Avrupa‘nın göbeğinde dağlar arasında kalmış bir ülkede İslamiyeti, Osmanlıyı, İslam Medeniyeti’ni müşahede etmek, bu muhteşem coğrafyada beş gece geçirmek ne büyük bahtiyarlık. Doya doya Ayvaz Dede’nin, Sarı Saltuk’un, Fatih Sultan Mehmet’in soluduğu havayı teneffüs etmek, onların secde izlerini takip etmek ne muazzam bir duygu. Konya’dan 16 kişilik bir gurupla Mikail Bal Bey’in rehberliğinde yola çıktık. Yanımıza Hz. Mevlana’nın, Sadreddin Konevi’nin, Sultan Alaaddin’in, Ateşbazı Veli’nin, Beyhekim’in, Celaleddin Karatay’ın, Şems Hazretleri’nin selamını aldık. Mesnevi’nin manevi havasıyla uçağımız Bosna’ ya iniş yaptı.
Yakın tarihimizde büyük acıların yaşandığı, yaşanılanların herkes tarafından bilinmesi ve dünya düzeninin nasıl işlediğinin görülmesi açısından ne kadar önemli bir yer: Bosna
Modern savaş tarihinin en uzun kuşatmasının yaşandığı yer. 1425 gün boyunca barut kokusu, mermi ve bomba seslerinin hiç dinmediği, anaların ve çocuk feryatlarının göklere çıktığı şehir: Bosna
İ’lay-ı Kelimetullah için Müslümanlığı buralara kadar getiren ecdadımız, sadece Müslüman oldukları için katledilen yüzbinlerce insan ve Müslümanlığın yaşanması uğruna canını feda eden şüheda. Bastığımız her toprak, her sokak, her köşe başı, her cadde, her mekan, her yer mezar. Allah’ım bu nasıl bir acı? Bu nasıl bir vahşet? Burada yaşanan acıyı binaların yüzünden okumak mümkün. Ah bir dili olsa bu evlerin. Konuşsa. Anlatsa.Hıçkıra hıçkıra beraber ağlaşsak. Gözyaşlarını silsem. Bizi ve Müslüman ümmeti affet diye ayaklarına kapanıp özür dilesem. Bu şehir,bu ülke,bu coğrafya bizleri affeder mi?
Osmanlı’ya 70’in üstünde vezir vermiş önemli bir vatan parçası. 100’e yakın Osmanlı camisi, medreseleri, konakları, çarşıları ve özellikle Baş Çarşısı, ayın taşlaşmış şekli olarak ifade edilen Mostar köprüsü ve diğer köprüleri, koyun koyuna yatan Türk ve Boşnak şehitleri ile bir Türk için görülmeye değer muhteşem ülke:Bosna.
“İnsan bunaldığı zaman Bosna’ya gitmeli. Çünkü İslamiyet’in en hoş yaşandığı yer . Saraybosna’da Müslümanlık, Osmanlılık ve medeniyet birleşmiş. Sade insan sesiyle ezan okunur orada. Güzeldir. Dünya hakkında ümidinizi yitirirseniz Bosna’ya gidin.”diyor Tarihçi İlber Ortaylı. Biz de hem Müslümanlığı hem Osmanlıyı hem de İslam Medeniyeti’ni iliklerimize kadar solumak için Bosna’ya gittik. Sanki zaman tünelinde bir yolculuk yaptık.
Ayvaz Dede’yi, Sarı Saltuk’u ve daha nicelerini ziyaretlerimizde gördüm ki atanmışlarla değil de adanmışlarla bugüne kadar gelmiş burada İslâmiyet. Bu topraklara evlâd ü ıýâllerini bırakarak hicret edenlerin önünde minnet hislerimi anlatacak kelimeler bulamadım. Onların da ana babaları vardı. Kardeşleri vardı. Arkadaşları vardı. Ekilecek toprakları, işlenecek ekinleri vardı belki de. Daha Harabâtî Baba’nın Malatya’dan kalkıp da Balkanlar’a gelişini iki yıldır kafamda oturtamamışken, Bosna’daki dervişler, önden gelenler, adanmışlar beni daha da büyüledi. Öyle ya bizler bu çağda çocuklarımızı şehir dışına okumaya bile gönderme konusunda tereddütler yaşıyorken, onlar evlatlarını geri dönmeyeceklerini bilerek, bilmedikleri diyarlara uğurluyorlardı.
“Bazı şehirleri özlemek, tek gözlü bir odaya toplaşıp, annenin yaptığı sıcak tarhana çorbasıyla ısınmayı özlemek gibidir.
O şehirlerin sokakları, annenin ellerine benzer. Ağrıdan çatlayacak gibi duran alnını okşar durur gecenin bir yarısında. Annelerin duası varsa, şehirlerin de duası vardır mırıldanıp durduğu.” Tarık Tufan Kudüs için yazmış bu satırları. “Bazı şehirler” diyor ya, ben içine Bosna yı da katıyorum. “Şehirlerin de duası vardır” diyor. Bosna bize küs müdür, onu koyup gittiğimiz için dargın mıdır? Ah bir konuşsa! Ne der bize acaba? Blagay Tekkesi’nin soğuk sularıyla yıkasak yüzümüzü. Gözyaşlarımızı saklayabilir miyiz?
“Gerçekte tüm yeryüzü Allah’ındır ve gerçekte yürüyebildiğin kadar senindir tüm coğrafyalar.
‘Bazı şehirlerin uzakta olduğunu anlatacaklar sana.
Uzaklık ve yakınlık aslı astarı olmayan ölçütlerdir.
Kudüs’ü öğren mesela. Saraybosna’yı, Şam’ı, Bağdat’ı, Mekke’yi, Medine’yi, Hicaz’ı, Caharkale’yi, Semerkand’ı, Kerkük’ü, Gazze’yi…”
Bu şehirleri öğrenmek YouTube daki videolardan olmuyormuş. Anladım ki gideceksin. Taşına toprağına yüzünü süreceksin. Camisinde namaz kılacaksın. Sokak arasında eski bir evin tokmağını çalacak, selamün aleyküm deyip hâl diliyle konuşacaksın. Biz sizleri bırakıp gitmek istemezdik, biliyoruz bizden sonra çok acılar çektiniz, üzüntünüze ortak olamadık. Bizleri affedin diyeceksin. Başın önünde vedalaşırken yürümekten aşınmış Arnavut kaldırımı taşlarında hafifçe tökezleyerek kendine geleceksin. Diğer bir evin cumbasındaki ortancaları, sardunyaları seyredecek çocukluğuna geri dönüp kentsel dönüşüme kurban edilen baba evini hatırlayacaksın. Gazi Hüsrev Bey Camii’nden yükselen çıplak sesle okunan ikindi ezanı seni senden alıp götürecek, namaza yetişmek için adımlarını hızlandıracaksın.
Elinde televizyon kumandasıyla Bosna belgeseli seyrederken yaşanmıyor bu duygular. Okullarda sırt sırta eğitim yaptırırken anlatılamıyor ecdadımız, kültürümüz, medeniyetimiz. Çok dua ettim. ”Allah’ım bana kapılar aç da öğrencilerimi bu topraklara getireyim diye. Bu topraklarda kendi akranları ile tanışsınlar, onların dillerinden Osmanlıyı dinlesinler, ülkelerini dışarıdan bir gözle görsünler.” diye. Görmeli, gezmeli, bu diyarları hissetmeli.
Kudüs Yoldaşım,Rehberim,Öğretmenim;
Sizinle gitmek nasip olsun inş
Çok etkilendim.