Malûm olduğu üzere maarif, “İlim ve tekniğin öğrenilmesiyle elde edilip insanlığın yararına kullanılan hüner, sanat ve bilgiler”i kapsar. Bunu bir eğitim ve öğretim sistemi dâhilinde gerçekleştirmesi için de özellikle bir teşkilata dönüştürülmüştür. Bu sayede bizzat alâka gösterilmesi istenen bir yapıya bürünmüştür. Dolayısıyla teşkilatın “İlim ve tekniğin her alanda yayılıp gelişmesi için ilmî müesseseler, okullar açmak ve onların faâliyetlerini kontrol altında bulundurup yol göstermek” gibi temel bir gayeye mâtuf olduğu açıktır. Fakat maarifin tefekkür, keşif ve ilhama dönük irfânî bir gayesi daha mevcuttur ki Niyâzî-i Mısrî hazretlerinin “Bekle maârif kapısın / Yüz göstere irfan sana” şeklinde dillendirdiği gibi ancak kapısında bekledikçe yüzünü bize gösterecek bir irfandır bu.
Bu irfanda tüm mevcûdâtın asıl sahibine ait engin bir hoşgörü ve hüner sırlıdır. İşte bu yüzden her kişinin maarif-perver, yani maarifin yayılmasına çalışan ve maarifle ilgili şeyleri koruyan olması gerektir. Tabii bu durum alâkalıları söz konusu olduğunda lüzumdan da öte bir gereklilik taşır. Maarifin yayılması için her kapıyı çalmak, her ideolojiden, hatta her dinden insanın görüşüne başvurmak alâkalıların en temel vazifesidir ve her zaman da en temel vazifesi olmalıdır. Elbette maarifle ilgili her şeyi korumak ve kollamak kaydıyla…
Demem o ki rozet, en başta maarifte çıkarılmalıdır. Zira bu yukarıda belirttiğimiz gibi maarifin doğası gereğidir. Aslında maarifin başarısı da bizzat bu duruma bağlıdır. Herhangi bir ideolojiye bağlı maariften topyekûn bir başarı asla beklenemez. Belki de bugüne kadar maarifte beklediğimiz bir sıçrama görülememesi bundan kaynaklanmaktadır.
Herkesin aynı masa etrafında toplanıp taraf olmadığı bir maariften sonuç beklemek ise hayal olur! Elbette herkesin muktedir olmaya çabaladığı bizim gibi Doğu toplumlarında bunu sağlamak çok da kolay değildir. En azından bunu sağlamaya dönük çaba gösterilmesi bile sonuçlarını bize en kısa sürede verecektir.
Yoksa herkesin aynı partiden olduğu; bakanların sadece il ve ilçe başkanlarını ziyaretle yetindiği bir maarifte sadece parti rozeti kazanır. Zaten bizim de gayemiz bu diyorsanız elbette size bir sözümüz yok! “Olur mu canım!”; rahmetli Sâmiha Ayverdi’nin belirttiği gibi “Türkiye’nin maariften daha mühim bir meselesi yoktur” diyorsanız tüm kesimlerin, özellikle tüm sivil kurumların taraf olduğu bir maariften başka yol bize gözükmüyor.
Aksi takdirde maarifte gençlerimizin ellerimizden hızla kayıp gitmesine ağıt yakmaktan öte gidilemez! Bizden söylemesi…
Efendim, bayramınızı tebrik eder; maarifin irfan güllerinin sürekli açtığı bir ülke dilerim