Teknoloji imtihanımızdır demiştik ve imtihanı kaybetmekte olduğumuz artık açık seçiktir. Yakın zamanda gazetelerde yer alan bir haber teknoloji ile imtihanımızın bir evresini daha başarıyla (!) tamamladığımızı muştuluyordu. “Dünyada olduğu üzere” ve “geleceğin teknolojisi bu, biz de uyum sağlamalıyız” mahiyetinde gerekçelerle “eğitimde metaverse’e geçişin hazırlıklarından bahsedilen haber esasen teknoloji ile olan ilişkimizde geri dönülemez bir eşiğin aşıldığının işareti sayılmalıdır.
Teknoloji odaklı bir web sayfasında ise eğitimde metaverse açıklamalarına sosyal medyada “tuhaf” tepkiler geldiği ve “devrim” niteliğindeki bu gelişmeye karşı ortaya çıkan söz konusu tepkilerin “metaverse’in amacının tam olarak anlaşılamadığını gösterdiği” ifade edilmiştir. Sanırım tepki verenlerle birlikte tam olarak anlayamadığımız nokta “teknolojinin her halükârda insanın hayrına” bir şey oluşu olmalı. Fakat sormak hakkımız; gerçekten öyle mi?
Özellikle eğitimde teknolojinin olabildiğince coşkuyla benimsenmesi, hiçbir eleştirel bakışın söz konusu olamaması tuhaftır. Modernci Batı’nın icadı ilerlemecilik fikrinin eseri olan bir tepkiden bahsedebiliriz. Modern öncesi döneme ait olan bütün geleneksel unsurlar ve nitelikler bu ilerlemecilik fikrince “geri” olarak yaftalanmıştır. Modernleşme ve Batılılaşma süreçlerinde anılan geleneksel niteliklerden vazgeçmek istemeyenlerin bu yaftadan kurtulabilmek için en çok sığındıkları liman ise teknoloji olmuştur. Teknoloji ile haşır neşir olmak, hayata, okula, sınıflara teknolojik ürünleri doluşturmak biz de ilerliyoruz demenin kestirme bir yolu olarak kabul edilmiş, bilimsel ve teknolojik icatların izlerini Kur’an-ı Kerim’de aramak ve bulmak moda olmuştur. Böyle bir zeminde “metaverse” ortaya çıkar çıkmaz Hacc ibadetinin bile buraya taşınmasından bahsedilmesi oldukça anlaşılır bir şeydir. Artık tez zamanda birilerinin, “metaverse” aslında Kur’an’da var, falanca ayette şöyle haber verilmişti zaten, gelgit Zuckerberg’e nasip oldu da keşfetti, hayırlı olsun demesini beklemeliyiz sanırım.
Dünyanın ve insanlığın seyri hakkında eleştirel ve gerçek anlamıyla alternatif bir bakış geliştirebilecek yegâne potansiyel geleneksel bilgeliklerin mirasında bulunmaktadır. Bu mirası sahiplenen ancak özellikle teknolojinin ayartıcılığı karşısında direnemeyenler ise böylesi bir alternatif bakış geliştirme kaygısı güdememektedir. Bu minvalde eğitimdeki vizyon bazı geleneksel unsurları barındıran metaverse okulları açmakla sınırlandırılmaktadır. Tipik bir Osmanlı medresesinin ya da sıbyan mektebinin metaverse’de yer alması bu eğilimlerin en başarılı sonucu olabilirdi ancak. Oysa böyle bir elektronik medrese hiçbir şekilde “bizim” okulumuz olamayacaktır.
Eğitimdeki teknolojik egemenlik, eğitimin bütün insani ve organik boyutlarını aşındırmakta ve dönüştürmektedir. Eğitim, böylece “eğitim”den uzaklaştıkça mekanik bir öğrenme sürecine indirgenmektedir. Mekanikleşen ve mekanikleşmede payı olan herkes de savrulmanın sonuçlarından şikayet etmeye devam etmektedir. Değerlerden uzaklaşma ve laçkalaşan öğrenci-öğretmen etkileşimi gibi yönelişler esasen anılan mekanikleşmenin ve eğitimin ruhunu tahrip eden performans hastalığının ürünü iken herkesin şikayeti; ilerleme, ekonomik kalkınma ya da teknoloji çılgınlığına değil hayalî bir “toplumsal bozulma; değerlerden uzaklaşma” süreciyle ilişkilendirilmektedir.
Geleceğin teknolojisi bu; gelecek bu; deniliyor ve “şimdi”de bu geleceğe uyarlanmamız isteniyor, nasıl da haklı bir ilişkilendirme. Ancak biraz daha uzak bir gelecekten haber verebiliriz, asıl uyarlanmamız gereken bir gelecek. Malum, ahir zamandayız, “bura”nın da “şimdi”nin de ötesi var. Bu geleceğe uyarlanalım haydi hep birlikte…
Eskatolojisini, teleolojisini kaybetmiş bir toplumun, savruluşlar denizinde sarılacağı yegâne yılan teknolojinin büyüsü olacaktır… Harut ve Marut ile imtihanı unutanların teknolojiyi bir imtihan olarak görmemesini beklenir bir şey olarak kabul etmek gerek. Burada artık imtihanı kaybetmeden de bahis açılamaz…