eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
23°C
Ankara
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Parçalı Bulutlu
24°C
Pazar Açık
24°C
Pazartesi Az Bulutlu
26°C
Salı Az Bulutlu
21°C

Mona Rosa ya da Akkaya

Mona Rosa ya da Akkaya

– Hayırdır Usta, sabah sabah gene yolculuk nereye böyle?

– Adaya gidip geleceğim Evlat. Öğleden sonra dönerim buralar sana emanet.

– Adaya gideceksen araba ne iş? Benim bildiğim Usta şuradan 10 dakikada Bostancı’ya kadar yürür, iskelede bekleyen alttan çarklı ada vapuru ile geçer prens adalarına. Sahi hangi adaya gidiyorsun onu söyle bari. Heybeli mi, Kınalı mı, Burgaz mı, Büyükada mı? Usta sana soruyorum, arabayı çalıştırma sahilde park yeri bulamazsın. Ha, bizim bilmediğimiz bir yeteneğin var da denizin üstünde tekerlek döndüreceksen o başka. Anladııım! Sen Tekirdağ’dan Avşa’ya ya da Çanakkale’den Bozcaada’ya geçeceksin aracınla. Ama o zaman da öğleden sonra dönmen imkânsız. Hay Allah! Bugün gene bir hâl var bizim Ustada.

– Evladım sen hep bina mı okuyacaksın? Kaç kere söyledim bu yolda nedeni, niçini, nasılı fazla sorulmaz diye. “Dost odur ki ‘haydi gidiyoruz’ denilince ‘nereye’ diye sormayandır” öğüdünü ne çabuk unuttun. Bırak beni oyalamayı da çıkayım yola.

– Özür dilerim Usta. Söz veriyorum bir daha olmayacak. Ama gideceğin yere beni de götür n’olur. Yanında uslu uslu oturacağım, söz.

– Huylu huyundan vazgeçmez ama hadi otur yan koltuğa. Haydi bismillah. Önce en kısa yoldan Avrupa-Anadolu otobanına çıkacağız, istikametimiz tabi ki Anadolu yönü. Ne varsa Anadolu’da var. Bugünkü yolumuz yakın. Öğleye Mona Roza’nın köyünde oluruz inşallah.

– ….

– Bakma öyle. Eskiden Adapazarı’na Ada denirmiş. Ada’ya gidiyoruz işte. Mona Roza’nın köyü de Ada’ya bağlı Geyve ilçesinin Akkaya Köyü. Bunda anlaşılmayacak ne var? Bak evladım, bu şiirin gönlümdeki yeri bambaşka. Anlatsam da anlayamazsın. İlk defa üniversite yıllarımda tanıştım onunla. Üstadın şiir kitabında bulunmasına müsaade etmediği yıllar. Önce el yazısı kopyaları elden ele dolaşmış. Bizim zamanımızda teksir makinası ile çoğaltıldı,  sonra fotokopi imdada yetişti. Sonrası malum, internet icat oldu, mertlik bozuldu. Amiyane tabirle bu güzelim şiiri de ayağa düşürdüler. 80’li yılların monoton ve soğuk Ankara günlerimizde hayatımıza heyecan katan iki olayı hiç unutmuyorum. Birincisinde bir film geldi şehre. Gandi’nin hayatını anlatan film. Gösterime girer girmez tüm dünyada yankı bulan, 8 dalda oskar alan bu film Türkiye’de yasaklı idi. Çünkü 12 Eylül’ün kara gölgesi ülkemizin üzerinden henüz kalkmamıştı. Neymiş, filmde halkın yönetime başkaldırması teşvik ediliyormuş, falan filan… Ankara Film Festivali çerçevesinde Kavaklıdere’deki bir sinemada (adını şimdi hatırlamıyorum.) 1-2 gösterimine izin çıkmıştı. Haberi alır almaz “mutlaka gitmeliydim” dedim, gittim de netekim. Ne alt yazı, ne çeviri var. Film orijinal hali ile perdede oynarken sahnenin yanındaki bir kişi elinde mikrofonla diyalogları simultane tercüme etti. Kadınların konuşmasını da erkeklerin konuşmasını da aynı erkek sesi Türkçe seslendirdi. Eşsiz bir tecrübe, unutulmaz bir anı. İkinci heyecan konumuz sarı saman kâğıda teksiri elden ele dolaşan Mona Roza şiiri. Okur okumaz çarpıldım. Bu nasıl bir aşk? Gerçekten yaşanmış mı? Benimki de soru mu? Böyle bir şaheser yaşanmadan yazılır mı? Hem de okuduğum Üniversitede, bizim fakültenin 50 metre yakınındaki Mülkiye Mektebinde (Siyasal Bilgiler Fakültesinde) yaklaşık 30 sene önce yaşanmış. Acayip etkilenmiştim, bir çırpıda ezberledim. “Mona Roza siyah güller, ak güller / Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.” Daha Geyve’nin haritada yerini bilemezken ismi dilime pelesenk olmuştu.  Hey gidi günler hey.

– Usta özür dileyerek araya girmek zorundayım. Biz yanlış yoldayız galiba. Sen konuşurken telefonumdan bir internet taraması yaptım. Akkaya’nın Mona Roza’nın köyü olduğuna dair bir bilgiye rastlamadım. Geyveliyim diyor, babamın görevinden dolayı Pamukova’da doğmuşum diyor, ama Akkaya’dan hiç bahsetmiyor. Zaten teyze şu anda İstanbul Anadolu yakasında yaşıyor. Geyve ile pek bir bağlantısı kalmamış. Birkaç kere gezi amaçlı gitmiş. Elinde meşhur Geyve ayvası ile fotoğrafları var internette. Ablanın Mona Roza ile pek ilgisi yok. Toruna torbaya karışmış. Boşa yorulmayalım, yol yakınken dönelim bu sevdadan. Ne yapıyorsun usta, burası kavşak değil, Mehmetçik tesislerine niye girdin şimdi. Burada yakıt pahalı olur, sakın pompaya yanaşma.

– İn aşağı bakalım Köftehor! Sen benimle yol arkadaşlığına sabredemezsin demedim mi? Bundan sonrasını tek başıma gideceğim. Artık nasıl geri dönersin onu sen düşünürsün. Sakın otobanda karşı tarafa geçeyim deme, ezilirsin. Geyve yerine Gebze’ye giden bir araç bul. Oradan Harem dolmuşlarına binersin.            

– Vay başıma gelenler. Ustam ne olur ben ettim, sen eyleme. “Beni burda çaresiz, beni burda kimsesiz, beni burda ortalarda bırakma.” Bir şans daha ver bu çırağına. Bir daha ağzımı açarsam lal olayım.

– Gel, gel. Gene arabeske bağladın mevzuyu. Huylu huyundan vaz geçer mi, biliyorum gene soracaksın ama ne çare ki, ervahı ezelde seni bu garip yolcuya çırak yazmışlar. Şimdi o aklı başını yiyesice akıllı telefonundan yutubu aç, “Vay canım vay, Müslüm, klip” yaz ve dikkatle izle, imtihan edeceğim seni.

Nasıl bir sevdaya düştüm, vay canım vay, vay.

Bir zalım eline düştüm, vay ömrüm vay, vay…

Şimdi Müslüm babanın rol aldığı nadir kliplerden biri olan bu videoda neler gördüğünü anlat bakalım.

– Köylü Müslüm, evinin önünde odun kırarken bir araba gelir bahçeye. Meğer arkadaşı ziyaretlerine gelmişmiş. “Hoş geldin, ne iyi ettin de geldin, gel bir sarılayım sana.” Bu arada yengemiz rolünü oynayan manken uzaktan onları izlemektedir. Müslüm el eder, “gel seni arkadaşımla tanıştırayım.” Adamın niyeti kötü, kısa sürede yengeyi ayartmayı başarır. Talihsiz Müslüm olayın farkına vardığında iş işten geçmiştir artık. Koynunda beslediği yılanın ihanetine uğrar. Elinde tabanca, kovalar onları ama eli bir türlü tetiğe varmaz. Lanet olsun der, namluyu yere doğrultup iki el ateş eder, tabancayı atar ve üzüntü içinde tek başına evinin yolunu tutar. Bu kadar.

– Peki alttaki “Babaya bu yapılır mı ulan! Rol (senaryo) icabı da olsa Babayı üzenin ….. “ diye her iki sanatçıya da saydıran yorumu gördün mü?

– Vay vay vay. Görmedim ama sağlam yorummuş. Nerden buluyorsun bunları be Usta? Enteresan adamsın vesselam.

– Şimdi de “Leyla Ertaş, dert bir değil elvan elvan” yaz yutuba. Parça bittikten sonra da alttaki yorumlardan ilginç olanları oku bakalım.

– “Büyük Usta ızdırap çeken çektiren bir kadının sesini dinlemek istemem ona çok büyük acılar çektirdi bunun neyini dinleyeceksiniz”

“Yaktın kül ettin Koca Neşet Ertaş’ı”

“İki üstadı birbirine düşüren kadın şimdi mutlu musun?”

“Ah leyla ah neşet ertaş in yüreğindeki aşkı göremeyecek kadar kör olur mu insan?” 

Yolunun üstünde olmasına rağmen Sezai Karakoç üstat hayatta iken gitmeye bir türlü gönlünün elvermediği Akkaya köyünü bugün ziyaret etme nedenini şimdi anladım. Ama Usta kabul et, millet Mersin’e giderken, sen tersine gidiyorsun gene. Üstadın 48 yıllık dostu Yüksel Bey, “Bu Mona Roza meselesi biraz şehir efsanesi” diyor, sen şehirdeki Mona Roza’yı köyde arıyorsun. Bu imkânsız bir şey ama diyelim ki buldun. Ne diyeceksin 90’ına merdiven dayamış nineye? Fanatik Müslümcülerden ne farkın kalır o zaman?

– Bak gene dilin uzadı senin. Evladım Üstada saygı, onunla ilgili her şeye saygıdan geçer. Uğruna şiir yazdığı kadının köyünü ziyaret etmenin neresi terslik? Efsane mefsane. Böyle bir hadise yaşanmış mı yaşanmamış mı? Varsın bize efsane avcısı desinler. Üstadı “En güzel şarkıyı bir kurşun söyler” noktasına getiren bu efsaneden izler arıyorum ben. Dediğin gibi Üstad hayatta iken Akkaya ayrımından dönüp köye çıkmaya bir türlü cesaret edememiştim. Demek bugüne nasipmiş. Ha, gidip de görmemek var. Leyladan geçme faslında olanlar için ne fark eder ki? Dağa taşa haykırırız diyeceklerimizi. Aslını sorarsan öyle uzun uzun nutuk da atmayacağız. Söyleyeceğim söz iki kelimeden ibaret: “Aşk Olsun”

Vesselam…    

ETİKETLER: , , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.