Necip Fazıl, pek çok eserinde, oyunlarında, şiirinde gençliği ele alır, bir vesileyle ondan bahseder. Ama konu İdeolocya Örgüsü’nde ve Sahte Kahramanlar’da ayrı başlıklar halinde ve yoğun olarak işlenir. Hitabeler’de “Gençlik” başlığı altında tek bir yazıya yer verilir (İman ve Aksiyon, Özlediğimiz Nesil birlikte yayınlanır ve bunlar bütünüyle gençliğe hasredilir). Bugün gençliğimiz, nüfusumuzun yüzde 16.4’üdür. Bu oran 12 milyon gence tekabül eder. Bu bir servet, güç ve imkandır. Bu, dahası bir devlettir. Ancak bu kitle gereği gibi değerlendirilirse güçtür, servettir, devlettir. Aksi felakettir. İşlenmezse, bir idealin çemberine alınmazsa her biri serseri bir mayın gibi ülkenin herhangi bir köşesinde patlayıverir.
Bu yüzden sanatkarımızdan, din adamımıza, bilim adamımıza, devlete yani hepimize büyük sorumluluklar düşmekte. Necip Fazıl’ın hamlesi, tasavvuru bu gücü mecrasına oturtmak ve mesuliyetine müdrik kılmaktır. Bunun için gençliğin kazanması gereken vasıflar üzerinde durur. Önce bir şuur edinilmelidir. Sistem şuuru. Öyleyse sistem şuuru ile başlayalım:
Nedir Sistem Şuuru Ve Gerektirdiği Muhasebe
İnsanın kendinden kalkarak zerreden kürreye bütün kainatı, varlığı vs. izahta başvurduğu, dayandığı mantıklı, tutarlı, tezatsız reçete; umdeler, ilkeler bütünü, sistem. Doğumdan ölüme ve ölüm ötesine de uzanan nizamın esasları. Mesela felsefi bir sistemden ekonomik, sosyal, siyasi sistemlerden bahsedilebilir. Üstad’ın kastettiği bütün bunların da hakikatine malik bir sistem. Bu, İslami bir sistemdir. Allah ve onun son peygamberi Hz. Muhammed (sav)’in isim mihrakına bağlı bir sistem. Öyle ki bu sistem, milliyetçilikten inkılapçılığa, devletçiliğe kadar diğer tüm oluş ve kıpırdanışların hakikatine maliktir. Kısaca böyle bir sistem ferde bir hayat mantalitesi, yaşama prospektürü sunar. Bir muhasebe, murakabe ölçüsü verir. Fert, artık kendisini nasıl yaşaması gerektiğini, mazisini, tarihini, Türk tarihini, geleceğini, tüm oluş ve bozuluşu bu sisteme göre muhasebe ve murakabe eder. Üstad böyle bir sistemi, “kökü ezelde dalı ebedde bir sistem” olarak görür. Böyle bir yapıya sahip değilse herhangi bir sistem, rejim yani insanın bu dünya ve ötesine ait hesabını veremiyorsa o, kubur faresine gıda hazırlamaktan başka herhangi bir iş yapmış sayılmaz. Nihayet O, sisteminin merkezinde “Mutlak Bir”, muhitinde sayısız dizilişlerin yer aldığını ifadeyle bunun bir ideali de resmettiğini vurgular: Vasıf adı “Büyük Doğu” gaye adı “İslam” olan bir ideal. Necip Fazıl, gençlerin bunun idrakinde olmalarını ister. Böyle bir idrakte, hayatını davasına adama vardır. Ve her an “ben varım” hassasiyeti galiptir, aksiyona hazırdır.
Şüphesiz böyle bir muhasebe ve murakabe bir oluşu, çileyi, fikir çilesini, dahası ehliyeti ve mesuliyeti gerektirir. Fikir çilesi zor ama soylu bir çile. Çile şiiri, belki de böyle bir “oluş”un, nice çilelerin, zorlukların, kıyımların, hapislerin mahsulü. Öyle ki bu adam, hep çileyle yoğrulmuş ve çile yoğurmuş. Yüklendiği onca yük yetmezmiş gibi bir de “boşluğu ense kökünde” taşıyacaktır. Gaiplerden bir ses geldi: Bu adam, gezdirsin boşluğu ense kökünde! İşte Üstad’ın genç dediği böyle bir genç, gençlik dediği böyle bir gençliktir. Acıya, ıstıraba, çileye talip. Zevke, eğlenceye, hiçliğe değil! Bütün bunları ve dahası Üstad’ın “oluş” tabir ettiği bu çileli hali anlayabilen, bir sistem şuuruna varabilen, bunun neticesinde gerçeğini sahtesinden ayırabilen bir gençlik. Davasının derdinde, davasının şuurunda kolaya, basite kaçmayan, çabucak oldum vehmine kapılmayan, yükü, mesuliyeti yüklenen bir gençlik.
Nerelerden gelindiğini, Allah demenin dahi yasak olduğu devirlerden, 27 Mayıs gece baskınlarından, nice badirelerden geçilerek gelindiğini bilen, hakkıyla anlayan, düşünen, bunları harcamayan bir gençlik. Bu şuur, böyle bir gençliğe insanoğlunun en yüce hasletlerinden biri olan düşünme hasletini kazandırır.