eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
12°C
Ankara
12°C
Az Bulutlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
11°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
10°C
Cuma Hafif Yağmurlu
9°C
Cumartesi Çok Bulutlu
9°C

Kuşlarım

Kuşlarım

Yaşanmış öğrenci hikayeleri. Hazırlayan Burhanettin Saygılı.

Bir sonbahar sabahı. Hava güneşli ancak insanın içini üşüten bir soğuk. Yine kahvaltıdan sonra çay bardağımı elime aldım, yudumluyorum. Gözüm balkonumuzdaki serçelerime ilişti birden. Serçelerim diyorum çünkü onlar Rabbimin yeryüzündeki birer harikası. O küçücük gövdeleriyle kışın en karanlık günlerinde, her yerin buz kestiği o zor zamanlarda nasıl hayatta kalabildiklerini hâlâ anlamış değilim. Evet, onlar benim serçelerim. Artık tanıyorum hepsini uçuşlarından, kondukları yerlerden ve kuyruk titreterek yaptıkları o dansa benzer hareketlerinden. Dikkatli bakarsanız hepsinin tüylerindeki renklerin ve hatta çizgilerinin de farklı olduğunu görürsünüz.

   Çayımı yudumladığımda geçmiş zamanlara gittiğimi fark ettim birden. Çocukluğuma, dedemin yanındaydım sanki. Bir bardak suda fırtına yerine bir bardak çayda fırtınalar kopmuştu. Dedem aksakalıyla yeşil kaplı Kuran-ı Kerim’i okuyor titreyerek. Dışarıda kuşlar beyaz kanatlarını çırpıyor. Dedem okuyor, kuşlar dönüyor.

    Bu duyguyu en son İstanbul gezisinde yaşamıştım. Üsküdar’daki Valide Sultan Camii’ni gezerken, aksakalıyla piri faniler Kuran-ı Kerim’i okuyor titreyerek. Avluda kuşlar beyaz kanatlarını çırpıyor. Piri faniler okuyor, kuşlar dönüyor. Müthiş bir an, mest olmuşum. Duygu yoğunluğundan başım dönüyor. Gördüklerim karşısında şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Kuşlardan biri dedemdi, dedem kuş olmuştu. Heyecandan kalp krizi yaşayacak gibi oldum.                                               

    Gördüğüm her manzara karşısında büyüleniyorum. Ecdadın o muazzam eserinde geçmişin ihtişamını ağzımız açık seyrederken, dış cami duvarında bir şeyler dikkatimi çekti. Ecdat cami duvarına bir kuş evi konduruvermişti. İstanbul’daki en ihtişamlı saraydan daha muhteşem bir kuş evi. Keşke imkân olsa da tüm çocuklarımızı götürüp gösterebilsek o kuş evini. Kuş evinin karşısındaki banka oturdum. Yutkunduğumu, gözlerimin yaşardığını hatırlıyorum. Gözlerimden düşen damlaları kimseye fark ettirmemiştim. Toparlanıp fotoğraf çekmeye çalıştım büyük bir heyecanla. Dedemin kuşlara misafir muamelesi yapması geldi aklıma.                                                             

                                                     ***         

    Bir kış günüydü. Soğuk iliklere kadar hissediliyor. Sobalar evlerin başköşesine kurulmuş. Sobaların üzerinde her an kullanıma hazır sıcak su güğümleri kaynıyor. Siyah beyaz televizyon İstiklal Marşı eşliğinde açılışı bekler. Sıkça elektrik yahut yayın kesilir. Mum ışığında ailenin hep beraber oyunlar oynadığı zamanlar. Onun için gündüzden yeni mum, masanın üstüne bırakılıyor.

    Dışarıda diz boyu kar. Annem sobanın fırınında hazırladığı çöreklerden pazar çantasına koydu. Şimdiki gibi plastikten üretilmiş soğuk poşetler yoktu. ”Dedeniz çok sever, bizden de selam söyleyin.” dedi. Ben ilkokul dördüncü sınıf, kardeşim üçüncü sınıf öğrencisi. Yoğun kar yağışı ve soğuk nedeniyle okullar tatil edilmişti. Eskimeye başlamış ayakkabılarımızdan giren kar, ayaklarımızı üşütüyordu. Küreklerle açılmış daracık yollardan zorlanarak vardık, nur yüzlü dedemiz ve anneannemizin yanına.

  Her zamanki gibi dedem; o dışı yeşil renkli, kocaman Kuran-ı Kerim’ini almış okuyor. O dış dünyaya açılan tek kapı gibi odaya ışık dolmasını sağlayan büyük pencerenin önünde. Pencereyle ufka, kitapla ukbaya yolculuk vardı. Anneannem süt kaynatmış sobada. Sıcacık bir kucaklamadan sonra, gelin üşümüşsünüz, diyerek ikram ediyor. Dedem ara veriyor okumasına, kucaklıyor bizleri. Sanki ziyaretlerine ilk defa geliyormuşuz gibi hasretle ve sevgiyle. Oysaki her hafta sonu mutlaka ziyaret edilirdi tüm büyükler. Şimdiki gibi herkesin elinde telefon yoktu. Uzaktan soğuk bir sesle hal hatır sorulmaz, ruhsuz mesajlar atılmazdı. Elleri öpülürdü mutlaka, hayır duaları alınırdı. Ziyarete zaman ayrılırdı. Şimdilerde tıpkı pazara, markete gitmek alışveriş yapmak için zaman ayrıldığı gibi.

  İçimiz ısınmıştı artık. Sıcacık süt, sıcak bir sobadan daha sıcak kalpleriyle dedem ve anneannem ısıtmıştı bizleri. Kardeşimle o büyük pencereden dışarıyı izliyorduk. Evin önünde küçük bir çam ağacı, yazın meyvesini yemeye doyamadığımız erik ağacı, büyük bir asma ve armut ağacı. Yazın armutların olduğu dallarının her birinde şimdi kuşlar vardı. Sığırcık, kumru, serçe… Onlarca kuş. Kuşları izledik kardeşimle uzunca bir süre. Ağacın dallarından önce çevreyi kontrol ediyorlardı her seferinde. Tehlikenin olmadığını fark ettiklerinde yerde dedemin kar yığınları üzerine serdiği karton kâğıdın üzerine konuyorlardı korkarak.

  Dedem kar beyazı sakalıyla çalışkan, bilgili ve merhametli bir insandı. Çevresi tarafından sevilen, sayılan, hani o her mecliste insanların gözleriyle aradığı Anadolu insanı… Uzunca yıllar en zor işlerde çalışmış, çocuklarını okutmuş, evlendirmişti. Yaşlılığında ise ne emekli maaşı vardı ne de bir birikimi. Olanı da harcamıştı çocuklarına. Haline hep şükreder, eline geçeni de dağıtırdı. Babasından kalma elma bahçesinde çiftçilik yapardı. Tavukları ve inekleri de vardı. Lakin tek sıkıntısı şeker hastalığıydı. Şeker yiyecekleri tatlandırsa da dedemin tadını kaçırıyordu. Yaşı ilerledikçe şeker hastalığının verdiği sıkıntılar da ilerliyordu.

   Dedem her kış mutlaka birkaç çuval yemlik arpa ve buğday alırdı. Çuvalın biri evin girişinde hemen kapının yanında olan tahta dolapta dururdu. Diğeri ise ambarın girişinde. Bunların kuşların hakkı olduğunu söylerdi. O her yerin bembeyaz karla kaplandığı kış günlerinde, her gün mutlaka karların üzerine bir karton kâğıdı serer veya bir tepsi koyardı. Kendi elleriyle her gün mutlaka kuşların yemini verirdi. İçeri girer pencerenin önünde oturup kuşların yem yemelerini seyreder. Sonra cıvıltılarını dinleyerek Kuran-ı Kerim’i okumaya başlardı.

   O gün çocukluk bu ya, ”Dede kuşları yakalamak istiyorum.” dedim. Nasıl yakalayacağımı sordu. ”Kalbur tuzağı kuracağım” dedim. Sanırım hiç razı olmadı. Yine de ”Hadi yapın bakalım.” diyerek bizleri kırmamıştı. Yoksa aç kalmasınlar diye kuşlara yem alan ve her gün kendi elleriyle yemleyen bir insan, torunlarının isteği olmasa hiç buna izin verir miydi? Kalbur tuzağını hazırladım kendi elimle. İpini, o geniş pencerenin altında yer alan ve çiçeklere dökülen fazla suların dışarıya akması için konulan küçük delikten geçirdim.

   Kuşlar, her gün yem yemek için geldikleri yerde duran kalburu görünce önce yaklaşmadılar. Sonra ürkek bir halde çevresinde dolaştılar. Tuzağı umursamayacak kadar açtılar belki de.  Kardeşimle içeriye geçmiş pencerenin önündeki tül perdeyi kapatmıştık. Perdenin gerisinde hiç kıpırdamadan duruyorduk. Adeta nefes almıyorduk kuşlar fark eder diye. Dedem okumaya devam ediyordu bu arada. 

   İlk denememiz olmadı, yakalayamadık kuşları. Bir, iki, derken üçüncü denemede başardık. Dünyalar bizim oldu, savaş kazanmıştık adeta. Ya da zor bir sınavda en zor soruyu bilen yarışmacıydık sanki. Koşarak çıktık kalbur tuzağımızın başına. Dedem yaşından umulmayacak bir hızla arkamızdan yetişti. Tuzağımızda yedi kuş, yedisi de sığırcık. Korkudan sinmişler kalburun kenarına. Dedem ”Siz alamazsınız ben alayım.” diyor. Kuşları yakalamak için elini her attığında bir kuş kaçıyor tuzağımızdan ”Dede gitti kuş gitti.” diyoruz. ” Durun, diğerlerini alırız daha çok. ” diyor. Bir iki üç derken son kuş da kaçıyor tuzağımızdan.

   Üzülüyoruz, biraz da kızıyoruz dedemize. Tuzaktaki tüm kuşları kaçırdın diye. Tuzağı tekrar kurup geçiyoruz içeriye ama nafile. Kuşlar gelmiyor artık. Dedem uyanıklık yapıyor. Kuşların uyanık davranmasını sağlıyordu.

   Kuşların, tuzağımızdan niçin kaçtığını anlıyorum. Kuşlar aç kalmasın diye her kış çuvalla yem alan o koca yürekli, merhamet abidesi insan, nasıl razı olurdu kuşlarının tuzağa düşmesine ve can vermesine? Ama torun sevgisi de var, hayır diyememişti bizlere. O heyecanı yaşamamıza izin vermişti. Sorunu da kendi yöntemiyle çözmüştü. Yoksa nasıl kaçardı yedi kuş. Biz bir kalburla yedi kuş tutmuş hedefe ulaşamamıştık. Oysa aksakallı dedem, bir taşla iki kuş vurmuş, hedefi de tam on ikiden vurmuştu.

   Çocukluğumun üstünden çok yıllar geçmişti. Ben çocukların eğitim gördüğü bir okula müdür olmuştum. Kuşlar için koymuştum, okul giriş kapısının yanında çimlerin üzerinde duran su yalağını. Öğretmenler odasının camının önünde duran o kırmızı tası. İnsanlar fark etti mi bilmem. Sahipleri çoktan sahiplendiler bile. O kapların müdavimleri: Kuşlarla beraber, kediler, arılar…

  Merhameti öğrendim dedemden. Her yıl ben de alıyorum artık kuşların yemini. Kışın o zor zamanlarda, kahvaltımın öncesinde, mutlaka yem serpiyorum balkonuma. Her sabah kuşlarımı seyrediyorum bir müddet. Eksik var mı sayıyorum aralarında. İşte o yüzden onlara benim kuşlarım diyorum. Bana, o koca yürekli insan öğretti merhameti. Tüm yokluğa rağmen ihtiyacı olana yardım etmeyi, çevremdeki tüm canlıları “ Yaratılanı severim, yaratandan ötürü” diyerek sevebilmeyi.

    Bize öğretileni bizler de çocuklarımıza torunlarımıza öğretebilecek miyiz? İyi bir insan olmayı, merhameti, doğruluğu, yardımlaşmayı, saygılı olmayı. Hâsılı ederi olana değil, değeri olana talip olmayı. Tıpkı dedem gibi…

Nur yüzlü merhum dedeme…                                                                                                                      

İbrahim DAĞ

Karaman Merkez Dr. Sadık Ahmet İlkokulu Müdürü

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.