eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
25°C
Ankara
25°C
Hafif Yağmurlu
Pazartesi Açık
25°C
Salı Açık
27°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
25°C
Perşembe Çok Bulutlu
26°C

Doç. Dr. Ali Faruk YAYLACI

Ankara’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Ankara’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Yönetimi ve Planlaması Bölümünden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Eğitim Bilimler Enstitüsünde, Eğitim Yönetimi, Planlaması ve Teftişi alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. 1995-2005 döneminde Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmenlik yaptı. 2005-2010 döneminde Belçika’da Türkçe ve Türk Kültürü Dersleri Öğretmenliğinde bulundu. 2013 yılında Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde akademisyen olarak görev yapmaya başladı. Halen Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde göreve devam etmektedir. Çalışma alanları, eğitim yönetimi, eğitim felsefesi ve eğitim politikasıdır.

    Küre-Sel ya da Quo Vadis

    Son zamanlarda hemen her kesimden insan “küreselciler” ifadesi geçen her türden değerlendirmeyi tarifsiz bir alaycılıkla karşılamakta. Küreselcilerden şikayet eden ve kendilerini küresel komploların farkında düşünceli seçkin bir topluluk olarak görenler bu alaycıları uyumakla itham ederken, alaycılar ise bu topluluğu komplo teorilerine kendilerini kaptırmış “düz dünyacılar” olarak görmekteler.

    Yakınlarda Covid-19 salgını bağlamında aşı karşıtları ya da aşı tedirginleri ile aşıya olumlu bakanlar arasında da benzer bir karşılaşma söz konusu oluyor. Bu karşılaşmalar eğitimden, iç poltikaya, uluslararası ilişkilere kadar hemen her alanda görülebilmektedir. Ülkede yaşanan hemen her sorunun altında küreselcileri görenlerin karşısında “bırakın komploları, asıl sorun bizde” diyenler konumlanmaktadır. Aralarında daha iyimser olanlar “tamam küreselciler şunu ya da bunu yapıyor olabilir ama biz sağlam ve sağlıklı olursak yaptıkları boşa çıkar” diyebilmektedir. Akıntıya kapılmaktan hoşnut olanlar ise “küreselciler” diye bir şeyin olmadığını düşünebilmektedir.

    İşin aslı günümüz dünyasında hemen herkes, hepimiz şu ya da bu seviyede küreselci sayılmalıyız. Yerküreyi kaplayan yekpare bir kültürü paylaşıyor gibiyiz. Herhangi bir sınır tanımadan yerküre boyunca dolaşan parayı, ürünleri, enformasyonu kullanıyoruz. McLuhan’ın küresel köy dediği bir yerde küresel bir kültürü paylaşıyoruz. Bu paylaşım hiç bilinmedik bir hızda bireylerin ve toplumların hayatını dönüştürüyor. Karşı konulamaz bir sel var ve kimimiz selin götürdüğü yere coşkuyla kulaç atıyor. Bu coşkunluk içinde “küreselciler” diye başlayan herhangi bir eleştirel ya da şüpheci anlatımı durup duymaya ne vakitleri var ne de enerjileri.

    Özellikle eğitim sahamızdaki fikir sahiplerinin ahvalini değerlendirdiğimizde farklılıkları bir tarafa ortak payda olarak “küresel” eğilimlere uyumda ittifak ettiklerini görebiliyoruz. Sanki kimsenin eğitim sistemi açısından gidilen yerden şüphesi yok ve sadece nasıl gidileceği hakkında farklı düşünüyorlar. Hiç kimsenin ne için insan yetiştirdiğimiz konusunda esastan özgün bir fikri yok bu bağlamda. Toplumsal düzeyde ekonomik kalkınma, bireysel düzeyde mutlaka bu kalkınmaya katkı sağlayacak türden niteliklerin kazanılması eğitimin yegane varlık sebebidir ve bu hiç kimseye tuhaf gelmemektedir. Bu hedeflere ulaşmak için izlenecek öğretim yöntemleri konusunda da tedirgin edici bir uzlaşı var.

    Yapılandırmacılık, öğrenci merkezlilik, öğrenmeyi öğretme, yaratıcılık vb. neredeyse büyülü etiketlerle bezenmiş yarışmacı bir yol eğitimin temelini oluşturuyor. Teknolojinin doluşturulduğu sınıflar, neredeyse anaokullarından başlayan kodlama dersleri, ilkokulda ikinci yabancı dil, merkezi testlerde üst sıralarda yer alanların ödüllendirilmesi, robot yapmak için yarıştırılan liseliler, heryeri saran bir projecilik, nicelleştirilmiş performansçılık kimsenin şikayet edeceği şeyler değil. Her türlü siyasi ya da fikri mahallenin hemfikir olduğu konular artık bunlar. Neden Freire’nin ya da Illich’in içimizden çıkmadığının belirtisi olan fakir bir zeminde hepimiz eğitimi çekiştirip duruyoruz; çoktan ölüp gitmiş okulların hala yaşıyor olduğu sanrısını yaratmak için.

    Küresel tantana herkesi sürüklüyor peşinden. Onlardan daha ileriye gitmek için eğitiliyoruz ve böylece onların hedeflediği yerin “ileride” oluşuna boyun eğdiğimizin farkında olamadan.

    Bir alternatif sunmayı bırakın bir alternatif fikri ya da kavramı bile yok düşünce dünyamızda; varsa yoksa içselleştirdiğimiz bir ezikliğin perçinlediği dünyevi bir zafer arayışı zihnimizde. Oysa yaratıcımız “inanıyorsanız üstünüz” demişti. Bizatihi inandığınız için üstünsünüz yani başka bir şeye ihtiyaç duymaksızın yoksa “onların” zaferine önce siz ulaşırsanız değil…

    Her sel, Tanrının takdirince devam eder, bittiğinde herşey ve sular çekildiğinde hakikatin sonuçları ortaya çıkacaktır. Keyifle sürüklenenler ile “quo vadis” diye haykıranlar elbette farklı bir sonuçla yüzleşecektir. Ne çare ki Aziz Petrus kadar talihli değiliz bizi yoldan çevirecek İsa’mız bile artık yok gibidir. Yine de mucizelerden ümit kesilmez…

    Kimilerinin alaycı bir uslupla yok saydığı küreselciler belki kurtuluşu başka bir gezegene gitmekte, nüfusu azaltılmış bir dünyada ya da insansız, yapay zeka sahibi robotlarla dolu yeni bir dünyada bulabilirler. Bu büyük bir “dünyevi zafer” (!) olacaktır onlar için. Binlerce yıllık geleneklerinden ve değerlerinden koparılmış insanlar için varılacak yer de bundan başkası değildir.

    Ancak işte o zaman onların yanında olmamaktan, coşkuyla kulaç atmamış olmaktan daha büyük bir kazancı olmayacaktır aslında organik insanların eğer bilirsek.

    İnsansız dünyanın robotlarının küreselcilerin yaptıkları değil de güya bizim yaptığımız muhafazakar ya da inançlı robotlar olabileceğini öngörmekten başka şeyler düşünmenin zamanı geldi de geçiyor.

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.