İrem’in Mürüvvetnamesi
Klasik sistemimiz içerisinde talebenin bir hoca ve hocalarından aldığı çalışma, rivayet yapma, istinsah(çoğaltma), öğretmenlik, hocalık gibi vazifeleri yapabilme yeterliliğine sahip olduğuna dair verilen yetki belgesinin adıdır, icazet. İcazet, veren hocanın mührünü taşıdığı için aynı zamanda hocanın itibari teminatı anlamına gelmekteydi. Öğrenci/talebe için icazet aldığı hocanın itibarı kendisi için bir şeref payesi anlamına gelmekteydi. İcazetname daha sonra Tanzimat Dönemi’yle birlikte bir dönüşüm geçirmiş. Medresenin tali(ortaokul) kısmını bitirene verilene şehadetname, ali kısmında(lise) verilene de icazetname şeklinde adlandırılmıştır. Bu uygulama Cumhuriyet’in tek partili yılları boyunca devam etmiş. Çok partili hayata geçişle birlikte diploma olarak isimlendirme şekline bürünmüştür.
Klasik sistemimizden bugüne talebe, ilim ve diploma ilişkisi pek çok merhaleden geçti. Oldukça fazla aşamalar kaydetti. Şekil ve işleyiş bakımından modelini aldığımız Batı’yla bir çok alanda benzerlikler oluşturdu. Bunlardan başında da diploma ve mezuniyet günü için özel olarak düzenlenen törenler ve mezuniyet ritüelleri gelmektedir.
O gün (27 Haziran 2024 Perşembe) ASBÜ içinde külliye alanında Hacı Bayram istikametinde giderken güvenlik nöbet kulübesinin yakınında dışarıdan geldikleri anlaşılan, ortalarında mezuniyet cübbesi giymis evlatlarıyla dolaşan bir aileyle rastlaştık. Karşılaşma anında içimden bir ses aileyi bu sevinçli gün ve zamanında tebrikat, an ve zamanı paylaşma hissi ile biraz daha yaklaştırdı. Altı kişilik aile ile bir insiyaki bir çekim ile yakınlaştık ve tanıştık.
Aile Erzurum’dan gelmiş. Kızlarının ASBÜ Hukuk’ta günün akşamında yapılacak mezuniyet merasimi için bulunmaktalarmış. İrem başörtülü bir öğrenci. Maaile kızlarının bu onur günü için Erzurum’dan kalkıp buralara kadar gelmişler. Onur günü dediysek bu kutlu güne geleneğimizde kız ya da erkek evlatlar sebebiyle tadılan sevinç manasına mürüvvet denirdi. Aile evlatlarının bir mürüvvetlerini daha görmek için Ankara’da ASBÜ’ye mezuniyet gününe gelmişti.
İrem mezuniyet sonrası vurgulu bir şekilde bundan sonraki iş ve hukuk hayatına Erzurum’da devam edeceğini söyledi. İrem’le bu konuşma ailenin yanında devam ederken bir taraftan annenin dikkat nazarlarıyla süzdüğünü hissettim. Bunun nedeni az sonra anlaşılacaktı. İrem’le konuşmaya devam ederken anne konuşmaya başladı:
‘’Hocam ben sizi hatırladım. İrem’in bu üniversiteye kaydolduğu sene geldiğimizde çayınızı içmiş, misafiriniz olmuştuk. Bize ‘Kızınız bize emanet. Başımız üstünde yeri olacak. Ancak siz üzülürseniz kızımızı da üzersiniz, dolayısıyla bizi de üzmüş olursunuz demiştiniz.’’ Diye ilave etti. İşin doğrusu bi şaşkınlık yaşadım.
Tevafukun böylesine ancak masallarda rastlanır türden bir karşılaşma olmuştu. Kaderin böyle bir cilvesi işte beş yıl evvel öğrencimizi karşılama görevi veren talih şimdide okulun sahasında son demde mezuniyet gününde bizi karşılaştırdı. Bir sevki ilahi diyelim bu karşılaşmaya. Dört yıl evveli yaşanmış görüşme anının o gün, ‘’final karşılaşması’’ oldu. İnsanın bu alemdeki yaşayışı da böyle sade bir an değil midir?
Karşılaşma tarih ve hatıra ile birleşince öğrencimiz ve ailesiyle konuşmayı ilerlettik.
Bu arada anne, ‘’ben de bir başörtüsü mağduruyum’’ dedi. ‘’Ancak daha yenile üniversiteyi bitirdim ve öğretmen olarak Ardahan’a atandım’’ diye sözünü tamamladı. Ben de kendisini tebrik ettim. ‘’Başörtüsü taç olmuş’’ dedim. Bu arada hemen yakınımızdan geçmekte olan Osman Kayaer’i mezuniyet günlüğü misafiri aileyle tanıştırdım. O da bu aile manzarasını görünce öğrenci kızımıza dönüp, ‘’Başörtüsü takmak zor ama ayrıcalıktır. Kıymetini bilmelisin.’’ diyerek öğrencimizi inşa ve ihya edici sözler söyledi.
Ailenin diğer çocuğu ile de tanışıp ayak üzeri halleştik. Sonra da tebriklerimizi tekrar ileterek vedalaşıp aileyi mezuniyet töreni alanına doğru uğurladık.
Bizde ASBÜ Hukuk’tan o gün mezun olan İrem’e ve millet, memleket hizmeti görmek üzere okullarından mezun olan öğrencilere hayat boyu hayat dersleri ihtiva eden Peyami Safa’nın kulaklara küpe olacak 1942 yılında Yeni Mecmua’da yayınlanan ve halen tarihi tecrübeleri anlam geçerliliği ile ihtiva eden meşhur Mezunlara Nutuk yazısının son kısmını buraya alıyoruz:
‘’Asıl bugün mektebe başlıyorsunuz.
Notları ve imtihanları olmayan bu büyük mektepten mezun olmak ve diploma almak yoktur. Çünkü ilim bitmez ve öğrenmek ihtiyacımız, varlığın sırları ve cehlimizin karanlıkları kadar sonsuzdur.’’
Bütün öğrenciler için üniversite biter, hayat mektebi başlar. Tahsil biter, öğrenme yeni başlar. Mezuniyet bir son değil hayata açılan asıl penceredir. Her öğrenci için mezuniyet günlüğüne konu olan diploma; kendisi, ailesi, ahireti ve ülkesi için bir mürüvvetname’dir. Daha pek çok hayat kademelerine basamak olacak, insanlığa pencereler açacak bir mürüvvetname.
İnsanımıza ve bütün insanlığa hayırlar getirmesi niyazıyla.
Sağlıcakla kalın.
Şehir ve Kültür Sayı:121