verme, eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, yakınsak ve ıraksak düşünme işlemleriyle zihin, okunan metni kavramaya çalışır. Böylece dışarıdan görülmesi ve anlaşılması çok zor bir dizi işlem hızlıca gerçekleşerek anlamlandırma meydana gelir.

    Görüldüğü gibi okuma süreçleri, artan, genişleyen ve süreklilik arz eden bir seyre sahiptir. Bu itibarla okumaya “sürekli gelişen bir beceri” nitelendirmesi yapılır.  Yine “En iyi okuyucular, en çok okuyanlardır.” değerlendirmesi de bu minvaldedir. Çünkü insanlar okudukça yeni kelime ve kavramlar öğrenir ya da başka bir deyişle anılar biriktirir. Anılarsa metne / yazıya kolay veya etraflı anlam vermeyi sağlar.

    Bireylerin hayatlarının her döneminde okumadan yeterince istifade edebilmeleri, sadece okumada ve okuduklarını anlamada iyi olmayla değil, okumayı bir kültür hâline getirmeleriyle mümkündür. Buna ilaveten seçici okur olmak da önemlidir. Çünkü bu durum okunacak kitapların niteliğini ortaya çıkarır. Nitelikli kitaplar okumak ve okutmaksa hiç şüphesiz başta aileler olmak üzere öğretmenler ile uzmanların meseleye dâhil edilmesini gerektirir.

    Peki, okuma imtihanımız nasıl gidiyor? Hemen cevap verelim. Sanılanın aksine çok başarısız olduğumuz söylenemez. Ya da daha doğru bir ifadeyle aslında okuyoruz. Özellikle son yıllarda Türkiye’de okuma alışkanlığı ve kültüründe ciddi artışlar gözlendi. Gözlem dediğime bakmayın, lafın gelişi öyle. Çünkü bu konuda olumsuz algıya sebep olan bir iki kaynağı belirsiz argümana karşılık çok sayıda veri mevcut. Şimdi bunların birkaçından bahsedelim.

    2019 yılında özel bir araştırma şirketinin yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de kitap okuma oranı % 42,3 olarak tespit edilmiştir.[2] Aynı şirket 2008 yılında ise bu oranı % 30 olarak tespit etmişti. 2011 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yapılan araştırma da benzer sonuçlara sahiptir.[3] Yine TÜİK verilerine göre 2000’li yılların başında 6000 civarında olan yıllık basılan kitap sayısı 2020 yılında 70.000 rakamına dayanmıştır.[4] Buna ek olarak Yayıncılar Birliğinin tespitine göre Türkiye 2017 yılı rakamlarına göre yeni kitap sayısıyla dünya sıralamasındaki 11. sırasını korumuştur.[5] Ayrıca 1990’lı yıllardaki araştırmalarda Türkiye’de az kitap okunmasının temel sebebi olarak gösterilen % 75 civarındaki okuryazarlık oranı şimdilerde % 98 civarındadır. Yani o yıllardaki okumama gerekçesi artık söz konusu değildir.

    Türkiye’de en çok kitap okuyanlar, ilkokul ve ortaokul öğrencileridir. Burada öğretmenlerimizin çabaları her şeyin üstündedir, onlara ne kadar teşekkür etsek azdır. Ayrıca son yıllarda hem okullaşma düzeyi artmış hem de taşımalı eğitimle en ücra yerlerdeki çocuklar bile okulla buluşmuştur. Yine okullarda ders kitapları öğrencilere bedava dağıtılmış, okuma ve yazma becerileri dersleri müfredata konmuş, okuma saati uygulaması hayata geçirilmiş ve kütüphanesiz okul bırakılmamıştır.

    Efendim, bu yeni halin hayatta karşılığı var mıdır? Vardır. Çünkü araştırmalara göre okuma-eğitim-ekonomi arasında bir korelasyondan bahsedilir. Ancak bu bizim için mevzu bahis değildir. Nitekim bir taraftan ülkemiz uluslararası verilerde en gelişmiş 20 ekonomi arasında gösterilirken diğer taraftan PISA verilerinden ve diğer bazı eğitimle ilgili göstergelerden hareketle geri kalmış bir ülke profili ortaya konmaktadır. Hâlbuki gelişmişlik de geri kalmışlık da bir bütündür ve birbirinden ayrı düşünülemez.

    Not: Konuyla ilgili ilginç bulduğum bir durumu da izah etmede yarar görüyorum. Malumunuz Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 2004 yılında lise öğrencileri için, 2005 yılında da ilköğretim öğrencileri için “100 Temel Eser” kitap listeleri hazırlanarak birer genelgeyle öğretmenlerden bu kitapları öğrencilerine okutmaları istenmişti. Her ne kadar muhataplar mezkûr eserlerin temininde bir takım sorunlar yaşamış olsalar da bu çalışmaların tıpkı 1940’lı, 50’li, 60’lı ve 70’li yıllardaki diğer çalışmalar gibi Türkiye’nin okuma kültürüne ciddi katkılar sağladığı inkâr edilemez. Ancak bu faaliyete ani bir şekilde 2018 yılı Aralık ayında son verildi. Hâlbuki gerekiyorsa liste güncellemesinin yapılması veya daha öncekilerde olduğu gibi “500 Temel Eser”, “1000 Temel Eser” gibi kitap sayısının artırılması ve basım-yayımının yapılarak okullarla / öğrencilerle buluşturulmasının neden düşünülmediği merak konusudur.


    [1] Ali Fuat Arıcı, Okuma Eğitimi, (4. baskı), Pegem Akademi Yayınları, Ankara, 2018.

    [2] Türkiye Okuma Kültürü Araştırması, http://okuyayplatformu.com/wp-content/uploads/2020/02/okuma-kulturu-arastirmasi.pdf

    [3] Türkiye Okuma Kültürü Haritası, http://www.kygm.gov.tr/Eklenti/55,yonetici-ozetipdf.pdf?0

    [4] Yazılı Medya ve Uluslararası Standart Kitap Numarası İstatistikleri, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Yazili-Medya-ve-Uluslararasi-Standart-Kitap-Numarasi-Istatistikleri-2020-37204

    [5] Türkiye Yayıncılık Sektörü 2017 Verileri, urkyaybir.org.tr/turkiye-yayincilik-sektoru-2017-verileri/#:~:text=Türkiye%20yeni%20kitap%20sayısıyla%20dünya,.%20sıradan%2016.%20sıraya%20geriledi.

    ETİKETLER: , , , , ,
    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.