Şeyh Muhammed Raşid efendi, bütün ihtişamıyla Divanından inmiş ve sırtındaki deve yününden yapılmış abasıyla, iri yapılı gövdesiyle bir dağ gibi yürüyerek yanındaki müritleriyle geliyordu bize doğru. Mustafa Yazgan ilk kez görüşecekti onunla. . Ben daha evvel görüşmüştüm ve kendileriyle sohbet etmiştim. Şeyh Efendi, gül tarhını bir iki adım geçti. Oğlu Abdülgani , beni kolumdan dürterek ve: ” Hani ? “ dedi hafifçe. . Bende yavaşça : “ Baban dönecek ve gülleri koparacak biraz bekle “ dedim tebessüm ederek. Sözüm daha bitmemişsen o esnada Şeyh Muhammet Raşid efendi , iri gövdesiyle ince bir hareketle geri döndü. Onunla birlikte yürüyenler şaşırdılar bu hareketine. Gülzar’a girdi ve kendinden beklenmeyen çevik bir hareketle gülleri kopardı elindeki çakı ile. Urfa’dan gelen dostlarımızla ve müritleriyle yürüdü yanımıza Kocaman ellerinde tutuğu açılmış o kırmızı güllerden birini Mustafa Yazgan’a, diğer açılmış kırmızı gülü de il başkanı şekerci Ahmet Apaydın’a verdiler. Diğer elinde tuttuğu o güzelim kırmızı tomurcuğu da bana uzattılar. Üçümüzde verilen gülleri aldık o muhteşem kokularını içimize çekerek . Etraf çok güzel kokmuştu o gül kokularıyla.
Ben, bu sefer herkesin duyacağı bir sesle oğlu Abdülgani’ye : “ Bu keramet benim mi, yoksa babanın mı ? “ diye sorunca, bizi dikkatle izleyen Müftü Emeklisi Ahmet efendi:“ Şeyh onun babası , ama keramet ise senindir ! “ dedi. Herkes pür dikkat kesildi bu sözlere. Hoş geldiniz ve tanışmadan sonra talebimizi ilettik muhtereme. Mustafa Yazgan ile sohbet ettiler. İkramdan sonra O da : “ Sizden başka kime vereceğiz reyleri? Tabii ki size vereceğiz . “ dediler. Cemaatinin yüzünde de güller açmıştı bu sözün üstüne.
Hacı Bahattin Açıkyol: “ Kurban baş üstüne ! “ dediler. Mustafa Yazgan ile sohbetleri tatlı tatlı geçti. Bizlere de başarılar dilediler. Ayrıldık Menzil’den müsaade isteyerek. Seçim boyunca tüm müntesipleri üstün gayret sarf ettiler.
Başka bir anekdot:
Yine bizi Urfa merkeze bağlı Mağarcık köyüne Düğerli Aşiret Reisi Halil Yıldırım ağa davet etmişlerdi. Mustafa Yazgan ve kontenjan adayımız Ahmet Uludağ’la birlikte bir konvoyla şehirden köye gittik. Köylülere çevre köylerden de gelerek katılan aşiret üyeleriyle kalabalık bir topluluk olarak toplanmışlardı köy odasının önünde. Halil Yıldırım ağa ve adamları bizleri karşıladılar. Düğerli Aşiret reisinin bu daveti tam bir düğün şöleni şeklinde gerçekleşti. Mustafa Yazgan, hatiplerin şahı ; İslam ve ahlak üzerine nutuk çekti oradakilere. Tarihten örnekler verirken bizim adayımız Ahmet Uludağ da tam Mustafa Yazgan’ın karşısında hüngür hüngür ağlıyor ve gözlerinden yaşlar sel olmuş akıyordu. Bu manzaraya dikkatle bakan Halil ağa, benim kulağıma: “ Reis bu ağlayan adam da adayımız değil mı? “ dedi. “ Evet! Bizim kontenjan adayımız “ deyince: “ Bunlar Şeyh Hemo ile Şeyh Remo gibiler. Biri söylüyor, diğeri de ağlıyor!” dedi. Bu iki güzel Şeyh kardeşler yörede çok meşhurlardı. Biri tef çalarmış, diğeri de ilahiler söyleyerek ağlayarak zikr edermiş. Köyden mutlu bir şekilde ayrıldık. Yolda Mustafa Yazgan ile Ahmet Uludağ’a Halil ağanın dediğini anlattım. Mustafa Yazgan ömründe belki ilk defa böyle keyifli gülmüştü. Uludağ ise: “ Mustafa Yazgan öyle güzel anlattı, öyle güzel anlattı ki, ben aday olduğumu birden unuttum! Gözlerime ve yüreğine hakim olamadım ! “demişti içtenlikle.
Mustafa Yazgan’ın şeker gibi bir dilli ve konuşurken insanları öyle ikna ederdi ki, dinleyenler onu hayran hayran dinlemekten haz alırlardı. Keşke konuşsa da biz hep dinlesek derlerdi. Elleri küçücük ama mangal gibi bir yüreği vardı. Hak ve hakikat uğruna canını her dem fedaya hazır idi. Öyle güzel yazı yazardı ki, onu hattat sanırdınız. Ben onunla olmaktan Allah’a şükrediyordum. Tüm seçim boyunca sabahları onu Narlık’taki dayısı Yasin Ateş Amcanın evinden alır ve gece yarılarında eve bırakırdım.
Seçim süresince o yine kitap okuyor ve yazacağı kitaplarını bile zevkle anlatıp duruyordu bana. Ömür hakkını vermekle geçmeli bu dünyada derdi. Üstad Necib Fazıl’dan bahsetmediğimiz gün olmazdı. Onunla geçen on sekiz yılının tadını hala unutmadığını zevkle anlatırdı. Çok keyifli bir seçim çalışması olmuştu Mustafa Yazgan ağabeyle.
İkimizde Büyük Doğu ekolünden olduğumuz için, biri birimizi çok iyi anlıyorduk. Urfa Necib Fazıl üstadın uç beyleriyle doludur. Mehmet Akif İnan , Zübeyir Yetik, Mustafa Yazgan, Nihat Armağan, Yusuf Demirkol , Halil Gülüm ve de Vahdettin Gayberi gibi Büyük Doğu mefkûresinin kale burçlarındaki Urfalı kandillerdi bunlar. Maraş’ın “ Yedi Güzel Adam’ı varsa, Urfa’nın da “ Vefalı Yedi Güzel İnsan’ı” vardır. Onlar ; Üstad Necip Fazıl’ın yiğit , fedakar ve vefalı arkadaşlarıdır.
Seçimde il barajını geçtik ama yurt genelinde yüzde dörtlerde kalınca Milletvekili olarak meclise Mustafa Yazgan’ı Urfa’dan göndermemiştik. . O gece seçim sonuçlarını dinlerken seçim karargâh salonunda gözyaşlarımızı tutamamıştık Adil Saraç, Abdulkadir Subaşı, Salih Beşkardeş, Mehmet Oymak ve diğer partili arkadaşlarla hüngür hüngür ağlamıştık.
O geceyi hala asla unutmadım. Öyle ki yavruları zalim avcılar tarafından vurulmuş ceylanlar gibi, biri birimize sarılarak ağlamıştık saatlerce. Haftalarca etkisinden kurtulamamıştık bu seçimin.
Oysa Urfa genelinde Otuz iki bini aşkın rey almıştık. İl barajını geçmiş ve bir Milletvekili hakkını kazanmıştık. Ancak milletin iradesi önündeki bu baraj bentleri yıkılmadıkça tam demokrasi gelmez ülkeye. Bu tek adam rejimine hala son vermemiştik. Batı demokrasisi bizim insanımıza çok görülmüştü bu ceberut rejim tarafından. İnsanlık ancak hür iradesiyle hakka uygun yasalarla idare edildikte huzur bulacaktır.
Mustafa Yazgan ile anlatılacak öyle hatıralarımız var ki, ileride bunları ayrı ayrı anlatmak nasip olacaktır. O, tam bir siyaset , fikir ve gönül fenomenidir benim yanımda. “ Sessiz Çığlık “ onun sesli çığlığının sesidir bence. . Vefakar, vakur ve göğsünde herkese yetecek bir yürek taşıyan, bir çocuk safiyet ve merhametin timsaliydi O .
Dostluğumuz ta Tomurcuk Dergisini çıkardığı günlerden bu güne dek hep büyüyerek devam etmiştir onunla. Şimdilik bu kadarıyla iktifa etsek mi ? Ne dersiniz buna aziz dostlarım benim?
Demiştik ki, o günkü Urfa Refah Partisi İl Başkanım Ahmet Apaydın’dan şu anekdot notunu aldım:
“ Ben, sayın Yazgan, aday olacaksın ama, sıralamayı sonra belirleyeceğiz. O da hiç tereddüt etmeden bana; kardeşim sen, beni Hacca göndereceğini söylüyorsun, ben nasıl koltuk seçerim ? “ demişti yürekten.
İşte siyasetin özü. Güven ve teslimiyetin muhteşem bir örneği bu.
Şu muhteşem tevekküle bakınız? . Şu dava şuuruna bakınız? . Böyle bir cevap ancak Mustafa Yazgan’a yaraşırdı. Bir kez daha liyakatle seçilen adayların meziyetleri nasılda bir bir ortaya çıkıyor. Bunca sene geçmiş olmasına rağmen unutulmadan hakkı teslim ediliyor değil mi? Bu anekdotu da buraya yazmak bana vacip oldu.
SON