Âkif, yeni nesil Müslüman gençliğe seslenir. Bu çığlığında Şairimiz, İslâm’ın nesline, ‘emir’ ile ‘yalvarma’ arasında bir dille konuşur. İlim ve tahsillerini bir an önce tamamlamaları gerektiğini bildirir. Ona göre bilgi ve erdem, mutluluğu getirecektir. Mehmet Âkif’in acelesi vardır adeta. Belki de devlete yönelik dış tehlikeleri âkil bir adam olarak sezmektedir. Viyana’da bulunduğu sırada müttefik Avusturya devleti ve halkının Osmanlı’nın Kudüs’ü kaybetmesinden dolayı sevince boğulmasına anlam veremez. Hatta, onun kendi anlattığına göre, Kudüs’ün düşmesiyle Viyana’nın bütün kiliselerinde ‘zafer’ çanları çalar.[1] Nitekim Âkif, daha büyük felaketlerin geleceğini daha 1919 yılında yazdığı şiirde işaretlerini verir. Kaybedecek zaman yoktur. Çağın bilim, fen ve tekniğiyle donanımlı gençlerin, talebelerin bir an önce tahsillerini bitirmeleri gerekir. Alanında üstün yetenekli, akıllı, zeki, çalışkan ve cesur gençler, bilgi ve erdemle ülkeyi her türlü tehlikelerden koruyacak, devleti ve toplumu ilerletip geliştirecek ve güçlü bir millet haline dönüştürecektir. Kökleri, yüzyıllara dayanan bu millet, ilim ve irfanla her türlü sıkıntı, bela ve musibeti aşacaktır. Âkif, gençlere ümit vererek onları teşvik eder ve cesaretlendirir. Özgüven ve cesaretle her türlü meselenin çözüme kavuşturulacağını, birçok sorunun giderileceğine inanır.
Hadi tahsîlini ikmâle tez elden, hadi sen!
Çünkü milletlerin ikbâli için, evlâdım,
Ma’rifet, bir de fazîlet… İki kudret lâzım
Ma’rifet, ilkin, ahâlîye sa’âdet verecek
Bütün esbâbı taşır; sonra fazîlet gelerek,
O birikmiş duran esbâbı alır, memleketin
Hayr-ı i’lâsına tahsîs ile sarf etmek için.
Ma’rifet kudreti olmazsa bir ümmette eğer,
Tek fazîletle teâlî edemez, zaa’fa düşer.
İbtidâîliğe mahsûs olan âvâre sükûn,
Çöker a’sâbına. Artık o da bundan memnûn!
Ma’rifet, farz edelim, var da, fazîlet mefkûd…
Bir felâket ki cemâ’atler için, nâ-mahdûd.
Beşerin rûhunu tesmîm edecek karha budur;
Ne musîbettir o: Tâunlara rahmet okutur!
Bizler edvâr-ı fazîletleri cidden parlak,
Bir büyük milletin evlâdıyız, oğlum, ancak,
O fazîlet son üç asrın yürüyen ilmiyle,
Birleşip gitmedi; battıkça da ümmet cehle,
Bünyevî kudreti günden güne meflûc olarak,
Bir düşüş düştü ki: Davransa da, sarsak sarsak.
Garb’ın emriyle yatıp kalkmaya artık mahkûm;
Çünkü hâkim yaşatan şevket-i fenden mahrûm.
Biz, evet, hasmımızın kudret-i irfânından,
Bî-nasîbiz de o yüzden bu şerefsiz hüsran.
Sonra, a’sâra süren haybeti çekmekle, bugün,
O fazîlet bile hissiz, hareketsiz, ölgün.
Şimdi, Âsım, bana müfrit de, ne istersen de,
Ma’rifetten de cüdâ Şark o fazîletten de.[2]
Mehmet Âkif’in bu sözleri o günün hangi yaştan olursa olsun Müslüman aklına ve irfanına tesir ettiği gibi, bugün de bu etkisini sürdürmektedir. Bu kapsamda Düşünürümüzün Safahat eseri, günümüzde yöneticilerden ilk mekteplere kadar bütün toplum kesimlerine büyük bir ruh ve zihniyet aşılamaktadır.
[1] Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Âkif Ersoy Hayatı, Seciyesi, Sanatı, İstanbul 2018, 274.
[2] Mehmet Âkif, Safahat, Altıncı Kitap, Âsım, 441-443.