“Maarifimiz ve Geleceğimiz”, bir öğretmen/maarifçi olan Memiş Okuyucu’nun ikinci kitabı.
Memiş Beyi geçen yıl Türkiye Yazarlar Birliğinin “Edirne’den Mostar’a Kültür Kervanı” adıyla Balkan ülkelerine düzenlediği bir gezi sırasında tanıdım. Daha sonra da bizzat, telefonda ve sanal alemde defalarca ve uzun uzun görüştük. Sohbetimizin konusu hep maarif/eğitim-öğretim oldu. Kitap çıkınca da sağolsun imzalı olarak bana gönderdi. Ben de bir eğitimci olarak kitabı okuyup inceledim, üzerinde düşündüm ve bir değerlendirme yazısı yazmayı görev bildim.
D. Mehmet Doğan’ın takdim yazısıyla başlayan kitap, 240 sayfa. Uzun bir araştırmanın ve emeğin sonucu olduğu arkasındaki Kaynakça’dan da belli oluyor.
Memiş Bey, bir dava adamı olarak eğitimin bir toplum için ne kadar önemli olduğunun farkında. Onun için konuyu bütün boyutları ile ele alıp incelemiş, araştırmış, kendi düşüncelerini de ilave ederek ortaya dört başı mamur bir eser çıkarmış.
“Millî ve yerli bir eğitim, bir ülke için, bir millet için var olma meselesidir.”(sf.32) diyerek konunun önemini belirttikten hemen sonra “Millî ve yerli bir eğitim sisteminden beklenen; geleceğini emanet edeceği, dil ve kültür alanında yetişmiş, kendini ve dünyayı tanıma kapasitesine sahip, ilim metodolojisini bilen, ilim ideali ve şuuru ile donanımlı nesiller yetiştirmektir.” (sf.33) diyerek amacını ortaya koyuyor.
Kitabın ilerleyen sayfalarında, kültür ve medeniyetimizin son 150-200 yıllık süreçte kesintiye uğradığı, bu dönemde yerli ve milli eğitimin yerini bir çeşit “sömürge eğitim sistemi”nin aldığı, 2000’li yıllarla beraber konjonktürün karşımıza yeni bir fırsat çıkardığı, başta İslam dünyası olmak üzere dünyanın yüzünü bize döndüğü, ülkemizin ve milletimizin tarihten gelen misyonunu icra edebilmesi için eğitim öğretim sisteminin yeniden gözden geçirilmesi ve bu bilinçte nesiller yetiştirecek şekilde düzenlenmesi gerektiği düşünceleri tekrar tekrar dile getiriliyor.
Bu arada tabii olarak mevcut sisteme yönelik ağır ve haklı eleştirilere yer verildikten sonra; ülkemizin hâlihazır durumu, nesillerimizin istenen nitelikte olmaması ve uluslararası sınavlarda alınan başarısız neticeler, bu sistemin yanlışlığının delilleri olarak ortaya konuluyor.
Kitabın daha sonraki “Maarifimizle İlgili Öneri ve Hedeflerimiz” bölümünde konuyla ilgili pek çok başlık işleniyor. Hak ve adalet kavramları, mefkûre birliği, aile yapısı, nasıl bir insan modeli istediğimiz, müfredat, özel öğretim, mesleki eğitim, bütün bu faaliyetleri yürütecek olan öğretmenin nitelikleri gibi…
Modern çağlarla beraber aile yapımızın dağıldığı; gençlerimizde özgüven eksikliği olduğu, insanlarımızın mutsuz olduğu, bizi biz yapan değerlerimizin metalaştığı gibi çok temel konular somut örneklerle işleniyor.
Bu arada Memiş Beyin çözüme yönelik olarak üzerinde önemle durduğu bir teklifi de var: Maarif televizyonu… Maarifle ilgili konuların, haberlerin, iyi örneklerin, yer alacağı böyle bir kanalın çok faydalı olacağını vurguluyor. Eğer belli bir kalite yakalanır, tanıtımı iyi yapılır ve teşvik edilirse bizce de çok faydalı olabilir.
Kitapta üzerinde en çok durulan hususlardan biri de dil konusu. Türkçenin millet hayatındaki yeri ve Türkçe öğretiminin ne kadar önemli olduğu önemle vurgulanıyor. Cumhuriyet döneminde uygulanan yanlış siyasetler sonucu dilimizin fakirleştirildiği, dil zevkinin çocuklarımıza kazandırılamadığı belirtildikten sonra bunun için yapılması gerekenler uzun uzun dile getiriliyor ve somut teklifler sıralanıyor.
Memiş Beyin dil konusundaki hassasiyeti kitabın adında da görüleceği üzere çok yüksek. Önceki kavramlarımızın yerine konulan/uydurulan temel kavramların aynı amaca hizmet etmediğini; dolayısıyla eski kavramların muhafaza edilmesi gerektiğini belirtiyor, bazı örnekleri geniş olarak işliyor. Eğitim-öğretim yerine maarif, öğrenci yerine talebe, öğretmen yerine muallim gibi. Arkasındaki düşünceye katılıyorum.
Kitabın sonunda ise, okul öncesi, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite aşamalarında eğitim öğretimin nasıl olması gerektiğine dair düşünceler ayrıntılı bir şekilde dile getirilmiş.
Sonuç olarak eğitim öğretim, sadece bugünümüz için değil yarınımız için de çok çok önemli, hatta en önemli konu. Yetkililerin ve ilgililerin bu konuya daha çok kafa yorması, gerekli çalışmaları başlatması ve alınan kararların bir an önce uygulamaya konulması lazım değil, elzem.
Kitabın son cümlelerini yazımızın da son cümleleri olarak dikkatinize sunuyorum:
“Anadolu’da ‘Gözü açık olana gün doğmuştur’ diye güzel bir tabir vardır. Evet, bizim için her daim yeni doğuşlara gebedir, her dem de yeni gün doğmaktadır. Şimdi Kaknüs gibi küllerimizden yine ve yeniden doğma zamanıdır.”
Not. Memiş Okuyucu’ya, emeğinden dolayı teşekkür ediyor, eserinin gerekli alakayı görmesini diliyorum.