“Öğretmen olmak güzeldir. Tükendiğini hissedersin, boğazın acıyıncaya kadar anlatırsın, yorulmak gibi bir lüksün yoktur. Gülümsemen eksik olmamalıdır yüzünden. Her zaman vicdanınla baş başasındır. Ufacık bir el, bir gülüş seni öyle mutlu eder ki sen bile kendine hayret edersin. Ama her gece yastığa başını koyduğunda çocuklarını düşünerek uyursun. Kendi kendine söz verirsin, sabah kalkar, derin bir nefes alır, koşmaya devam edersin.”
İşimi çok ciddiye alıyorum. Benim için işe zamanında gitmek çok önemlidir. Çoğu zaman içtiğim çay yarıda kalmıştır ve dersime zamanında girmişimdir. İş ahlakı, herkesin kazanması gereken bir davranış biçimidir. Sınıftan içeri girdikten sonra dış dünya ile ilişkim kalmaz. Bütün sorunları dışarıda bırakmışımdır. Sınıfta yoklama alırken ve ders defteri doldururken sandalyeye otururum.
Ders anlatırken çocukların ilgilerini toplamak ve derse katılımlarını sağlamak çok önemlidir. Bazen çocukların ilgisini toplamakta zorlandığımız günler de olmuştur. Böyle zamanlarda bir fıkra, bir türkü, bir şaka veya onları güldürecek bir cümle veya kısa konuşma yapıp derse geçerim.
Ülkemizi gelecekte teslim edeceğimiz çocukları yetiştirirken çok ciddi olmalıyız. Çocuklara bir kere sevgi kavramını çok iyi anlatmalıyız ve onları sevmeliyiz. Yakın tarihimizi çok anlatmalıyız. Atalarımıza karşı görev ve sorumluluklarımızın olduğunu ve bunun için çok çalışmamız gerektiğini iyi kavratmalıyız. Emanete sahip çıkmanın önemini vurgulamalıyız. Bu günlere nasıl gelindiğinin farkında olmalarını sağlamalıyız. Çocuklarla fazla ilgilenmeliyiz.
Onları, yetişkin bir birey olarak kabul ederim ben. Basından, yayından, eğitimle ilgili kitap ve kaynakları çok takip ederim. Başarılı olmanın yollarını araştırırım. Öğretmenlerle bir ortamda sohbet ederken öğretmen benden tecrübesiz bile olsa beğendiğim bir yöntemi varsa onu alırım. İfade ettiğim gibi gerek çocuk yetiştirirken gerekse ders anlatırken izlediğim yöntem ve tekniklerde yetersizlik görürsem kendimi hemen değiştirmeye ve daha etkili yollar aramaya başlarım, yeni yöntemler bulup uygularım. Çocukların konuları işlerken gözlem yapmalarına, konuyu yerinde öğrenmelerine fırsat veririm. Köy okullarında, hayat bilgisi derslerinin çoğunu bahçede işlemişizdir. Bu arada velilerimi de ihmal etmem ve onlarla iletişimimi sıkı tutarım. Onlara veli toplantılarında gerekli şeyleri anlatırım.
Bir konuyu kavratmanın en önemli yollarından biri, çocukları derste etkin hâle getirmektir. Çocuklarla mutlaka göz teması kurarım. Ses tonumu, yerine ve zamanına göre değiştiririm. “Konuyu ben anlayamadım, bir daha tekrar eder misiniz?” diyen öğrenciyi ödüllendiririm. Bunun için benim öğrencilerim, bir konuyu anlamadılarsa hemen sorarlar ve bir kez daha anlatmamı isterler. Ben de bilirim ki bu öğrenci gerçekten işini ciddiye alıyor. Benim öğrencilerime “Ülkesini en çok kim sever?” sorusunu sorduğunuzda alacağınız cevap hazırdır: “Görevini en iyi şekilde yapan.” diyeceklerdir. Onlara bunu verebilmek için öğretmen olarak iyi bir model olmak zorundasınız.
Çocuklarla uğraşmayı, onlarla vakit geçirmeyi, onlarla yetişkin biri gibi sohbet etmeyi çok severim. Bundan hiç usanmadım. Ders zilinin ne zaman çaldığını hatırlamam. Göreve yeni başlamış bir öğretmen gibi heyecanımı muhafaza ediyorum. Onlarla geçirdiğim zamanlarda vaktin nasıl geçtiğini bilmiyorum. Öğrencilerimin gelişimini sosyal etkinliklerle her zaman desteklemişimdir. Sosyal faaliyetleri, beslenmedeki c vitaminine benzetirim. Köylerde millî bayram hazırlıklarına yaklaşık iki ay önceden başlardım. Köylülerin hepsi bayram izlemeye gelirler ve büyük bir zevkle izlediklerini söylerlerdi. Bütün öğrencilere görev veririm bayramlarda. Öğretmenler Günü, Tutum Haftası, Anneler Günü gibi belirli gün ve haftalarda etkinliklerimiz sürekli olur. Sosyal faaliyetler, çocukların öz güvenlerini artırır; çocukları olgunlaştırır. Bir çocuğun iyi bir eğitim alıp almadığını, toplumun içine girdiğinde anlarsınız. Çocuk, kendini toplumda iyi ifade etmelidir.
Anlarım ve Anılarım
Görev yaptığım köyde, dikkatimi çeken bazı olumsuz görüntüler ve olaylar vardı. Köyün içinde lağım sularının oluşu dikkatimi çekti. Yakınımızda bulunan sağlık ocağı ile irtibata geçtim. Çevre sağlık memurunu getirdim ve köydeki bütün fosseptikleri beraber inceledik. Bozuk olan ve dışarı taşan foseptikleri tespit ettik. Sağlık ocağı olarak olaya el atmalarını istedim. Doktor arkadaşlar -sağ olsunlar- beni kırmadılar. İlçe ile yazışmalara başlandı. Fosseptiği uygun olmayan köylülere uyarı yazısı yazıldı ve süre verildi. Verilen süreye kadar sorunu gidermeyenler, savcılığa verilecekti. Gerçekten bir ay gibi kısa bir sürede on sekiz fosseptiği tamir ettirdik ve köy meydanı kurudu. Lağım suyu akmıyordu artık. Eşim de halk eğitimci idi. Köyde dikiş-nakış kursu açtık. Orada genç kızlara hem dikiş nakış öğretiliyor hem de genç kızlar bazı konularda (ana çocuk sağlığı, ev ekonomisi) eğitim görüyorlardı. Köy, fakir bir köydü.
Şubat tatili nedeniyle Ankara’ya eşimin kardeşinin yanına geldik. Bir yakınımın desteğiyle çocuklara kırtasiye malzemeleri, ders araç ve gereçleri (defterler, kalemler, boyalar, flütler vb.) temin ettim ve köye götürdüm. Kırtasiye malzemelerini, hem ihtiyacı olan öğrencilere veriyor hem de derslerine iyi çalışanları ödüllendirmek amacıyla kullanıyordum. Çocuklarım çok seviniyorlardı. Onların sevindiklerini görmek, benim için büyük bir mutluluktu.