Elbette Türkiye’deki büyük değişimi görmemek mümkün değil, inkârı da haksızlık olur. 21. Yüzyılın başında gerçek bir zihniyet değişikliğine doğru evriliyoruz. Daha doğrusu bunun zemini oluşuyor. Bugünkü iktidar köklü bir zihnî birikimin ürünü. Düşünce, edebiyat ve inanç… Bütün bunlar olmasa idi, Türkiye’nin hâkim zihin yapısı, ideolojisi, rejimi olduğu gibi sürerdi.
Cumhuriyet’in 99. Yılındayız ve 1920’lerin, 1930’ların, 1940’ların zihnine hapsolmayı reddediyoruz! Bu reddediş tavrı bugün Türkiye’yi yönetiyor. Siyaseti belirliyor, ekonomiyi yönlendiriyor, güçlü bir iktidar yapısı içinde yarının Türkiyesi için adımlar atılıyor.
Bunlar tamam, fakat Türkiye’nin 1920’lerde, 1930’larda veya 1940’lardan kalan yapıları bu dönemde de varlığını sürdürüyor.
Cumhurbaşkanı, haklı olarak sık sık gerçek bir siyasî muhalefet yokluğundan şikâyet ediyor. Mevcut siyasî partiler gerçek bir muhalefet ortaya koyamıyorlar. Ancak hükümetin icraatını, her ne olursa olsun kötülemekle kendilerini ısbat edeceklerini sanıyorlar. Kendilerine mahsus görüşleri, programları, geleceğe yönelik projeleri, en önemlisi ufukları yok.
Bir iktidar için en tehlikeli hal muhalefetsizliktir. Eleştiri yoksunluğudur. Muhalefetsizliğin güçlü düşünce ve kültür yapılarıyla, kurumlarıyla bertaraf edilmesi gerekir. Peki bunun zemini var mıdır?
Olduğunu söylemek güç! Eğer böyle bir zemin olsa idi, bundan ancak bugün Türkiye’yi yönetenler yararlanırdı.
Her şeye rağmen, doğru bildiğini söyleyenlerin olması ümidimiz. Mesela, YÖK’ün İlahiyat tedrisatından felsefe derslerini kaldırmasına karşı ortaya çıkan tepki sonucunda hatadan dönülmesi güzel bir önek. Bu zemini kaybetmeden düşüncemizi kamuoyu ile paylaşmamız gerekiyor.
Türkiye’nin kültürel yapıları, hâlâ tek parti devrindeki çerçevelerini koruyarak varlığını sürdürüyor. Bir önceki bakan, bu zemini tahkim etmiş böylece düşüncesine hizmet etmiştir. Kültür hayatımızın resmiyet dışı alanlarda güçlendirilmesi ile ilgili bir çabaya, çalışmaya da şahit olamıyoruz.
Kur’an kursu açmak, İmam Hatipleri, İlahiyatları çoğaltmak, yeni ve gösterişli camiler yapmak… Bütün bunlar elbette yeni yetişmekte olan nesiller için elverişli şartlar oluşturuyor. Türkiye’nin düşünce altyapısını değiştirici etkiler yapıyor. Fakat bunlarla iktifa edebilir miyiz? Bunlar zaten geciktirilmiş fakat olması gerekenlerdi.
Bu zemin üzerinde güçlü bir dil, edebiyat, düşünce oluşturarak medeniyetimizi ihya etmemiz mümkün müdür?
Zihin açıcı hamlelere ihtiyacımız var.
Kaybettiğimiz dilimizi kazanabileceğimiz, yaralanmış zihnimizi onarabileceğimiz, muhtevasızlıktan kurtulup öze yönelebileceğimiz çabalara muhtacız.
Bu kültür yapısıyla, bu “eğitim” sistemi ve haberleşme cihazıyla sonuca ulaşılabilir mi?
Makalesine “elbette” diye başlaması yazarlık açısından kendilerine eksi puan kazandıracaktır. Sitenin editörü olarak sizlerin yazıları dikkatlice inceledikten sonra yayınlamanızın daha doğru olacağı kanaatindeyim.