Derya Gültekin
” Öğretmenim bak! Babamın evi…”
” Yerimi kaybettim öğretmenim, neredeydim?
“Ben c şıkkı olduğunu biliyordum zaten, sizi denedim öğretmenim.”
“Dolaptan kitap paralarını ben çalmıştım. Harçlıklarımdan biriktirip aldığım yere bırakmak istiyorum öğretmenim. Çok özür dilerim.”
Sözün bittiği yer denir ya hani! Evet, tam da sözün bittiği yerdi bu sözler. Bir an, bir hâl, bir bakış… Böylesi anlarda duy da sus, gör de geç, anla da hissetme! Gel de düşünme, dert etme sorgulama, ne mümkün?
Öğretmen; hissetmeli, fark etmeli, ben/i biz yapabilmeliydi…
…
Çalışkan, zeki, cıvıl cıvıl neşeli olan Duygu, o günlerde içine kapanmış sessiz durgun… derslere ilgisiz ve bir o kadar da mahcup oturur olmuştu sırada. Nedenini anlamak için bir bahaneyle okul çıkısı beraber yürürken ince narin parmağı bir ok gibi ” Öğretmenim bak! Babamın evi…” diyerek bir evi işaret etmişti. Sonradan anladım ki bir babanın ikinci evliliğinden geride kalan bir çift sözdü Duygu’nun dilinde kıvranan.
…
Metin okuma saatinde, kitap elimde sıralar arasında gezinirken ben de herkes gibi okuyanları takip etmekteydim. Okuma sırası Pınar’a geldiğinde üç beş satır okudu ve durdu. ” Yerimi kaybettim öğretmenim. Neredeydim?” diye sorunca ben de hatırlattım. Takip edildiğinin mutluluğu ile ” Aslında yerimi biliyordum. Beni takip ettiğinizden emin olmak istedim öğretmenim.’ Gülümsedik.
…
Diyelim ki Duygu’ları hissettik, Pınar’ları takip ettik, Tuba’ ların sorusuna cevap verebildik… İbrahim’in hatasını anlamasına yardımcı olup hırsız olmaktan kurtardık diyelim. Peki ya yolda bırakılanlar… Manav tezgâhında kasa arkasına saklanmış… Meyve muamelesi gören arka sıradakiler… Hakkını arayamayanlar… Yolda bırakılanlar… Onları kime niçin bıraktık?
Küçük bir beldeye girmek üzereyken arabası bozulan Osman Bey, çeker arabasını yol kenarına ve arızanın nereden kaynaklandığını anlamaya çalışır. Durumu fark eden bir delikanlı ilgilenmek ister. Osman Bey, gencin bir kaç uğraşıyla arabayı çalıştırdığını görünce çok sevinir ve bir o kadar belli etmemeye çalışsa da şaşırır. Teşekkür eder. Ayrılırken ” Sen, lise çağındasın. Okulun yok muydu?” diye sorar. Aldığı cevap işte tam da sözün bittiği yer olur:
“Bugün okula müfettiş gelecekmiş. Ben başarısızmışım diye öğretmenim ‘Bugün okula gelme!’ dedi, ben de gitmedim.”
Bu cevap karşısında Osman Bey’de sözün bittiği yerden nasibini alır. Çünkü beklenen müfettiş kendisidir.
Oysa öğretmen, sözün bittiği yerde filiz vermeliydi.
”Öğretmenim bak! Babamın evi…”
”Yerimi kaybettim öğretmenim, neredeydim?”
“Ben c şıkkı olduğunu biliyordum zaten, sizi denedim öğretmenim.”
“Dolaptan kitap paralarını ben çalmıştım. Harçlıklarımdan biriktirip aldığım yere bırakmak istiyorum öğretmenim. Çok özür dilerim.”
Sözün bittiği yer denir ya hani! Evet, tam da sözün bittiği yerdi bu sözler. Bir an, bir hâl, bir bakış… Böylesi anlarda duy da sus, gör de geç, anla da hissetme! Gel de düşünme, dert etme sorgulama, ne mümkün?
Öğretmen; hissetmeli, fark etmeli, ben/i biz yapabilmeliydi…
…
Çalışkan, zeki, cıvıl cıvıl neşeli olan Duygu, o günlerde içine kapanmış sessiz durgun… derslere ilgisiz ve bir o kadar da mahcup oturur olmuştu sırada. Nedenini anlamak için bir bahaneyle okul çıkısı beraber yürürken ince narin parmağı bir ok gibi ”Öğretmenim bak! Babamın evi…” diyerek bir evi işaret etmişti. Sonradan anladım ki bir babanın ikinci evliliğinden geride kalan bir çift sözdü Duygu’nun dilinde kıvranan.
…
Metin okuma saatinde, kitap elimde sıralar arasında gezinirken ben de herkes gibi okuyanları takip etmekteydim. Okuma sırası Pınar’a geldiğinde üç beş satır okudu ve durdu. ”Yerimi kaybettim öğretmenim. Neredeydim?” diye sorunca ben de hatırlattım. Takip edildiğinin mutluluğu ile ”Aslında yerimi biliyordum. Beni takip ettiğinizden emin olmak istedim öğretmenim.’ Gülümsedik.
…
Diyelim ki Duygu’ları hissettik, Pınar’ları takip ettik, Tuba’ların sorusuna cevap verebildik… İbrahim’in hatasını anlamasına yardımcı olup hırsız olmaktan kurtardık diyelim. Peki ya yolda bırakılanlar… Manav tezgâhında kasa arkasına saklanmış… Meyve muamelesi gören arka sıradakiler… Hakkını arayamayanlar… Yolda bırakılanlar… Onları kime niçin bıraktık?
Küçük bir beldeye girmek üzereyken arabası bozulan Osman Bey, çeker arabasını yol kenarına ve arızanın nereden kaynaklandığını anlamaya çalışır. Durumu fark eden bir delikanlı ilgilenmek ister. Osman Bey, gencin bir kaç uğraşıyla arabayı çalıştırdığını görünce çok sevinir ve bir o kadar belli etmemeye çalışsa da şaşırır. Teşekkür eder. Ayrılırken ” Sen, lise çağındasın. Okulun yok muydu?” diye sorar. Aldığı cevap işte tam da sözün bittiği yer olur:
“Bugün okula müfettiş gelecekmiş. Ben başarısızmışım diye öğretmenim ‘Bugün okula gelme!’ dedi, ben de gitmedim.”
Bu cevap karşısında Osman Bey de sözün bittiği yerden nasibini alır. Çünkü beklenen müfettiş kendisidir.
Oysa öğretmen, sözün bittiği yerde filiz vermeliydi. Veremiyorsa müfettiş gelmeliydi.
Kalın sağlıcakla!