(…)
Öğretmene saygı besle ve onu sev oğlum! Çünkü baban da onu seviyor ve saygı besliyor. Çünkü kendisini unutacak olan bu kadar çocuğun mutluluğu için hayatını harcıyor. Onu sev, çünkü o senin zekânı açıyor ve ruhunu yüceltiyor. İleride sen büyüdüğün, o ve ben artık dünyada bulunmadığımız zaman, onun anısı benimkinin yanında aklına gelecek ve kuşkusuz otuz yıl sonra bile, onun iyi yüzünün bugün kavrayamadığın kederli ve yorgun anlamı sana üzüntü verecek. Onu sevmediğin, belki kendisini üzdüğün için utanacak ve acı duyacaksın.
Öğretmenini sev! (…) Onlar, seninle birlikte büyüyen binlerce çocuğun ruhuna ışık tutmaktadırlar. Değerleri iyi anlaşılmamış olan bu fikir yapıcıları, ülkemize bugünkünden daha iyi yeni kuşaklar hazırlamaktadırlar.
Sana iyilik yapanlara, hele bunlar arasında aileden sonra birinci sırada gelen öğretmenine saygı beslemezsen, bana karşı beslediğin sevgiyi yapmacık bulacağım.
Öğretmenini benim kardeşimmiş gibi sev! Seni okşadığı zaman da, azarladığı zaman da; haklı olduğu haksız olduğu zaman da sev! Neşeli ve sevimli olduğu zaman da sev onu; fakat kederli olduğu zaman daha da fazla sev…
“Öğretmen” adını her zaman saygılı bir dille söyle. Baba kelimesinden sonra, bir insanın diğer bir insana söyleyebileceği en yüce, en kutsal ve en tatlı isim budur.
Baban
İtalyan yazar Edmondo de Amicis’in (1886-1908) Türkçeye “Çocuk Kalbi” olarak çevrilen Cuore (Kalp) adlı çocuk romanında yer alan bu satırlar, pek çoğunuzu çocukluk yıllarına götürmüştür. Kitapta ilkokul çağındaki bir çocuğun okul ve sosyal hayatı çocuk diliyle anlatılmakta, yer yer ebeveynlerin çocuğa yazdığı mektuplar yer almaktadır. Alıntılanan mektup bunlardan birisidir.
Yazıya böyle bir giriş yapma nedenim, son zamanlarda ziyaret ettiğim okullarda veya medyada yer alan haber ve paylaşımlarda öğretmene saygısızlık boyutuna varan davranışların fazlaca dillendirilmesi. “Yirmi altı yıllık meslek hayatımda ilk defa bir öğrencim, şaklabanlık amacıyla ders esnasında pencereden atlayıp kaçtı.” diyen öğretmeni ve ilkokuldaki öğrencinin öğretmenine nasıl diklenerek sorun çıkardığını anlatan okul yöneticisini dinledim. Maksadım problem sıralamak değil. Zaman zaman sosyal medya ve basında yer alan görüntüler ve haberler malum.
Hz. Ali’nin “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.” dediği öğretmen, “Mesleği bilgi öğretmek olan kimse; hoca, muallim, muallime” olarak tanımlanıyor ve eğitim hayatımızda anne-babadan sonra gelen en önemli etken olarak görülüyor.
Her ne kadar 24 Kasımlarda “Öğretmen kutsaldır ana gibi / Öğretmen kutsaldır baba gibi…” veya “Öğretmenim canım benim…” diye başlayan şarkılar, şiirler okutsak da bazı olumsuzlukların önüne geçmek maalesef mümkün olmuyor.
Her geçen gün bu şikâyetler artıyorsa ebeveynlerin, eğitimcilerin, eğitime yön veren liderlerin bu sorunların en az seviyeye indirilmesi için uygun adımlar atması, “Çocuğun okulu ve öğretmeni sevmesi için neler yapılmalı?” sorusuna cevap araması gerekiyor.
Dillendirilen olumsuzlukların çözümü için öncelikle okul (öğretmen/yönetim) ve aile arasında güçlü bir iletişim ve iş birliğine ihtiyaç var.
Çocuğun, haklarının yanında sorumluluklarını da öğrenmesine özen gösterilmelidir. Unutulmamalıdır ki “Bir insanın sorumluluklarını bilmemesi büyük bir sorundur, sorumluluklarını bilmeden haklarını öğrenmiş olması ise tam bir felaket!”
Aile içindeki sorunlardan, ebeveynin olumsuz davranış ve söylemlerinden etkilenen çocukların arkadaşlarına ve öğretmenlerine karşı agresif davranışlar sergileyebileceği akıldan çıkarılmamalıdır.
Sebebi ne olursa olsun çocuğun yanında okul ve öğretmeni eleştirilmemelidir. Bu tür eleştirilerle onun okula ve öğretmene olan ilgisi, saygısı ve eğitim-öğretim adına öğretmenden elde edeceği kazanımlar zarar görebilir.
Okul ve öğretmenle ilgili olumlu sözler söyleyerek okulu ve öğretmeni sevdirmenin yolları denenmeli; çocuğun okulu ve öğretmeni sevmesine, öğretmeniyle sağlıklı bir iletişim kurmasına zemin hazırlanmalıdır.
Okuldaki ders ve faaliyetler için “gereksiz” ifadesi kullanılmamalıdır. Böyle bir söylem, çocuğun bütün dersleri hatta okulu gereksiz görmesine yol açabilir.
Okul veya öğretmeniyle ilgili bir sorun yaşadığı düşünüldüğünde ön yargıdan uzak, çocuğun da hata yapabileceği göz önünde bulundurularak, kendisine sezdirilmeden ilgililerle görüşülmeli; problem varsa uygun dil ve yaklaşımla çözülmelidir.
Çocuğun yanında, telefonla veya yüz yüze veli-öğretmen tartışmaları yaşanmamalıdır. Bu tür davranışlar, çocuğun okuldan ve öğretmenden soğumasına neden olabilir.
Çocuk, öğretmenle tehdit edilmemeli; yaşının, yeteneğinin, kapasitesinin üzerindeki kazanımlar için zorlanmamalıdır.
Çocuğa mükemmel bir öğrenci olması için değil; iyi bir öğrenci olması için yol gösterip yardımcı olunmalı, ancak baskı yapılmamalıdır.
Eğitimin bir süreç işi olduğu, her çocuğun belli bir kapasite ve yeteneğinin bulunduğu unutulmamalıdır. Okula yeni başlayan çocuğun hemen okuyup yazmasını, üst sınıflarda bütün derslerden en iyi notları almasını, sınıfın en iyi öğrencisi olmasını, sınavlarda derece yapmasını istemek çocuğu baskı altına almaktan başka bir işe yaramaz.
Çocuğun başarısını arkadaşlarıyla karşılaştırmak, onu okuldan ve arkadaşlarından uzaklaştırır; çocuk, sürekli başaramama kaygısı içinde yaşayan, korkak bir öğrenci olur.
Çocuk, okul ve dersleriyle ilgili olarak sürekli sorgulanmamalı, gerekli bilgiler sohbet ortamında alınmalıdır. Öğrenilenler, aleyhine bir delil olarak kullanılmamalı, bir sorunla karşılaşıldığında yol göstermeli veya uygun şekilde öğretmeniyle görüşülmelidir.
Sonuç olarak; başarılı bir eğitimin, okulu ve öğretmeni sevmekle başladığı herkesçe çok iyi bellenmelidir.
Mustafa USLU
Kıymetli hocam, toplumsal bir yaramızı yazmışsınız, kaleminize yüreğinize sağlık. Allah öğretmenlerimizin kıymetini bilenlerden, değerli dertleri ve gayretleri olan öğretmenlerden olmayı nasip etsin inşallah.
Bir öğretmen olarak yazınız için içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Çocuklarımza yol aydınlığı olacak öğretmenler olması dileğiyle.. Kaleminize sağlık…
Sayın hocam. Yazı çok yerinde tespitlerle dolu. Sadece veli kısmı ne olursa olsun düzeltilemez gibi duruyor…
Hocam, tam da gündem olan bir konuya değinmişsiniz. Öğrencinin yanında aileler öğretmenler hakkında kesinlikle en ufak olumsuz konuşmamalı. Çocuklar bu durumdan etkilenip öğretmene saygısızlaşıyor. Öğretmenin verebileceği bir ceza yöntemi de yok. Tüm aileler okumalı…
Tck da terbiye ve tedip hakkı net bir şekilde düzenlenmeden bu sorunlar artarak devam edecektir. Kızına evden kaçtığı için tokat vuran babaya ceza veren Türk yargimiz öğretmenlere itibar etmeme ve ceza verme anlayışındalardır. Avrupa ve hiç bir gelişmiş ülkede olmayan bu yargı sistemi günümüzde Turkiye yi örf ve geleneklerinden kopuk suç ve olayların kargaşaların yaşandığı bir ülke haline getirmeyi hedeflemektedir.