eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
12°C
Ankara
12°C
Az Bulutlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
11°C
Perşembe Yağmurlu
10°C
Cuma Hafif Yağmurlu
8°C
Cumartesi Çok Bulutlu
8°C

Doç. Dr. Ali Faruk YAYLACI

Ankara’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Ankara’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Yönetimi ve Planlaması Bölümünden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Eğitim Bilimler Enstitüsünde, Eğitim Yönetimi, Planlaması ve Teftişi alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. 1995-2005 döneminde Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmenlik yaptı. 2005-2010 döneminde Belçika’da Türkçe ve Türk Kültürü Dersleri Öğretmenliğinde bulundu. 2013 yılında Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde akademisyen olarak görev yapmaya başladı. Halen Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde göreve devam etmektedir. Çalışma alanları, eğitim yönetimi, eğitim felsefesi ve eğitim politikasıdır.

    Öğretmenlik Kanunlu Bir Meslek Olmalıdır

    Öğretmenlik, kendine has kanunu olan bir meslek olmayı uzun zamandır bekliyordu. Yıllardır eğitim alanındaki herkesin gündeminde olan öğretmenlik meslek kanunu sonunda somutlaştı. Bu olumlu gelişme doğal olarak yeni tartışmaları da ortaya çıkardı. Şu günlerde mecliste ele alınacak olan yasa önerisinin bazı nitelikleri oldukça kayda değer görünmektedir. Öncelikle öğretmenlik mesleği hakkında yeni ve eski sorunları giderici bir zeminin varlığından söz etmek zor görünüyor. Mevzuatın değişik yerlerindeki hükümlerin kısaca bir araya toplanması ve kariyer basamakları uygulamasının buraya dahil edilmesi kanunun en önemli özelliği olarak öne çıkıyor.

    Kanunda yer alan esaslara bakıldığında ise düşünce ve duygu bakımından en temel karakteristik özelliğin sanki bir tür “güvensizlik” olduğu daha doğrusu bu bir tür güvensizlik algısının sürdürüldüğü görülmektedir. Öğretmenlerin istihdamını uhdesinde bulunduran bakanlık üniversitelerin öğretmen yetiştirme becerisine güvenmediğinden olsa gerek mezunları “öğretmen” değil “öğretmen aday adayı” kabul ediyor, sınava sokuyor, testlerle mülakatlarla güçlü bir elemeden geçiriyor. Güvensizlik burada bitmiyor ve sanki bakanlık kendi öğretmen istihdam etme sistemine de güvenmiyor ve görevini yapan öğretmenlerin uzman ya da baş öğretmen olabilmeleri için fazladan eğitimler aldırmayı gerekli görüyor. Verilecek bu eğitimlere de güvenilmediğinden belki bir de sınav yapmak gerekli görülüyor. Merkezi, standardize testler, ölçme, sıralama, eleme çılgınlığı dallanıp budaklanıyor.

    Öğretmenlerin sürekli olarak kendilerini geliştirmeleri gerektiği fikri bir tabuya dönüşmekle kalmıyor, eğitim fakültelerine ve öğretmenlerin görev yaparken ki deneyimlerine duyulan güvensizliği perdeleyecek işlevsel bir araç olarak da kullanılıyor gibidir. Öğretmenlerin mesleki gelişimleri konusundaki akıl karışıklığı olmadık yollara sapılmasına da neden oluyor. Aynı zamanda öğretmenlerin kendilerini geliştirmek için yeterince istekli olmadıkları kabul edildiğinden özellikle maddi özendiricilerle ve elemeci testler marifetiyle harekete geçirilmeleri zorunlu görülüyor.

    Öğretmenler neden kendilerini geliştirmelidir sorusuna verilen iyimser ve romantik cevaplar sürekli bir şekilde mesleki yeterlikler, alan bilgisi, öğretim yöntemleri ve öğretim teknolojileri gibi alanlarda yaşanan yenilikleri vurgulamaktadır. Gerçekçi bir bakış ise bu gerekçeler ile üretilen çözüm yolları arasındaki tutarsızlıklara odaklanmak durumundadır.

    Öğretmenlerin mesleki gelişimleri daha fakülteye girişte başlayan bir süreçtir. Eğer mesleki gelişim gerçekten önemsenen bir şey olsaydı eğitim fakültelerinin sayıları, kontenjanları ve bu okullara girişte aranacak yeterlikler gibi konularda çok daha farklı bir yol izliyor olmamız gerekirdi. Oysa sistem eğitim fakültelerindeki gereksiz sayısal artış yetmezmiş gibi diğer fakültelerin mezunlarının da formasyon yoluyla öğretmen aday adayı olma hakkına sahip olmasını desteklemektedir. Bu nedenle “öğretmen yetiştiren kurumlar” ifadesi yerine “bütün yükseköğretim kurumları” denilse yeridir. Neredeyse bütün yükseköğretim kurumları öğretmen adayı yetiştirmektedir. Öğretmenlik, her fakültenin yan dalı gibidir. Eğitim fakülteleri çoğalarak kendini yok eden bir şeye dönüşmüş durumdadır.

    Belirttiğimiz üzere öğretmenlerin bizzat görev başında kazandıkları deneyim de gelişim için yeterli görülmemektedir. Bu durum ise öğretmenliğin dönüşmüş olduğu “şey”e işaret etmektedir. Mesleki özerkliği olmayan, belirli şablonları sınıfa aktaran teknisyen bir aracı konumudur bu “şey”. Böylesi bir sistemde beş ya da on yıl da çalışsa öğretmen gelişmiş olamamaktadır. Çünkü ancak işlenecek konudan, öğretim yöntemlerine, değerlendirme usullerine kadar inisiyatif alma kabiliyet ve imkânına sahip olan okullar ve öğretmenler bu süreci deneyimleyerek gelişim sağlayabilirler.

    Gündemde olan öğretmenlik meslek kanununda olumlu bir adım atılarak öğretmenlik bir kariyer mesleği olarak tanımlanmaktadır. Ancak bahsetmiş olduğumuz güvensizliklerden olsa gerek yine fazladan eğitimler ve standardize testlerle ölçme, sıralama ve eleme öngörülmektedir.

    Yükseköğretim kurumları, Milli Eğitim Bakanlığı, sendikalar, sivil toplum kuruluşları birlikte çalışmak yoluyla bir öğretmenlik anlayışının çerçevesini çizebilmelidir. Bu çerçeveye uygun bir mesleki gelişim anlayışı maddi ve manevi özendiricilerle birlikte inşa edilmelidir. Öğretmenlerin mesleki gelişimleri konusunda, onları geliştirmekten çok kendilerini geliştirebilmeleri için uygun, destekleyici çalışma koşullarının oluşturulması önem taşımaktadır.

    Öğretmenlik meslek kanunu önerisine göre uzman öğretmenlik sınavına girme hakkı elde edebilmek için öğretmenlerin on yıl görev yapmış olmaları ve fazladan eğitimleri almış olmaları gerekmektedir. Bu süreçte yüksek lisans yapanlar ise sınavdan muaf olmaktadır. Sadece yüksek lisans ve mesleki deneyim uzmanlaşmak için yeterli olmamaktadır. Akabinde uzman öğretmen olduktan sonra on yıl uzman olarak görev yapan öğretmenler yine fazladan eğitimleri almak koşuluyla baş öğretmenlik sınavına girme hakkı kazanmaktadır. Bu süreçte doktora yapanlar ise bu sınavdan muaf olmaktadır. Yirmi yıllık deneyim ve doktora yapmış olmak baş öğretmenlik için yeterli görülmemektedir. Yirmi yılın ardından bu anlatılan koşulları yerine getirdikten sonra sınava girip başarılı olunursa baş öğretmen olmak ve ek gelir elde etmek açıkçası çok fazla özendirici görünmemektedir. Yüksek lisans ve doktora yapmayı da aksine olumsuz etkileme potansiyeli söz konusudur.

    Burada anlamlı ve tutarlı bir çözüm yolu öncelikle öğretmenlik mesleğinin kendine özgü nitelikleri bağlamında farklı bir anlayışla tanımlanması ardından buna dayalı bir şekilde deneyim ve lisansüstü eğitimlerle elde edilebilecek yükselme imkânı olabilirdi. Mesela, yedi ya da sekiz yıllık öğretmenlik deneyimine sahip olanlar uzman, on beş yıllık deneyime sahip olanlar baş öğretmen olurlar denilebilirdi. Bu süreçte, herhangi bir şekilde testlerle eleme ve sıralama gerektirmeyen fazladan eğitimlere katılım da söz konusu olabilirdi. Yüksek lisans ve doktora yapanlar ise kıdem ve fazladan eğitim koşulları aranmaksızın bu basamaklara ulaşmış kabul edilebilirdi. Buna ek olarak yüksek lisans ve doktora yapan öğretmenlere bu eğitimlerini yaptıkları illere tayin, belirli sürelerde düzenli izinler ve maddi yardım gibi özendirici tedbirler alınmalıdır elbette.

    Öğretmenlik artık, genel kültür, alan bilgisi ve mesleki formasyon zemininde tanımlanan ve fakat hemen herkesin öğretmen olabileceği anlayışıyla şekillenen, nitelikler ya da alınan eğitimle değil de hiç de eğitsel bir tarafı olmayan standart testlerdeki “başarı” ile elde edilebilen bir meslek alanı olmaktan kurtarılmalıdır. Aynı zamanda kanun, ücretli, sözleşmeli öğretmenlik gibi kategorileri de kaldırmalı, kamu okullarında ve özel okullarda çalışan tüm öğretmenleri kapsayabilmelidir.

    Öğretmenlik, seçilen nitelikli öğrencilerin eğitim fakültelerinde alacakları nitelikli bir eğitimin ardından ulaşılan; entelektüel birikim, alan bilgisi ve eğitim bilimleri birikimine dayalı bir uzmanlık mesleği olarak yapılandırılmalıdır. Eğitim fakültelerinin bu süreçte öğretmen yetiştiren tek merkez olması düşünülmüyorsa bu okullar, hemen sayıları azaltılarak lisansüstü eğitim kurumlarına dönüştürülmeli, herhangi bir fakülteyi bitiren herkesin buralarda lisansüstü eğitim alarak uzman öğretmenlere dönüşecekleri bir sistem inşa edilebilmelidir.

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.