eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
15°C
Ankara
15°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
15°C
Pazartesi Açık
17°C
Salı Parçalı Bulutlu
17°C
Çarşamba Açık
16°C

Okul Binalarında Güzellik Sorunu

Okul Binalarında Güzellik Sorunu

PROF. DR. İSMAİL AYDOĞAN

Mekân-insan ilişkisinde mekân insanı etkiler ama insan, mekânı belirler. İçinde bulunduğumuz çevrenin yapıları, mimari özelliği ve estetiği, sokaklarında dolaşan insanı etkiler.

Belli bir güzelli barındırmayan yapılar, o çevrede yaşayan insanın güzellik anlayışını olumsuz olarak etkilediği gibi, tersi bir durumda, insanın zevkini yüceltir.

Bu tür etkileri, “sessiz eğitim” olarak telakki etmek mümkündür. Modern dünyanın daraltılmış eğitiminin, öğrenmeyi, öğretmen gibi birkaç kişiyle sınırlaması, sessiz eğitimin olmadığı anlamına gelmez.


Öte yandan insan, mekânı (mekânını) belirler. Çünkü insan, içindeki ruh halinden kaçamaz. Yapıp ettikleri, halinin aynasıdır. Bugün çirkin bir çevrede yaşıyorsak, bu çirkin bir toplum olduğumuzdan dolayıdır. Bu nedenle güzel mimarilerimiz olması için, güzel insanımızın olması gerekir.

Misal, bundan 300 yıl önceki İstanbul’la şimdiki İstanbul arasında ne fark varsa, 300 yıl önceki insanla bugünkü insan arasında da benzer fark var demektir
Toplum gelenekleriyle yaşar.

Gelenekleri olan toplumlar, güçlü toplumlar; geleneği olmayan toplumlar ise sağlıksız toplumlardır. Özellikle eğitim yapılarında uyulması gereken temel ölçütün, tarihi bir geleneği sürdürmesi esas olandır.

Maalesef bizde uzun süreden beri gelen “modern” yapılar inşa etme, bir tutku halini almış durumdadır. Bu nedenle geleneksel olandan uzaklaşma, modernlik olarak sürdürülmektedir.

Ayrıca çağın değişmesiyle yapılarında sanki değişmesi gerektiği gibi bir düşünce de savunulmaktadır. Hâlbuki o hayran olunan batılı devletlerin okullarında bu gelenekselliğin sürdürüldüğünü görmek mümkündür.
Geleneksel mimarimizin olabilmesi için, kültürel düşünebilen ve yaşayabilen insan yetiştirilmelidir.

Günümüz binaları, kapitalizmin etkisiyle, ekonominin sınırları veya imkânlarıyla inşa edilmektedir. Buna okullar da dâhildir. Oysa mesele para meselesi değil, güzellik ve tasavvur meseledir.

Aynı meblağ ile şimdikinin çirkin okul binaları yerine güzel okul binalar yapılabilir. Güzel mimariden kasıt, kültürel olandır.
Geleneği sürdürmek bağlamında eğitim yapıları inşa edilirken medreselerin örnek alınması önemlidir. Hatta okulların Türkiye’nin her yerinde aynı modelle (tiple) yapılması da mühimdir.

Öyle ki ülkenin herhangi bir yerine gidildiğinde uzaktan görünen bu yapının hangi okul olduğu (ilkokul mu, ortaokul mu, lise mi) rahatlıkla anlaşılmalıdır.
İlkokul için tek katlı, ortaokul için iki katlı ve liseler için üç katlı olabilecek olan bu okullar, U biçiminde, dikdörtgen veya kare biçiminde medrese tipinde olmalıdır.

Çünkü bizim geleneğimizde bu U, kare veya dikdörtgen biçiminde olan medrese yapısı vardır. Bu medreselerin giriş kapısından sonra iç bahçe şeklinde genişçe bir üstü açık avlu bulunur.

Bu avlunun her iki yanında derslikler ve çalışma odaları yer alır. Medresenin büyüklüğüne göre iki katlı da olan bu medreselerde dersliklerin yanı sıra eyvanı (konferans salonu), hocalar için çalışma odaları, pansiyon odaları da bulunur. Bunun elbette bir anlam ve manası da vardır.

Tüm sınıfların avluya baktığı, avlunun ortasında bir şadırvanın olduğu bu medreselerde, hangi sınıftan yahut dersten çıkılırsa çıkılsın, öğrenci de öğretmen de aynı yere çıkar.

Bu tevhidin somutlaşmış halidir. Ortasında şadırvanın olması veya suyun olması ise, insanın acziyetini, geçiciliğini kimi zaman da azizliğini ortaya koyar.
Bu özellikleri barındıran medreselere Fatih medreseleri, Süleymaniye medreseleri, Diyarbakır Zinciriye Medresesi, Niksar’daki Yağıbasan Medresesi, Kayseri’de bulunan Hunat medresesi veya Semerkant’ta Uluğ Bey zamanında yapılan Uluğ Bey medreseleri gibi medreseler örnek gösterilebilir.


Bizde tarihten örnek almak, maalesef onurlu bir mesele olarak görülmemekte, modernlik adı altında batılı mimari tarzı model alınmaktadır. Bunun onur kırıcı olması bir yana ayıp bir şey olması bile gözden kaçmaktadır.
Öte yandan eğitimde teferruatlar önemlidir.

Bunlar sessiz eğitim yapar çünkü. Uzun süreden beri MEB’in hazırladığı eğitim yapıları projelerinde görülen modern olma sevdası nedeniyle bu tür geleneksel yapılaşmaya bir türlü geçilememektedir. Bu modern projeler öncelikle bir anlam ve manadan yoksundurlar. Çünkü kendi tarihi, kültürel ve edebi tasavvurumuza sahip değildir.

Unutmayalım ki, Mimar Sinan’ı, Mimar Sinan yapan bilgisi değildir, sahip olduğu tasavvurdur. Yoksa o dönemde Mimar Sinan’ın bildiği bilgileri her mimar biliyordu. Ama biz onları değil Mimar Sinan’ı biliyoruz.


Sözün özü; MEB’in lafla değil icraatla medeniyetimizi ihya ve inşa etmesini dileyerek, batıcıların eleştirisinden korkmadan, okul binalarının yapımında belirli medreseleri örnek alması yerinde olacaktır.

Bu, Türk okul tipinin oluşmasına vesile olacak, sessiz eğitimin gücü en kısa sürede görülecektir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.