”Bu z kuşağı gençliğinin dışında kalan, bunların özelliklerini göstermeyen ya da barındırmayan ciddi bir gençliğin de olduğu bilinmelidir. Bunlar okuyan, düşünen, bir dava sahibi olan, ahlakı önemseyen bir gençliktir. Bu gençler ekranlarda fazla görülmüyor, araştırmalarda fazla yer almıyor diye yok değiller. ”
Muhafazakâr olarak adlandırılan bir televizyon kanalında “gençlik ve değer” konulu bir programda iki konuk, gençliği, z kuşağını ve bunların önem verdikleri konuları ve ne istediklerini konuşuyorlardı. Bu konuyla ilgili her program, konferans veya söyleşide olduğu gibi, burada da, z kuşağının farklı olduğunu, bizim gibi düşünmediklerini, bizim gibi yaşamadıklarını; müziklerinin, zevklerinin vesaire hemen her şeylerinin farklı olduğunu, bunları anlamamız gerektiğini belirtiyorlardı. Ardından üniversite birinci sınıfta okuyan bir öğrenciyi z kuşağını temsilen programa bağladılar ve ona z kuşağı olarak ne istediklerini sordular. Z kuşağı temsilcisi de mealen: “z kuşağı olarak bizler, kısıtlamayı sevmiyoruz, hayatımıza karışılmasını istemiyoruz, özgürlüğümüze dokunulmasını istemiyoruz, üniversiteyi bitirdikten sonra hemen istihdam edilmek istiyoruz, önümüzün açılmasını istiyoruz, iyi yerlere gelmek istiyoruz, yönetmek istiyoruz, görüşümüz alınsın istiyoruz” diyordu. X ve y kuşağını temsil ettiğini dile getiren “büyükler”, hızını alamayarak, bu z kuşağının kendilerinden daha ahlaklı, merhametli, temiz, açık görüşlü, şefkatli, adaletli olduğunu belirtmekten de alamıyorlardı kendilerini.
Son zamanlarda çokça duyduğumuz tipik “büyük” sızlanmasıdır bunlar. Gereksiz bir duygu körlüğünün tezahürleridir bu tür gelecek yüklenmeleri. Kendilerini küçük, gereksiz, beceriksiz görerek geleceği kendinden sonrasına emanet etme sahtekârlığıdır bu gençlik ve gelecek kutsaması. Hayır, gelecek bugünden de iyi olmayacak, z kuşağı dediğiniz kutsal gençlik de öyle matah bir çağ bırakmayacak kendinden sonra geleceklere, yani alfa, beta veya gama kuşağına. Onlar da bir sonrakine…
Bu, tipik batı kafası, batı tasnifi. Yine kültüründen uzak bir bakış açısı. Seküler bir okuma biçimiyle karşı karşıyayız. İlerlemeci hayat görüşünün yansımasından başka bir şey olmayan, bir gelecek tanrısının sözleri bunlar.
Z kuşağı diye kutsanılan bu gençlik, büyüklerin yazdığına bakarak kendini tanımlıyor oysa. Oradan ilham alarak bir kişilik belirliyor. Büyükler diyor ki bu kuşak özgürlüğüne düşkündür, o da bunu kendine mal ederek ben özgürlüğüme düşkünüm diyor. Büyüklerin “öyledir” dediği, “öyle olmalıdır” aslında. Yani z kuşağı adaletlidir diyorlar ama adaletli olmalıdır demek istiyorlar aslında. Ne dediklerini kendileri de bilmiyor. Öyle kendi başına, çabasız, gayretsiz, zahmetsiz bir hayal kuruyorlar kendilerine. Gençler de buna inanıyor. İlerlemeci sermaye kendine uygun bir gençlik tasarlıyor, fikir yoksunu aydınımız da bu tasarıyı gerçek sanıyor.
Geleceği de, bu çağı da kurtaracak olan ideal sahibi insanlardır oysa. İdealin yani davanın olmadığı yürekler, öyle matah yerler değildir. Hiçbir çaba sarf etmeden beklediğiniz güzellik hiçbir zaman olmayacak. Bu oluşturulmuş z kuşağının hayata, kültürüne ve kendine nasıl baktığı, daha doğrusu nasıl bakamadığı açık bir sır olarak ortada. Hiç de öyle adil, ahlaklı, merhametli falan değiller. Değiller, çünkü öyle yetiştirilmediler. Nedense bu “büyükler”, darı ektikleri tarladan üzüm hasat etmek istiyorlar.
Z kuşağı diye ekonomistlerin belirlediği bu kültür dışı ayrım, kültür dışı bir kuşak yetiştiriyor. Burası bir facia. Eğitim sistemleri de (bizimki de dâhil) bu kuşağı kutsamaya devam ediyor. Ciddi bir sıkıntı var burada. Facia ve sıkıntı bu gençliğin emperyalistlerin cenderesinde yetişmesinden geliyor. Ekonominin belirlediği sınırlar çerçevesinde hayat düşleyen, gelecek satın alan, emel sahibi olan bu gençliğin, yani z kuşağının, ciddi bir ahlaki sorunu var, ciddi bir dava sorunu var, ciddi bir aidiyet sorunu var ve en önemlisi ciddi bir kendi tarihini, edebiyatını ve kültürünü bilmeme sorunu var. Dahası bunlara ilişkin ciddi bir ilgisizlik sorunu var. Çünkü bu kuşak eğitilmiyor, öğretime mecbur ediliyor. Ekonominin cenderesinde, neoliberalizmin sahte özgürlüğünde hiçbir eğitime tabi tutulmuyor bu gençlik. Hem dünyanın hem de ülkemizin eğitim sisteminde ve sosyolojisinde eğitim diye bir şey yok. “Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur”un tezahürüdür bu kuşak. Dolayısıyla meziyetler dizmeye çalışmaktansa, kültürü temel alan bir eğitim sistemine behemehâl geçilmelidir.
Ayrıca z kuşağı diye adlandırılan gençlik kesiminin olumlanan veya olumsuzlanan özelliklerini, bütün kuşağa teşmil etmemek gerekir. Bu sayılan özellikleri barındıran ve z kuşağı diye adlandırılan kesim yazılı ve görsel literatürde yer buluyor. Ancak bu z kuşağı gençliğinin dışında kalan, bunların özelliklerini göstermeyen ya da barındırmayan ciddi bir gençliğin de olduğu bilinmelidir. Bunlar okuyan, düşünen, bir dava sahibi olan, ahlakı önemseyen bir gençliktir. Bu gençler ekranlarda fazla görülmüyor, araştırmalarda fazla yer almıyor diye yok değiller. Bunlar hem sayıları az olduğundan ve hem görülmek istemediğinden ortalıkta görünmüyor olabilirler ama hayatın güzelliğini sağlayanlar, aslında bu sessiz gençliktir. Unutmayalım ki Türkiye’yi olması gereken yere z kuşağı değil, dava sahibi bu sessiz gençler ulaştıracaktır.